Pilav traduction Français
708 traduction parallèle
Pilav, Fransızcası riz.
Soupe-riz...
Üzgünüm, hiç pilav yok.
Désolée qu'il n'y ait plus de riz!
Ben düğünümde, bir kaşık pilav yiyebildim diye minnetle dolmuştum.
À mon mariage, j'étais trop émue pour toucher à la nourriture.
Hatırlasana, pilav yapmaya çalışmıştın da altı yanmıştı.
Tu mangeras ton riz cru.
Her gün yanmış pilav mı yiyeceksin?
Tu ne sais pas le faire cuire.
Şehirdeki en güzel tavuklu pilav burada.
C'est bon! La meilleure poule au riz!
- Pilav ister misin?
- Reveux-tu un peu de riz?
Bu iyi pilav.
C'est un bon riz.
Bu sabah Anoosh dedi ki, "Pilav yapabiliriz."
Ce matin Anoosh m'a dit.. - prends du pilaf pour la fête,
Biraz daha pilav istermisin?
Tu veux davantage de riz?
Bir pilav üstü yengeç!
Merci beaucoup. Deux bols au crabe.
- Hiç balık kafası ve pilav yedin mi?
- As-tu déjà mangé des têtes de poisson?
Bir pilav tabağı takımı.
Un tête-à-tête.
Kocamın ölümünden sonra pilav kasesi bana onu hatırlattı.
Quand mon mari est mort, j'ai tenu à conserver le sien.
Mercimek, pilav, balık, sebzeler.
Des lentilles, du riz, du poisson, des légumes...
-... domuz etiyle pilav. "
- "curry d'agneau et riz."
Biraz pilav yiyip, dinlenirsiniz.
Dors un peu, mange le couscous.
Pilav bir dakikaya hazır olur.
Le riz sera prêt dans une minute.
Pilav çok kötüydü. Berbattı.
Quant au riz, épouvantable.
- Sağ ol. Sen de düğün pilavından yesene.
Prenez aussi un peu de riz de fête.
Düğün pilavı yer misin?
Veux-tu manger un peu de riz de fête?
Pilav kokusu alıyorum.
Je sens l'odeur du riz!
Narayama'ya gitmek gibi bir niyetin yok, değil mi? Oğlun ve karın bile sana yemek vermiyor. Bu yüzden pilav kokusunu alıp evimin içine daldın.
Comme tu refuses d'y aller... ton fils et ta bru refusent de te nourrir et tu en es réduit à venir humer le parfum du riz chez les voisins.
Peki, biraz daha vereceğim. Yılda sadece bir kez beyaz pilav yiyoruz.
Bien sûr que j'vais t'en donner, du bon riz blanc cuit une fois l'an.
Bu geceki festival için pilavı bol pişirdim.
J'en ai fait cuire un grand chaudron pour la fête de Narayama de ce soir.
Buradaymış, komşumuzun pilavını yiyor.
Te voilà donc venu bouffer chez les voisins!
Pilav!
C'est trop dur!
Alooo! Kurufasülye pilav var!
Des pâtes et des haricots!
Pilav ve patates.
riz et pommes de terre.
Sarı pilav.
Maman, du riz jaune!
Yumurtalı pilav.
C'est du riz au curry.
- Yumurtalı pilav değil mi?
- C'est du riz au curry! - Oui!
Tavuk enchiladas, carne asada ve ispanyol pilavı.
Enchiladas au poulet, carne asada et riz à l'espagnole.
- Pilav bile mi?
Même le riz?
Umarım çikolata soslu, tavuklu pilav seviyorsundur.
J'espère que vous aimez le poulet au riz et à la sauce au chocolat.
Mantar çorbası, körili ördek, pilav ve elmalı turta.
Potage aux champignons, canard au curry, riz et tarte aux pommes.
Pilav mı, tereyağlı makarna mı, çorba mı?
Riz au beurre, pâtes au beurre, soupe de légumes?
Pilav mı yapıyorsun?
Il y a du riz?
- Sade pilav. Kavrulmuş mu seversin?
Ou bien cantonais?
Sade pilav ve çay.
- Du riz blanc. Et du thé.
Bir pilav daha ister misin?
Tu en veux un autre?
Bir pilav daha, hemen, biraz da ekmek.
Un autre "pilaf"'. Et du pain.
İşte pilavın.
Voilà votre riz.
- Biraz pilav, Dick?
- Un peu de riz, Dick?
Pilav.
Du riz...
Süt, pilav.
Soupe et riz...
- Pilav, kavurma...
Un festin somptueux.
Pilav.
Du riz!
Daha pilav, daha çok pilav!
Du riz!
Beyaz pilav mı pişirdin?
Messire le Riz blanc!
ama pilav... kilo yapar... ve ben turta yerken...
Et comme j'allais manger de la tarte...