Pıss traduction Français
461 traduction parallèle
Onsuz burası ıpıssız.
Je m'ennuie sans elle.
Asrın en sansasyonel mücevher hırsızlığı Meşhur mücevher şirketi Duvall ve Şsı.ndan çalınan iki milyon frank değerindeki kayıp inci gerdanlık hâlâ bulunamadı.
Le vol de bijou le plus sensationnel depuis dix ans, la disparition d'un collier de perles de 2200000 francs de Duvalle et Compagnie, les grands Joailliers, n'est toujours pas résolu.
Nasılsın evlat? İpini koparıp kaçmışsın.
Alors petiot, t'as largué les amarres?
Bizim her Allah'ın günü pankart taşıyıp yarın ne yiyeceğimizi düşünmekten keyif aldığımızı sanıyorsanız aklınızı kaçırmışsınız demektir.
Si tu crois que ça nous plait de manifester toute la journée avec des pancartes, sans savoir si on pourra manger le lendemain.
Seni sevdiğini sanıp, boş yere hayallere kapılmamışsındır herhâlde.
N'allez pas croire qu'il vous aime.
Belki ıssız bir adaya kaçıp maymunlara hükmedersin.
Tu n'auras plus qu'à régenter les singes sur une île déserte!
Kızı ölü bulunca da onu cinayetle suçlayıp kaçmışsın.
Vous trouvez la fille morte, accusez votre professeur et décampez.
Hatırlayıp hatırlamadığınızı bilmiyorum ama geçmişte Ole Andreson adında birini tutuklamışsınız.
Vous souvenez-vous d'avoir arrêté un certain Ole Andersen?
- Arabanda sızıp kaldırıma çıkmışsın.
Conduite en état d'ivresse.
Kıçlarını kaldırıp da biraz çalışsınlar.
Je m'en fous, moi, de leur crime. C'est leur boulot.
Umarım kayıp eşyaların bir listesini yapmışsınızdır.
J'espère que vous avez une liste de ce qui manque.
Okulu bırakıp istihkam birliğine katıImışsın.
Il a arrêté pour rentrer dans l'armée.
Jeff! Öyle bir şey yakalamışsınız ki, harika bir müzikal olmakla kalmayıp modern yaşamın, günümüz dönemini de yansıtıyor.
Vous avez écrit une comédie musicale avec des résonances très modernes.
Betin benzin uçmuş, kendinden geçmişsin. Korkulara düşüp afallayıp kalmışsın göklerin bu garip taşkınlığı karşısında.
Tu pâlis, ouvres de grands yeux, as peur, t'étonnes de voir l'étrange colère des cieux!
Ama rahip olmadan önce, günah çıkartıp vicdanınızı rahatlatmışsınızdır.
Vous avez dû demander l'absolution... - avant de devenir prêtre? - Oui.
Sayıklayıp durduğu adamın ben olmadığını anlamışsındır.
Vous avez deviné que je ne suis pas l'homme qu'elle appelle.
Atına atlayıp küstah bir şekilde arazime girdiğinde, çocukları ve kadınları korkuttuğunda, sanki sen kanunmuşsun ya da Tanrı'ymışsın gibi evime baskın yaptığında, sana şunu söyleyeceğim : Tanrı'nın yaratmış olduğu her yaratığı gördüm.
Quand vous chevauchez sur ma terre avec sauvagerie, effrayant les enfants et les femmes, quand vous pénétrez chez moi comme si vous représentiez la loi ou Dieu lui-même, je vous dis que j'ai vu un nombre infini de créatures,
Fuara çıkarılmış ödül boğası gibi allanıp pullanmışsın.
Tu es beau comme un taureau qui va à Ia foire.
Şapkanın bağını ısırıp kopartmışsın.
Votre jugulaire tranchée d'un coup de dent.
Mesleğini ıskalamışsın bebek. Tef çalıp heykellere incir yaprağı koyacaktın.
Vous avez manqué votre vocation vous devriez plutôt... aller mettre des feuilles de vignes sur les statues.
Güzel mekan yapmışsın burada, neden hayatta kalıp tadını çıkarmayasın?
Tu n'es pas mal installé ici. Vis assez pour en profiter.
Bir de insan bedeninin güzelliğini, asaletini anlatıp durursun. Kendininkine ne yapmışsın bir bak.
Vous qui mettez en avant la beauté et la noblesse du corps humain, regardez ce que vous avez fait au vôtre.
Çok uzun zamandan beri o fildişi kulene kapanıp kalmışsın. Senin derdin bu.
Vous êtes trop resté dans votre forteresse...
Tam ona göre bir şaka. Ayıp, onu kazıklamışsın.
C'est son genre de plaisanteries, mais il devrait avoir honte.
Bu yüzden SS'lere katılıp sırrımla seni öldürmek istiyorum!
Voilà pourquoi j'aimerais être un SS, pour t'assassiner avec mon secret.
Sen dünyayı görmek için yaratılmışsın, buraya, bu hayata tıkılıp kalamazsın.
Vous êtes faite pour le vaste monde, Rose, pas pour ici.
Sen Kelebek'sin. Bir pezevengi öldürdüğün için müebbet almışsın. Sonra da savcıya, kaçıp onu da öldüreceğini söyleyecek kadar ahmakmışsın!
Et toi tu es Papillon, tu as tué un souteneur et crié au Procureur que tu t'évaderais pour venir te venger.
