Quintessence traduction Français
62 traduction parallèle
Ey, yol gösterici bilgelik ışığımız,
Ô quintessence du savoir!
Shaolin savaş sanatlarının yalnızca tapınağa hapsedilmesi yazık.
Shaolin représente la quintessence des arts martiaux. Dommage de les confiner ici.
Ve ömrünün son yıllarında Eleonora Duse'yi görmüş olanlar Wally bundan sanki sahnede bir ışık, sis veya bir şeylerin özü varmış gibi bahsederler.
Les gens qui ont vu Eleonora Duse à la fin de sa vie, ceux-là ont dit qu'ils avaient vu une lumière sur scène, la quintessence de la vie!
Oysa benim için... sadece bir tek toz zerresi. "
"Et pourtant pour moi,... " qu'est cette quintessence de poussière? "
Hala aklımda, toprağın özündeki.
" Pourtant, qu'est donc à mes yeux cette quintessence de poussière?
Ne kadar harika bir yapıdır insan aklı nasıl da soylu yapabilecekleri ne kadar sınırsız, duruşu, kımıldanışı ne kadar anlamlı ne kadar güzel davranışları meleğinki gibi, kavrayışı tanrınınki gibi : Dünyanın en güzeli, canlıların en kusursuzu, oysa benim için nedir ki bu toz zerresi?
L'homme, ce chef-d'œuvre si noble en sa raison infiniment capable admirable de gestes, expressif en ses formes qui agit comme un ange et comprend comme un Dieu la merveille du monde....... la parangon des animaux, pourtant que m'est cette quintessence de poussière?
Sadece adına layık bir Gambini idi.
La quintessence du Gambini.
Adına layık Norton böyle gitti.
Adieu à la quintessence de Norton.
"Tao" yu anlamaya çalışıyorum. Her şeyin etrafında Taozim var.
La rondeur est la quintessence du Tao.
İnsanlı ahenkle Tanrı'ya ulaştıracak su katılmamış saf aromayı.
M'approcher harmonieusement de Dieu, de la quintessence des parfums.
Sana bakarken, bir madenin özündeki neşenin esansını hissediyorum.
Te regarder m'emplit de l'essence même De la quintessence de la joie.
Ama benim için nedir insan bu özü toprak olan yaratık.
Et pourtant, pour moi... qu'est-ce que cette... quintessence de poussière?
Jack'in özü nedir?
quelle est la quintessence de jack?
İyi, dürüst ve gerçek olan her şeyin özüymüşüm gibi.
la quintessence de toute chose C'est bien et décent et vraie.
Evet ve o parıltının en somut örneğidir. İyi ellerde olduğumu hissediyorum. - Evet.
Elle est la quintessence du glamour, je suis dans de bonnes mains.
"Jorgen Mortensen'in aşkın güzelliğine" "sahip olmasını sağla". "Ve bir bardak Marsala" "için geri gelsin".
... Puisse Jørgen Mortensen ressentir la quintessence de l'amour et venir prendre un verre de Marsala.
Bu, mükemmelliğin somut bir örneği.
C'est la quintessence de la perfection.
Senin özünü yansıtıyorum, tıpkı sen gibiyim.
La quintessence de vous. Un vous-bis.
Dövme sanatının en özel eseri.
La quintessence de l'art du tatouage.
Ruhum bu sözcüğü haykırıyor.
Il alimente la quintessence de ma nouvelle vie.
- İsteği olmadan özünü çaldığın zavallı kim?
Quel est le héros récalcitrant dont tu as volé la quintessence? C'est toi.
Aslını çaldığın habersiz insan kim?
Quel est le héros récalcitrant dont tu as volé la quintessence?
Çin kungfu'su dövüş sanatlarının en iyisidir.
M. Sun Yat-sen a dit que le Kung-fu est la quintessence de notre pays.
Amerikan Devrimi Kızı için verilen resepsiyon bu. Vali konağında.
C'est la quintessence de l'originalité.
Sibley için bir resmi çerçeveletmiştik. Resmin adı "Şeytansılık Örneği."
On a encadré une toile de Sibley pour eux, "La quintessence du diabolisme."
Günümüz insanının özetiyim. Vienna'ya gideceğim, Bergstrasse Yolu 19 Numarada diz çöküp "Üstat, bana yol göster." diyeceğim.
Moi qui suis la quintessence de l'homme de ce temps, je fonce jusque Vienne et, au 19 Bergstrasse, je l'implore à genoux :
Mükemmel bir Amerika hikayesi gibi. Evet.
