Nl traduction Français
13,794 traduction parallèle
Kızgınlık?
Énervée?
- Daha aydınlık olmuş değil mi? - Çok güzel.
- C'est bien plus clair.
Geri saçılma X-ışınlı bilgi teknolojimiz kızılötesi titreşim alıcımız var. Buradaki bebeğin adı da balon balığı.
Nous avons une rétrodiffusion infotech X-ray, un récepteur de vibration infrarouge, oh, et ce bijou ici... c'est appelé un poisson lune.
Çılgın bir dünyada hayatta kalmanın tek yolu o çılgınlığı kucaklamaktır.
Le seul moyen de survivre dans un monde de fous est de s'approprier cette folie.
Ben devriye polisiyim ama saygınlıkları eşit yani.
Je suis officier, mais c'est aussi important.
Ve saygınlıklarını kazanmak için kendini mi aşağılıyorsun?
Et il a suffi que tu t'humilies.
çünkü kırgınlığın hiçbir zaman geçmeyecek.
Ça ne réparera pas ce qui s'est brisé en vous.
- Çılgınlık. - Evet.
C'est de la folie.
Saygınlığını yitirmeli.
Elle doit etre discréditée.
Bu çılgınlık.
C'est de la folie.
Şimdi, anlaşmadan payına ne düşüyor bilmiyorum ama elimizde Sırp gangsterlerin buraya girip çıktıklarını gösteren bu kalınlıkta keşif fotoğrafları var
Je ne sais pas ce que vous en tirez, mais nous avons des tonnes de photos de gangsters serbes entrant et sortant d'ici.
Bu çılgınlık olur. Bu arada kim sombrero getirecek?
Et au fait, qui rapporte un seul sombrero?
- Çılgınlık bu.
- T'as vu ce mec?
İnsanlığın kızgınlık virüsünün ilk hastasısın sen.
Tu es le patient zero du virus de la rancoeur.
Tarçınlı tart gibi.
Comme un toast à la cannelle.
- Bunu bilemezsin, bu çılgınlık.
Vous ne pouvez pas le savoir. C'est insensé.
En iyi ihtimal, şaşkınlık yaratarak ön kapıdan girmek.
La meilleure option est le choc et la peur, directement par la porte d'entrée.
Yerin 18,5 metre altında, 1,5 metre kalınlığında cüruf betondan bir odadasın. Yani ne kadar bağırırsan bağır, kimse seni duyamaz.
60 mètres sous terre, dans un bunker fait en béton très épais, donc vous pouvez crier tant que vous voulez, mais personne ne va vous entendre.
Kızgınlığımız numaradan, unutmayın.
- Les gars. Rappelez-vous, on fait juste semblant d'être en colère.
Araştırmalar bir kişinin parmak izlerindeki çukur ve çıkıntılar arasındaki kalınlıkla kişinin cinsiyeti arasında bağlantı olduğunu gösterdi.
Des études ont montré une corrélation directe entre l'épaisseur des sillons d'un individu et son sexe.
Tarçınlı rulo yapmıştım.
Je t'ai fais des roulés à la cannelle.
Bu yakınlıktan bile altı kurşunun ancak üçü doktora isabet etmiş.
Et il est plutôt nul en tir. Seules trois des six balles tirées ont touché notre docteur, même en étant à bout portant.
Evet, doktorlardan nefret eden herkesle yakınlık kurabilirim.
Oui. Je peux comprendre tous ceux qui détestent les médecins.
- Benden her şeyimi aldın saygınlığımı işimi paramı. Doğru mu?
C'est vrai?
Riskte olan senin saygınlığın.
Ta réputation est en jeu.
Bu radikaller ülkemizdeki ışık ve aydınlığı söndürmek için masumları öldürmüştür.
Ces radicaux ont tué l'innocent pour éteindre la lumière et la clarté dans notre pays.
- Hayır Louis. Kızgınlık yok.
Non Louis, pas de tensions.
