Olive traduction Français
1,170 traduction parallèle
Zeytinyağlı ve sulu ton da var.
Thon au naturel ou à l'huile d'olive.
Ben olsam zeytinyağını istemezdim.
J'investis bien dans l'huile d'olive.
Biraz daha yumuşak Annie'nin söylediğine göre pek de öyle değil.
Avec un O comme "olive". Justement, trouvez un autre vocal.
O Betty, ben Barney'im.
Comme l'Olive de Popeye.
Bu gece Olive Garden'a gelemem. Karım eve bir kaç misafir davet etmiş.
Je peux pas t'emmener dîner ce soir
- Sahiden de kötü gibi görünüyorsun.
- Tu ressembles à une olive du mal.
Bu sefer, şöyle olsun Zeytin, soğan, zeytin.
C'est délicieux. Cette fois, mettez olive, oignon, olive.
Markete gittim. Ekstra sızma zeytinyağı gerekiyordu, ama sadece sızma vardı.
Pour la recette, il fallait de l'huile d'olive extra vierge.
Bence en iyisi, spagetti ve makarnanın doğum yeri olan İtalya.
Le plus évident. Le lieu de naissance du spaghetti, des pâtes et de l'huile d'olive, l'Italie.
Tereyağı yerine zeytinyağı! Hafif yemekler!
L'huile d'olive remplace le beurre!
- Sadece zeytinyağı, soslar çok gösterişli.
- II faut juste de l'huile d'olive.
Biraz krema veya zeytinyağı alabilir miyim?
Vous avez de la crème ou plutôt de l'huile d'olive?
Bu ekonomik şartlarda, Tuscany'nin saf zeytinyağını nereden buldun?
Comment tu as fait pour dégotter de l'huile d'olive de Toscane pressée à froid?
Düğünde sarımsaklı, zeytinyağıyla pişirilmiş Brüksel lahanasına ne dersin? "Ölüm bizi ayırıncaya kadar" faslına uygun bir yemek değil mi?
Si je te faisais des choux de Bruxelles avec de l'huile d'olive à l'ail? On l'appellerait "jusqu'à ce que la mort nous sépare", une sorte d'amuse-gueule.
- İçinde üç yumurta peynir, domuz eti olan ve şarap ve zeytinyağı ile pişirilmiş omlet.
- Une omelette de trois œufs avec du chèvre, de la pancetta, cuisinée à l'huile d'olive au xérès.
- Sizi de utandırdı mı?
Olive!
Eskiden arkadaştık.
"Olive"?
-'97'de. Brad cömert davrandı.
Déjà tout petit, il ressemblait à une grosse olive.
- Bana Safinaz diyor.
Il m'appelle "Olive".
- Evinde saklanııyordum. 14 Olive Caddesi. Kahverengi kanepe...
Je me cachais dans sa maison.
- kahverengi kanepe, yeşil perdeler yeşil kareli...
14, Olive Street. Canapé marron. Rideaux verts.
Zeytin yağı?
Huile d'olive?
Büyük, büyük, büyük büyükbabamın öküz arabası yoldan çıkmış. Değerli zeytinyağı taşıyormuş.
On m'a raconté que mon arrière arrière-grand-père descendait... une côte sur une charrette... il transportait des précieuses bouteilles d'huile d'olive...
Zeytinyağında hamsi.
Filets d'anchois à l'huile d'olive!
Neil Oliver randevunuz yarın için ayarlandı. 25 Eylül'de saat 10 : 00'da, 555 Olive sokağında... 1300 numaralı suit.
Votre rendez-vous est prévu pour demain, le 25 Septembre à 10 h. 555 Olive Street.
Baban Olive'yı geri getiriyor.
Ton père ramène Olive.
Evden mi kaçtı? Onlara bak, Olive.
- Elle s'est enfuie de la maison?
Evet, harika bir fikir. Zeytinyağlı makarna.
Très bien, des pâtes à l'huile d'olive.
Aslında, Graciosa'da ömrümde tattığım en olağanüstü zeytinyağını tattım.
L'huile d'olive de Graciosa est la meilleure que j'ai jamais goûtée.
Adanızda tattığım o leziz zeytinyağı.
Cette huile d'olive délicieuse de votre île.
Olive Hornby gözlüğümle alay ettiği için saklanmıştım.
Je me cachais parce qu'Olive Hornby se moquait de mes lunettes.
Arkadaşın zeytin yağını şişeden içmeyi bırakacak mı?
Votre ami va-t-il cesser de boire l'huile d'olive à la bouteille?
- Olive Garden'a gidebilirsiniz.
- Allez dans un resto italien.
Lütfen zeytin sıkıcağı olsun, zeytin sıkıcağı...
Un dénoyauteur d'olives, un dénoyauteur d'olive...
- Aslında bunlar zeytin yeşili.
- Il est olive.
Kireç yeşili tuvalet mi.... tahta kapaklı?
Les toilettes du vestibule vert-olive?
Olive Garden'da harika bir akşam yemeğindeydik.
Nous étions à l'Olive Garden pour dîner et c'était charmant.
Komşum Placido bana zeytinleri öğretiyor.
Mon voisin Placido m'apprend tout sur l'olive.
Zeytinyağı en iyisi diyorlar.
De l'huile d'olive?
Evet, tabi. Olive'in dükkanına takılır.
II traîne ses cornes dans un magasin de la rue Olive.
Biri zeytinli, biri limonlu olsun. Teşekkür ederim.
Un, olive et l'autre, citron.
Tırnaklarının altında etli jöle ve zeytinyağı bulduk.
Gelée et huile d'olive sous les ongles.
Zeytin?
Olive?
- Zeytin yağı?
- Huile d'olive? - Là-bas.
- Onun dikkatini çekebilmesi için zeytin çekirdeğine benzemesi gerek.
Il devrait ressembler à un noyau d'olive pour mériter son attention
Zeytinyağıyla yapacağım. Öyle ağır bir şey olmayacak.
Avec juste un peu d'huile d'olive, rien d'agressif.
Zeytin çekirdeğini mi ısırdın?
Un noyau d'olive?
- Gerekli ama vazgeçilmez değil, değil mi?
Pour moi, vous êtes comme l'olive du dry martini. - Nécessaire mais pas primordial? - Exact.
25 Eylül'de saat 10 : 00'da, 555 Olive sokağında... 1300 numaralı suit.
Allô?
Bana bak, Olive
Olive, regarde moi.
- Paket plastiği zeytuniydi.
L'emballage est vert olive.