Perşembe günü traduction Français
932 traduction parallèle
Perşembe günü hiç kimse yoktu.
Jeudi. Personne n'est venu.
Perşembe günü görüşürüz.
Je file.
- Bir perşembe günü.
Un jeudi.
Yüzbaşı Jameson'ın perşembe günü burada olacağı bildirildi.
On vient de m'informer que le capitaine Jameson arrive jeudi.
Ben, lris Matilda Henderson, önemsiz bir komünün hiç evlenmemiş kızı ciddiyetle bakir mazimden vazgeçtiğimi duyururum. 26 sı Perşembe günü duvağımı takıp turuncu çiçeklerim ellerimde adımı Lady Charles Fotheringail olarak değiştireceğim.
Moi, lris Matilda Henderson, célibataire sans attaches... déclare solennellement renoncer à mon passé virginal Jeudi prochain, saine de corps et d'esprit, je prendrais le voile et la fleur d'oranger... et le nom de Lady Charles Fotheringail.
Neyin? Perşembe günü evleniyorum.
Je me marie jeudi.
"Olağanüstü Elçi, perşembe günü 17 : 20'de tam yetkiyle geliyor."
" Envoyé extraordinaire arrive aujourd'hui, 17 h 20.
Her şey perşembe günü bitmiş olacak anladığım kadarıyla. Yanılıyor muyum?
Je crois comprendre que tout sera terminé jeudi, n'est-ce pas?
Perşembe günü bitmiş olacak.
Tout sera terminé jeudi.
Perşembe günü sona erecek olan tek şey dava.
Seul le procès sera terminé jeudi.
"Perşembe günü saat sekizdeki..."
VOUS INVITENT À UN SOUPER, JEUDI 20 H,
Perşembe günü boş musun?
Tu es libre mercredi, à déjeuner et après?
Allaha ısmarladık, Lola, unutma Perşembe günü benle yemek yiyorsun.
N'oubliez pas notre rendez-vous de jeudi!
Perşembe günü İsveç'e giden bir uçağımız var.
Nous avons un vol jeudi pour la Suède.
Ondan önceki, ayın 19'u perşembe günü. - Kanıtlanamadı.
Avant ça, ce fut le jeudi 19.
Yanılmıyorsam, Perşembe günü.
Jeudi, si je ne me trompe.
Gladys perşembe günü arkadaşlarıyla bana katılacak.
J'attends d'autres invités pour la chasse.
Adama bak, perşembe günü pazar gezintisine çıkmış.
Encore un conducteur du dimanche.
- Olay Perşembe günü olmuştu. - Yani nikah günü.
Vous avez été blessé le jour du mariage.
Şartlı tahliye memuruna Perşembe günü gittin, Cuma günü değil.
Vous avez vu l'agent jeudi, pas vendredi.
Bunun beni ilgilendirmediğini düşünebilirsin, Leona ve sanırım ilgilendirmiyordu ama yine de Perşembe günü 6 : 30'da Güney feribotuna gittim.
Vous penserez que ce n'était pas mon affaire, Leona... et je suppose aussi, mais à 6 : 30 ce jeudi... Je suis allé au Ferry Sud.
- Onun yanında kalacaktım ama perşembe günü ölmüş.
Je venais le rejoindre. Mais il est mort.
- Evet. Perşembe günü sen tiyatroya, ben de ünivertsiteye dönmüş olacağız.
Oui, bientôt tu recommenceras ton travail, et moi, l'université.
- Bu arada, her perşembe günü mütevazı bir teftiş yapacağım
Cela dit, et dès cette semaine, le jeudi devient jour d'encaissement.
Perşembe günü tam üç ay olacak.
Je me souviens trop bien qu'il m'a fallu écrire ces lettres à votre place.
Au revoir hayatım, unutma, perşembe günü açılışıma geliyorsun. Henri seni getirir, değil mi hayatım?
Henri t'emmènera avec lui à ma générale, n'est-ce pas, chéri?
Bizimle tanışmak istemiş. Perşembe günü bize parti verecek.
Elle voulait être celle qui nous réunirait et avait organisé un bal.
Perşembe günü bana bir teklif verecekler.
Ils me font une offre jeudi.
Perşembe günü kalkıyor.
Il part jeudi.
Perşembe günü, setin orada.
Ce jeudi, sur les quais.
Perşembe günü gemiyle yola çıkıyorsun.
Vous partirez jeudi, comme prévu.
Üç hafta önce, bir Perşembe günü.
Je vois.
Eğer hemen La Grange'e gidebilirsem perşembe günü yola çıkarız.
Ecoutons-les. Si je pouvais revenir vers La Grange tout de suite, nous pourrions partir dès Jeudi.
O gazete Cumartesi günü yayınlanıyor, ama Perşembe günü baskıya giriyor.
Ce journal est publié le samedi, mais imprimé le jeudi.
- Perşembe günü gidiyoruz.
- Jeudi on est dans la voiture...
Neyse, perşembe günü boşum.
En tout cas, je pars jeudi.
- Perşembe günü, 18.00 uçağında.
- Jeudi à 18 heures.
Perşembe günü saat beşte, Bahçelerde.
17 heures... Jeudi... Le jardin.
Perşembe günü yine buluşacağız. Ve çok zengin.
Je le revois jeudi et il est plein aux as.
- Perşembe günü ne var?
- Qu'est-ce qu'il y a, jeudi?
Grantville'de, parkta, çeşmenin yanında Perşembe günü, tanışmıştık.
On s'est rencontrés au parc. Près de la fontaine. Un jeudi.
Peder, Neden Perşembe günü kiliseye geliyoruz?
Révérend Stanley, pourquoi on va à l'église le jeudi?
Öyle bile olsa önümüzdeki perşembe günü öğleden sonra saat dörtte Belgrad sarayında olmamız emredildi bize.
Soit. Mais on est attendues au palais à Belgrade à 16 h jeudi prochain et c'est là où nous nous trouverons jeudi prochain.
İlk konvoy yükleme yapıldı, personel Perşembe günü gemiye biniyor.
Le premier convoi est chargé. Les effectifs embarquent jeudi.
Aslında önümüzdeki perşembe doğum günü partisi veriyorum.
D'ailleurs, je fête mon anniversaire jeudi prochain.
Perşembe babamın doğum günü.
C'est l'anniversaire de papa.
Perşembe günü, kaçta?
Jeudi à quelle heure?
Perşembe günleri yemeği asla kaçırmaz Bütün hafta bu günü bekliyor.
C'est prêt. Il ne manquerait pas un souper du mardi soir. C'est le clou de sa semaine.
Persembe günü tekrar gelmemi istedi.
J'y retourne jeudi après-midi pour les analyses.
Perşembe ve cuma günü yortu tatili.
Jeudi et vendredi sont des jours saints.
Bunu perşembe günü yapar.
Du veau?
günü 31
günün nasıl geçti 55
günün nasıldı 39
günün sonunda 21
günün birinde 59
günün iyi geçti mi 23
gününü göreceksin 16
günümüzde 29
perşembe 162
günün nasıl geçti 55
günün nasıldı 39
günün sonunda 21
günün birinde 59
günün iyi geçti mi 23
gününü göreceksin 16
günümüzde 29
perşembe 162