Pose traduction Français
19,201 traduction parallèle
Poz değil bu.
J'appelle pas ça une pose.
Bu durumda Şef tabii ki birkaç soru soracak.
Pas étonnant que le chef se pose des questions.
Her gece kendime aynı soruyu soruyorum.
Toutes les nuits... je me pose la même question.
Sorgu sual edilmedi, hesap falan açılmadı.
Personne ne pose de questions ou ne regarde les comptes.
Bu da diğer faaliyetlerimiz hakkında kimsenin soru sormadığı anlamına gelir.
Du coup, personne ne pose de questions sur nos autres activités.
Akla şu soru geliyor.
Eh bien, ça pose la question...
Çok yavaş koy.
Pose le très délicatement.
Sadece bizden dini kıyafetlerimizi savunmamızın istenmesi çok komik.
Il n'y a qu'à nous qu'on pose ces questions.
Nedir, bir sorun mu var?
Ça pose un problème?
Onur duydum ama bariz bir etik sorunu var.
Je suis très flattée, mais un problème éthique se pose.
- O Sandpiper belgelerini getirdim.
- Pose-les où tu peux.
Bir sakin ol. Nefes al, tadını çıkar.
Pose-toi un moment, respire et apprécie cet instant.
Bu durum kocanızla aranızda zorluk çıkarmıyor mu?
Cela ne pose-t-il pas de problème à votre mari?
Kendin sorabilirsin.
Pose-lui la question.
Soruları soran taraf tam olarak nasıl sen oldun?
Comment exactement es tu devenu celui qui pose les questions ici?
Er ya da geç bu adada gözüne kestirdiği adamları bekleyen son ölümdür.
Que tôt ou tard, la mort attend chaque homme qui pose les yeux sur cette île.
Hadi ama içkini koy da gelip benimle dans et.
Allez, pose ton verre et viens danser avec moi.
Emin misiniz?
Sûrs? Ça ne me pose pas de soucis.
- Sence burada olmam doğru mu?
T'es sûre que ça pose pas de problème que je sois là?
Hadi ilginç bir varsayımsal durumdan söz edelim.
Laisse moi te pose une hypothétique situation.
Kullanmıyor muyuz? Otuzunda bekâr kız gibi yatışmalısın.
Fais comme une trentenaire : pose-toi.
Haftada iki kez, oldukça emin olduğum bir sanat sınıfında çıplak modellik yaptım.
Deux fois par semaine, je pose nue pour un cours de dessin, je crois.
Bileğini uzatabiliyor olmanın verdiği cesaretle ki radyal sinirin yaptığı iş bu, içimiz daha rahat ama histeki değişiklik endişe sebebi.
Heureusement, vous arrivez à étendre le poignet, ce qui est le rôle du radial, mais la sensibilité modifiée pose problème.
Vites değiştirirken elini rahibenin dizine koymuş. Çok ayıp ve yakışıksız.
En changeant de vitesse, il pose la main sur le genou de la religieuse. - C'est choquant et indécent, ton histoire.
Bir sonraki ışıklarda durduklarında peder bu sefer elini rahibenin kasıklarına koymuş.
Quand il s'arrête au feu suivant, il pose la main un peu plus haut sur sa cuisse.
- O zaman şöyle sorayım.
- Alors je vous pose cette question :
Sana soramam ki bunu.
Je pose pas cette question.
Bu kurallardan biri de, size sorduğum sorulara cevap vermenizdir. Sormadıklarıma değil.
vous répondez aux questions que je pose, et à rien d'autre.
İşte, neşteri bırakıyorum.
Regardez. Je pose le scalpel.
Burada saklanabiliriz.
On se pose.
Sorular sormayı ne zaman bırakması gerektiğini bilmeyen kaşar gelmiş.
La salope qui pose des questions.
Aslında çok kafaya takmıyorum.
C'est... Ça ne me pose pas de problème.
- Burada sorun.
- Eh bien, pose-les-moi ici.
Hadi, ne soracaksan sor.
Allez. Pose-moi des questions.
Evet, sorguya çekiyorum o yüzden.
Alors oui, je me pose des questions.
O zaman sor bakalım.
Pose-les moi.
Küstah hıyarın tekisin öyle dğil mi?
Vous êtes du genre posé, non?
Tatil için bir okul arkadaşının gelmesi gerekiyordu ama haylaz çocuk onu ekti.
Un de ses amis devait venir, il lui a posé un lapin.
Hayır. "Kaybettim." Bir torbada tutuyordum, bir yere koydum sonra almak için tekrar gitti koyduğum yere, koyduğum yerde değildi.
Je les avais dans un sac que j'ai posé par terre, et quand je suis revenu le prendre, il n'y était plus.
Mürettebat sorular soruyor.
Les hommes ont posé des questions.
Sen soruyu sordun.
Tu as posé la question.
- Bir soru sordum.
- Je vous ai posé une question.
Durumumu takdir ettiğini sanmıyorum.
On traîne juste. T'ai-je posé une question, taulard? J'essayais juste d'expliquer.
Evin dışındaysan onun yanındaki cep telefonunu kullan.
Quand vous sortez, utilisez le portable posé à côté.
Ellerinin onun üstünde olduğunu... -... düşünmeye dayanamıyorum. - Tom.
Je ne supporte pas l'idée qu'il a posé ses mains sur elle.
Avuç içi aşağıda.
Mais pour y jouer, ne pose-t-on pas la main paume vers le bas?
- Rebecca, silahı indir.
Rebecca, pose ça.
İndir dedim o silahı.
Pose ce flingue.
- Bunları nerede yaptırdın?
Qui t'a posé tes implants?
Ve onu ayağa kalktı.
Et vous lui avez posé un lapin.
Bu yüzden kaçtım, parıldayan denizi geçip sonunda toprağa yeniden ayak bastığımda, duyduğum ilk şey yine o lanet ses oldu.
J'ai décidé de fuir. J'ai traversé la mer. Quand j'ai posé le pied sur la terre ferme, j'ai entendu cette maudite voix.