Naivete traduction Français
168 traduction parallèle
Hayatımıza ve yeteneklerimize hükmettiğimizi sanacak kadar saf ve körüz.
Quelle naivete que de se croire maitre de sa vie et de ses talents!
Sizin gençliğinizden yararlanmaya çalıştı.
Il a profité de votre naïveté.
Ben ondan yararlanmaya çalıştım.
C'est moi qui ai abusé de sa naïveté.
Bizim gibi aptallara gülüp dururmuş meğer.
- Il devait rire de notre naïveté.
- Bu ne saflık...
- Quelle naïveté.
Tatlı bir saflığın var.
Ta naïveté me ravit!
Ne rüya ama!
Quelle naïveté!
Ne saflık!
Quelle naïveté!
Bence, Sovyetler Birliği ile bir nükleer silahsızlanma anlaşması imzalamak... iyi bir şey olabilir, ancak çok toy bir hareket ve en kötü ihtimalle büyük bir gaflet.
Un pacte de désarmement nucléaire avec les Soviets, est au mieux, une preuve de naïveté, au pire, une inadmissible légèreté.
Benim tabancama güvenecek kadar safsın.
Tu as eu la naïveté d'utiliser mon revolver.
Bunlar ruh değil, güzel bayan. Bu safça inanışlar bilime hakarettir.
Le scientifique s'indigne devant une telle naïveté.
Saflığına bayılıyorum.
J'adore ta naïveté.
Açıkçası şaşırdım ve rahatsız oldum. Bu kadar safça olan görüşlerinizi ileri sürmenizi duymaktan rahatsız oldum.
Vous faites preuve d'une naïveté surprenante.
- Safça mı?
Naïveté?
Saflığın hayret verici.
Ta naïveté est étonnante.
Böyle bir saçmalığı kafana Paula mı soktu?
Jusqu'où va ta naïveté? Ne sois pas blessante et sarcastique.
Sanat simsarları, ister bilmediklerinden... isterse masumiyetleri ya da bildiğiniz aç gözlülükleriyle... bir şekilde Elmyr'in tabloları sayesinde servetlerini katladılar.
... par ignorance, naïveté ou simple cupidité firent fortune "sur" Elmyr!
Öfkeden gözleri deliye dönmüştü, masum havası kaybulmuştu.
Elle cherchait, de l'oeil troublé par la tempête, sa naïveté et le Ciel déjà lointain.
Ama bence mutluluğu konuşmak saflık.
Mais j'éstime, que le discours sur le bonheur c'est de la naiveté.
Gençliğim ve basitliğim ve durumumun garipliği belki suçumu hafifletir.
Ma jeunesse, ma naïveté... l'étrangeté de ma situation étaient peut-être des excuses à ma faute.
Therèse, bazen çok saf oluyorsun.
Vous êtes d'une naïveté!
Hırslısın, kendine hakim... Siyasi olarak ılımlı ile muhafazakar arasındasın, ve bilinçsizliğine rağmen... bir potansiyel seziyorum, hemen farkedilen birşey.
Tu es ambitieux, réservé... modéré, voire conservateur en politique et malgré ta naïveté... je sens un potentiel, quelque chose d'apparent.
Düşünce tarzını.
De sa naïveté.
Yani heykeli dikilecek kadar saf olmalıyım.
Je dois être d'une immense naïveté.
Gerçekten zeki bir insan olmasıyla saf insanları kandırmanın yollarını aramış ve bilgisini bozuk, çürümüş tutkulara dönüştürmüştür.
Homme de grand savoir qui a profité de la naïveté et des pulsions ignobles d'un être inculte.
Ama... o saflık, dürüstlük, ve hatta toyluk saçıyordu.
II émanait d'elle un air de pureté, d'honnêteté, et même de naïveté.
Bir demokraside yaşadığımızı düşünmek için yeterince saf değilsin, değil mi, Buddy?
Tu n'as pas la naiveté de croire que nous vivons en démocratie?
Rehberlik ve liderlik için sana bakıyorlar.