Eğer Cliff Irwing'in sahtekarlığa başvurmadan önce Elmyr'e... müracaat ettiğine inanıyorsanız... o zaman at gözlüklerini de çıkarıp Elmyr hakkındaki kitabının da... bir avuç safsatadan ibaret olduğunu anlamışsınızdır. Özür dilerim.
Si vous pouvez admettre qu'Irving était un faussaire avant de rencontrer Elmyr, alors il faut admettre que son livre sur Elmyr est un tissu de mensonges!
Saplanıp kalmışsın.
C'est une idée fixe.
Neredeyse tamamen büyümüşler, ama uçmak için hala çok küçükler bu yüzden bu uçsuz bucaksız ıssızlıkta kısılıp kalmış durumdalar.
Ils ont leur taille adulte mais ils sont trop jeunes pour voler... alors ils sont coincés sur cette terre de désolation.
Göz açıp kapayıncaya dek, demek kaçırmışsınız.
Un battement de cil, et vous l'auriez raté...
Kısaltma yapmışsınız.
P. Vous avez abrégé.
Aptal SS askerleri bugün sabahtan geceye kadar çamurlu ayaklarıyla geminin içinde aranıp durdular.
Des imbéciles de S.S. Fouillent notre dirigeable... du matin au soir, les bottes pleines de boue.
Şey, siz imzalayıp, tarih atmışsınız, efendim.
Vous l'avez daté et signé.
Kayıp eşya bürosunda. Kafeteryada bırakmışsın.
Il vient de la cafétéria.
Eğer Uyuyan Güzel'i aşağıdan alıp arabaya taşımama ve bir intiharın gerçekleşebileceği ıssız bir yola götürmeme yardım edersen söz veriyorum hepsi sona erecek. - Tamam mı?
Tu m'aides à porter la belle endormie dans la voiture... pour l'emmener dans un lieu désert propice au suicide... et on ne parle plus de cette affaire.
Bir kaza yapıp kaçmışsınız. Peşinize takılmışlar, ateş etmişsiniz.
Après un délit de fuite... ils vous ont poursuivis et t'as ouvert le feu.
Nehirleri yüzüp, dağlara tırmanıp, savaşlar yapmışsınızdır.
Parcourir des rivières, livrer des combats.
Eminim ki tüm bu çarpıp, yıkmana rağmen DEA'da bunlardan birini kullanmamışsındır o yüzden sana açıklamama izin ver. Anlayacağını düşünüyorum.
Je suis sûr qu'avec tes petits cambriolages aux stups tu n'as jamais eu à utiliser un de ces trucs, alors laisse-moi t'expliquer d'une manière que je pense que tu comprendras.
Sen geçmişe takılıp kalmışsın.
Tu vis trop dans le passé.
Hayalet bir ses size söyledi diye bir bayanın evinin altındaki kemikleri kazıp çıkarmışsınız, bu doğru mu?
Il semble que vous ayez déterré des os sous la maison d'une dame... parce qu'un fantôme vous aurait dit où ils se trouvaient, c'est bien ça?
Belki de, karda sıkışıp kalmışsındır.
Peut-être qu'il est juste pris dans la neige.
Canavar bizim dünyamıza, Krull'a da gelecekti... ve onun Kara Kalesi topraklarımızda yükselecekti. Yakıp yıkılan köylerden yükselen duman göğü karartacaktı... ve öldürülenlerin çığlıkları ıssız vadilerde yankılanacaktı.
Que la Bête viendrait dans notre monde, le monde de Krull, et que l'on verrait sa forteresse noire dans le pays, que la fumée des villages en flammes ternirait le ciel et que les cris des mourants résonneraient à travers les vallées désertes.
Birsürü fedakârlıkta bulunmuş olmalısınız... Kızınızı tıp okuması için zorlamışsınız.
Puis-je vous demander de nous parler des sacrifices... qu'impliquent envoyer votre fille... à la faculté de médecine.
Tüm dikkatleri üzerine çekmeye alışmışsın, biri çıkıp gelince ve seni değil de beni isteyince senin dibin düşüyor.
Tu es toujours le centre d'attention. Pour une fois, c'est moi, et ça te bouffe.
Başının üstünde uzun süre kalıp kırmışsın.
Tu as pété les plombs.
Neden hapisten kaçıp böyle ıssız bir yere yerleştiğimi sanıyorsun?
Je me suis évadé de prison pour venir ici pourquoi, à ton avis?
Bu yüzden de sürekli hava atardı. Ayrıca sürekli takılıp-dalga geçmek gibi huyları vardı. Umarım dediğimi anlamışsındır Çavuş.
Elle adorait parler de leurs... petites habitudes, si vous me comprenez.
Evet, bir yaz günü beni sıcak bir ocağın başına koy dört ocaklıyı aç, yağ yüzüme sıçrayıp terime karışsın.
Mettez-moi devant une cuisinière un jour d'été, quatre plaques allumées, la graisse me sautant au visage et se mélangeant à la sueur.
Benim için çalışıp, halkıma ss'jabroka dağıtmanızı isterdim.
J'aimerais vous engager pour distribuer le ss jabroka à notre peuple.
Fakat eğer kayıp idiyse, eminim onu yanlışlıkla çıkarıp atmışsındır, Rose.
À mon avis, vous avez dû la jeter par erreur.