Nada traduction Français
856 traduction parallèle
İki cinayet kurbanı o karanlık ve fırtınada mezarlarına doğru götürüldüler.
Dans l'obscurité et sous la tempête, les deux victimes de l'assassinat se mettent
Bazıları da fırtınada oldu diyecek.
La tempête?
- Bu fırtınada gidemezsin.
- Ne partez pas sous cette tempête.
Çünkü verirsem ve sen de fırtınada şapkayla dışarı çıkarsan üşütüp zatürre olamazsın. O zaman ben de hastaneye çiçek getiremem veya cenazende şık bir siyah elbise giyemem.
Vous n'attraperiez pas froid sous la tempête, et je ne pourrais ainsi vous porter de fleurs à l'hôpital, ni vêtir une belle robe noire pour vos funérailles.
Fırtınada sizleri güverte ve direklerde izledim.
Durant la tempête, j'ai eu l'occasion... de vous observer sur le pont et dans la mâture.
Yükümüz çok fazla, ilk fırtınada içeri su dolar.
Chargés comme ça, on coulera au premier grain.
Fırtınada göz gözü görmeyecek.
Ce sable va nous empêcher de voir.
Alyosha, fırtınada enaz 11 kez... ölüm riski ile karşılaştık... ve ben asla korkmadım.
Nous avons été en perdition, toi et moi, onze fois dans des mers démontées. Les tempêtes ne me font pas peur.
Sable Burnu açıklarında fırtınada boğuldu. Gece bir dalga geldi ve onu güverteden aldı.
Noyé, dans une tempête, une nuit, par-dessus bord.
O gemi fırtınada Falmouth'a ilerliyor...
Le bateau navigue vers Falmouth et il y a de l'orage.
Dorothy'yi bulamıyorum! Bu fırtınada dışarıda kaldı!
Henry, je ne trouve pas Dorothy!
Ancak fırtınada kaybolmuş bir yabancı... Uğultulu Tepeler'in kapısını çalmaya cesaret edebilirdi.
Seul un étranger perdu dans la tempête aurait osé frapper à la porte des Hauts de Hurlevent.
Bu fırtınada nereye gidiyor?
Oû va-t-il par cette tempête?
Bu fırtınada durmayın! Soğuktan öleceksiniz.
Ne restez pas dehors par ce temps.
- Nereye gitti? - Fırtınada, saatler önce.
- Dans la tempête.
Sevgili babanız ile ben bir fırtınada nişanlanmıştık.
Votre père et moi nous sommes fiancés lors d'un orage.
- Bu fırtınada mı?
Dans cet orage? Oui, père.
Sizi buralarda gördüğüme memnun oldum, Bay Mason, özellikle de bu fırtınada.
Je suis content que vous ayez été dans le coin pour cette tempête.
- Bu fırtınada mı?
- Dans cette tempête?
Max O'nu yedi mil boyunca sınırı geçene kadar sırtınada taşımış.
Max l'a porté sur son dos pendant 1 1 km, pour passer la frontière.
En son bir fırtınada, bir deniz demiri 48 gün boyunca sürüklenmemizi engellemişti.
La dernière fois que j'ai fait naufrage avec une ancre flottante elle nous a permis de tenir deux jours pendant un orage.
Fırtınada bir keresinde öyle seslenmiştin, hatırladın mı?
Vous m'avez déjà appelée ainsi. La tempête, vous ne vous rappelez pas?
Ama fırtınada hiç açılmadı!
Jamais pendant une tempête.
- Taşıdığın için sağ ol Rusty.
Merci de nous avoir remorqués. Por nada.
- Onları bu fırtınada terkedemezsin.
- Ils ne peuvent pas rester dehors.
Bu küçük, geçen fırtınada bizim lobide doğdu.
Elle est née chez nous lors d'un cyclone.
Kadın ve çocukları fırtınada bıraktın? Bu iyi değil!
Pourquoi nous avoir laissés sous l'orage?
O fırtınada kayalığa çıkmak oldukça zordur.
L'escalade sur les rochers était difficile, avec tout ce vent.
Bana mendil sallama. Ne diye beni bu fırtınada ortada bıraktın?
Tu me poses des lapins, a présent?
O bu işi tek başınada becerebilir.
Il peut se débrouiller.
Seyir defterinde de şöyle yazacak ; ... Hispaniola'da seyahat etmekte olan Bay Arrow,... 14 Mayıs gecesindeki bir fırtınada güverteden düştü ve cesedi bulunamadı.
Il sera noté dans le journal de bord, que M. Arrow, second maître de l'Hispaniola, est passé par-dessus bord lors d'une tempête, le 14 mai
Fırtınada battı.
Il a coulé, cette nuit.
Hem de bu fırtınada. Çıldırmamak işten değil.
Les deux sont sortis ensemble.
Teşekkür ederim.
Il vient de Nada.
- Fırtınada tam üç gemi kayboldu.
- Trois navires ont coulé.
Fırtınada orada değildiler.
Ils n'étaient pas là pendant la tempête.
Fırtınada kimse pek iyi görünmez.
Dans un typhon, personne n'a l'air bien.
Onu hemen köye götür. Başınada bir adam koy.
Mène-le au village.
Fırtınada yere düşmüş.
Ces mangues sont tombées dans la tempête.
Belki bir fırtınada veya otoyoldan beş tonluk bir kamyon geçtiğinde mermer vazo kırılmış...
Seulement s'il arrivait une tempête, ou qu'un cinq tonnes descende la grand'route l'urne en marbre se briserait...
Bu fırtınada resim yapamazsın.
On ne peut pas peindre dans ce vent.
Fırtınada çatı zarar gördü.
La foudre a endommagé la toiture.
Eğer oğlun öldürülseydi katilinin başınada aynı şeyin gelmesini isterdin.
Si tu avais perdu ton fils, tu aimerais que son assassin comprenne ce qui l'attend, non?
fırtınada yolumu kaybettim.
une nuit, je me suis perdu dans un orage
ben bir gezideyim, yürüyüşe çıkmıştım fakat fırtınada yolumu kaybettim.
Je voyage à pied, je me suis perdu dans l'orage
Aksi halde Yankiler, bu fırtınada öbür dünyaya kadar yolunuz var.
Autrement, Yankees, vous pouvez chevaucher ce vent jusqu'à la fin des temps.
Herhangi biri gibi, tozlu bir fırtınada öldü.
Il est mort dans une bourrasque de poussière, mort comme n'importe qui.
Fırtınada kaybolmuş bir tekne bildirildi.
... le yacht est porté manquant suite à une violente tempête.
Marnie'nin fırtınada nasıl hissettiğini biliyorsunuz sanırım.
Vous savez que Marnie a peur de l'orage.
" karada, denizde, fırtınada, her yerde
" Quand il est'méritant'
Fırtınada düşerler.
Mettez-les à plat, en cas de tempête.