Avec une société qui profite de la naïveté de l'autre. Ca, ça n'engage que vous.
Tanrım, Lee... Evine düşman ajanı getirmemen gerektiğini bilmeliydin.
Bon sang, quelle naïveté d'amener chez vous une agente ennemie!
Bunun bir silah denemesi olduğunu söyleyemezdim elbet.
Vous avez fait preuve d'une naïveté déconcertante.
Mirasta, inanılmaz derecede safsın.
Mirasta, vous êtes d'une invraisemblable naïveté.
Çocuksuluğum işine yaradı.
Ma naïveté vous a profité.
Onda tazelik ve masumiyet vardı. Cinsel olgunluk ve çocuksuluğun şaşırtıcı denebilecek karışımı. Dünyadan bıkmış yüreğime dokunmuş ve aramızdaki yaş farkını yok etmişti.
Sa fraîcheur, son innocence, ce mélange de maturité sexuelle et de naïveté enfantine émouvaient mon coeur blasé et effaçaient toute différence d'âge
Nelly'i reddedin, tamam mı?
Mettez la pédale douce sans perdre la naïveté.
Yani, kanatlarım altına aldığım ve vaktimi onlarla geçirdiğim bu zarar görmüş delikanlıları düşünmek ve onlar bu iğrenç suçtan sorumlu olmak için benim medya anlayışımdan sonuna kadar yararlanmak için mi duracaklardı.
Penser que ces jeunes défavorisés, que j'avais pris sous mon aile, à qui j'avais offert mon temps, et qui n'ont fait qu'abuser de ma naïveté... Penser qu'ils pouvaient être responsables d'un crime aussi odieux.
Sanırım bu deneyim çocukça bir naiflikten ortaya çıktı.
Cette expérience était due à une sorte de naïveté enfantine.
Naif olmak güzel bir şey.
La naïveté est une bonne chose.
Sürekli yüksek ahlaki değerlerden bahsetse de Bay Casey'nin saflığı kendisini şaibeli bir durumda bırakıyor.
Bien qu'il soit des plus moralistes, la naïveté de M. Casey le confine dans les abîmes...
Vir, daha önce sadece bir kez bu kadar saf bir politik görüşle karşılaştım o da Lord Jarno'nun Centaurum'da yaptığı konuşmaydı.
Vir, je n'ai rencontré autant de naïveté politique qu'une fois... dans un discours de Lord Jarno devant le parlement Centauri.
Senin saflığından faydalanmışlar.
Ils ont profité de ta naiveté.
Gerçekten de çok safsın.
Vous êtes la naïveté même!
Çok safsın!
Quelle naïveté à la con!
Nasıl biri böyle sakin olabilir.
Quelle naïveté!
Ama evliliklerin hiç bitmediği sanmak sadece basit bir saflıktan ibarettir.
Mais croire qu'un couple marié ne baise jamais, c'est de la naïveté.
- Vergi kanunu oldukça kafa karıştırıcı.
Je doute de sa naiveté. Le code fiscal est déroutant.
- Anlamadım.
Au risque de piétiner votre naiveté...
Bir zaman gelecek kızım... bu saflığı bırakıp... bir imparatorluğu yönetmenin ne demek olduğunu anlayacaksın.
Viendra le temps, ma fille, où tu devras te défaire de ta naïveté et apprendre ce que signifie diriger un empire.
Ayrıca bu saflığı bırakmanın vakti geldi.
De plus, il est temps de me défaire de ma naïveté.
Yapma, Bobby, bu saflık.
Quelle naïveté. C'est le monde réel.
Sen gençsin ve ben de saflığına verip üstüne durmayacağım biraz şüphede kalacağım hatta, daha sonra tam açık olduğunda sana heceleyeceğim.
Je vais choisir d'être amusée par votre naiveté, vous donner le bénéfice du doute. Je vais même vous l'exprimer encore plus clairement.
O ve Nicholas büyük bir ihtimalle salaklığımıza gülüyorlardır.
Elle doit rire avec Nicholas de notre naïveté.