C'est presque la quintessence du rêve américain.
Bette bu evi "Mimari Derleme" de görmüştü demişti ki örnek bir California sahil evi.
Bette a vu cette maison dans une revue d'architecture Elle dit que c'est la quintessence de la maison de plage californienne
Ne de olsa üniversite tecrübesinin özünde bu var, değil mi?
Ca fait partie de la quintessence de l'expérience de l'université, non?
Klasik ve vazgeçilmez düşünce tarzı. Cappie mantığı.
C'est la quintessence de la pensée originale de Cappie.
Bir önceki soru için de "zeitgeist" ı denemiş miydik?
Et... pour le mot avant ça, on a essayé "quintessence"?
özünde yoksul-küçük-zengin kız.
La quintessence de la pauvre petite fille riche.
Bu kazıma gelince zeitgeist ve sıkma dışarı suyu, kimse Jude daha iyi bir gözü var.
Mais quand il s'agit de détecter toute la quintessence d'une œuvre, personne n'est plus doué que Jude.
O sadece ortanca çocuk degil, o tam anlamiyla bir ortanca çocuk parçalanmis bir ailenin çocugu ayrica.
Il est la quintessence même du cadet, issu d'un foyer brisé, de plus.
Evet, bu uygunsuz kılıktan kurtulmalı, yerine son moda kıyafetler giymeliyiz.
Débarrassons-nous de cette tenue inappropriée. Remplaçons-la par la quintessence du "hip" et du "in".
Laura Roslin'ın bastırılmış hırslara sahip olduğu ileri sürülebilir.
On pourrait dire que Laura Roslin est la quintessence de l'ambition réprimée.
- Onlara dayanamıyorum dedin. Onlar, orta tabaka riyakârlığının birer örneği.
Tu dis que tu ne les supportes pas, que ces vieilles sont la quintessence de l'hypocrisie bourgeoise,
Ama benim için nedir insan..... bu özü toz yaratık?
Et pourtant qu'est à mes yeux cette quintessence de poussière?
Michael, zamanımızın en iyi sanatçılarından biri olarak zirvede.
Michael représente la quintessence des grands artistes de notre époque. Bashiri Johnson Percussion
Yeşilin tanımı budur ve yine de bizi daha fazlasını yapmamız için zorluyorlar.
La quintessence de l'écolo. Mais ils en veulent plus. Plus de sacrifices.
En sevdiğim üç Disney prensesinin birleştirilmişi gibisin.
Tu es la quintessence de mes 3 princesses Disney préférées. - Je sais pas si je suis prête.
Erkek aydınlanmasını dayanan koftiden ruhani bir program var.
Programme pseudo-spirituel, basé sur la domination masculine, la quintessence du mâle.
Sen ki, en saf ve konsantre bencilliği temsil ediyorsun!
Toi qui représentes la quintessence, le concentré le plus pur, la substantifique moelle de l'égoïsme.
Tipik bir Amerikan kasabası olan Virginia'daki Pitt Medows kasabası sakinleri yaşadıkları yerin artık eskisi kadar güvenli olmadığını düşünüyorlar.
Les habitant de Pitt Meadows, Virginie... quintessence de la petite ville d'Amérique arrivent à la conclusion que leur ville n'est pas aussi sure qu'il pensaient.
Bence 300 Amerikan askerini karıları ve çocuklarının gözleri..... önünde öldürmek.. tamamen Nazir'i yansıtan bir plan olurdu.
Je pense que la symbolique d'assassiner 300 soldats américains devant leur femme et leurs enfants est la quintessence de ce que souhaite Nazir.
"Özü toprak değil mi neticede?"
"Que vaut cette quintessence de poussière?"
Bunlar Harraps'ın temel değerlerini temsil ediyor. Harraps. Bu çok iyi.
qui est la quintessence de la Maison Harrap.
Tüm zamanların en iyi varoş ismi.
C'est la quintessence des prénoms de pouffes.
Bence bu fotoğraf, yaşamın ta kendisi.
La quintessence de la vie, je crois.
"Yaşamın ta kendisi."
"La quintessence de la vie."
O halde, son kapağımız en ünlü kapağımız olacak... çünkü tüm zamanların en esaslı içeriğine sahip olacak.
Notre couverture sera la plus cà © là ¨ bre de toutes parce qu'elle aura la quintessence de tous les temps.