Bence Donna'ya olan kızgınlığını bastırdın ve Louis'e patladın olaylar yine sana döndüğünde gene bastırdın.
Je pense que tu as embouteillé ta colère contre Donna, relâchée contre Louis, et ensuite quand c'est retombé sur toi, tu l'as repoussée encore une fois.
- Bunun tıbbi terimi yer değiştirmedir ve tedavisi ise kızgınlığını Donna'ya yöneltmektir.
Le terme clinique est déplacement, et le remède c'est de laisser sortir cette colère que tu as contre Donna.
İtfaiyeci olarak saygınlığın tartışılamaz.
Ta réputation en tant que pompier n'est pas remise en cause.
Bu çılgınlık, bildiğin çılgınlık1
C'est complètement dingue.
Goran haber verdiğinde hiç kızgınlık hissetmedim.
Quand Goran m'a appris les nouvelles...
Goran haber verdiğinde hiç kızgınlık hissetmedim.
Je ne ressentais aucune colère.
Annem, Hackett'ın azınlığı yatıştırmaya çalıştığını söylüyor ama...
Ma mère dit que Hackett est en train de calmer quelques protestataires, mais...
Piyasada yükselmeye çalışan bir azınlık üyesisin.
Vous êtes une minorité qui veut faire son trou.
Başka azınlıklarla da çıkıyor olman takdir edilesi.
Ravi que tu fréquentes des minorités.
Bir gün Washington Square Park'ta dolaşıyordum adamın biri yanıma geldi ve Fruit by the Food reklamı için azınlıktan birini bulmaya çalışıyorlarmış ben de kabul ettim, iyi bir ücret aldım, sonra da reklamlarda oynamaya devam ettim.
Un jour, je marchais dans Washington Square Park, et un type cherchait une personne d'une autre origine pour une pub. J'ai accepté. J'ai été très bien payé.
Bir azınlık olarak, beyazlardan oluşan büyük bir grubun sertçe vurduğu bir durum beni tedirgin etse de bu riski göze alacağım.
Je dois admettre que ça me rend un peu nerveux de me retrouver au milieu de gens peu recommandables. Mais je prends le risque.
Pot karınlı domuz besleseydin adını ne koyardın?
Si tu avais un cochon nain, comment tu l'appellerais?
Şu üzümlü tarçınlı simidi yiyeceğim.
Je vais manger ce bagel raisin cannelle.
Aynı paranın iki yüzü gibi aydınlık ve de karanlık.
La lumière... Et... les ténèbres.
Birisi diğer yarısıyla, kendisinin asıl yarısıyla, eşiyle karşılaşıp sevgi ve yakınlığın şaşkınlığı içinde kaybolduğunda diğer tarafı tek bir an bile terk etmez.
Quand l'un d'eux rencontre sa moitié, la vraie moitié, la paire, transportée par le prodige de l'amour et de l'intimité, ne quitte pas l'autre un seul instant.
İkisi asla böyle bir aşk hissetmemişti. Bu kadar yakınlık, böylesine bir bağ. "
Ils n'avaient jamais ressenti un tel amour, une telle proximité, une telle connexion. "
Bana senin adamlarıdan biri tarafından şantaj yapıldığını öğrendiğimdeki şaşkınlığımı tahmin et.
Imaginez ma surprise quand j'ai su qu'un des membres de votre équipe me faisait du chantage.
Bu çılgınlık.
C'est fou.
6 metre kalınlığında.
6 mètres d'épaisseur.
Bu çılgınlık.
C'est dingo.
Çılgınlık yapıyorsunuz!
C'est de la folie!
İnancım sapkınlık gibi kabul edilse de mi?
Même si cette dévotion est vue comme de l'hérésie?
Öfkeli hayaletleri onu çılgınlığın eşiğine sürüklüyor.
Les fantômes de sa colère la pousse près de la folie.
Sizin gibi kutsal saygınlığa sahip biri ile tanışmak büyük bir şeref.
C'est un honneur de rencontrer un homme si saint.