Salına traduction Français
519 traduction parallèle
Diğer kasabaları nasıl başımız dik, salına salına terkettiysek... burayı da öyle terkedeceğiz.
On partira comme on fait toujours : En visant haut et en ratissant large.
Tekneler üç aydan beri salınan kimseyi götürmedi ve suçlunun kaçtığına dair rapor da yok. Ve şimdi Kanbei'nin kadını Onishi'nin metresi oldu.
Il n'y a pas eu de libération depuis trois ans, aucune évasion n'a été signalée, et la femme de Kanbei est devenue la maîtresse d'Onishi.
Fakat oynaşacak veya aynalarla cilveleşecek biçim var mı bende? Ben... salına kırıta... Pardon.
Mais moi qui n'ai pas été préparé... aux finesses du badinage... moi qui suis... dépourvu de...
Bu katil şimdi toplumun arasına salınacak!
Je t'appelle plus tard. Vous êtes content, docteur?
Anladın mı? Bürokrasinin, düzenbaz avukatların, yiyici politikacıların, salıverilme emirlerinin hiçbir şey hatırlamayan görgü tanıklarının arkasına saklanabilirsin ama sonunda seni de diğer herkes gibi enseleyeceğiz.
Tu te caches derrière un caïd, des avocats véreux, des habeas corpus, des témoins amnésiques, mais on t'aura, comme tous les autres.
Jenkins, polis dosyalarına bak. Frazier... ... geleli beri Keefer'ın kaç adamı salıverilmiş, öğren.
Voyez dans les fichiers de la police combien de ces gangsters ont été libérés.
Sayısal olarak azınlıkta olmalarına rağmen... Filistin, Yahudilerin ruhani merkezidir.
La Palestine et le centre spirituel de la juiverie internationale.
Ben ve kız kardeşim iki ağaç arasına salıncak kurmuştuk.
On avait installé une balançoire entre deux arbres.
Sayın Yargıç, geçen hafta salı akşamı 8 : 13'te Bay Stone'un Bayan Manion'dan Plaza Sineması'na bilet satın aldığını ben ve iki güvenilir tanık gördük.
Mardi soir, à 20 h 13, devant deux témoins et moi-même Stone a acheté une place de cinéma à Miss Manion.
Anlaşılan eve şu düşünceyle dönecekler : Burası büyük bir piknik alanı bütün yaptığımız sarışın Alman kadınlarıyla salıncaklarda sallanmak sigara karşılığı Ren üzerindeki şatoları takas edip Mosel ırmağına ayaklarımızı daldırmak.
Apparemment, ils imaginent au pays qu'on se la coule douce ici, qu'on passe son temps à se reposer en compagnie de Fraüleins, à échanger des cigarettes contre des châteaux et à faire trempette dans du mousseux de Moselle.
Memur Rowlins'in vuran şüpheli katilin tutuklanmasıyla ilgili şüpheli gözaltına alınarak salındı.
Au sujet du suspect arrêté dans l'affaire Rowlins. : annulez l'annulation. Le suspect a été relâché.
Ağızlık kısmını dudağının çok altına salıyorsun.
- Qu'est-ce que je fais mal? - Tu places l'embouchure trop bas.
Dönüp sal yapımına yardım edelim.
Retournons les aider au radeau.
Peki geri dönüp salımızın durup durmadığına bakmaya ne dersiniz?
Et si nous retournions voir si le radeau est toujours là?
İnsanlara istedikleri şeyi vereceğim : Sansasyon, korku, şok. Onları sokaklara salıp tanıdıklarına anlatmaları için...
Envoyez-les dans la rue le dire à leurs amis... comment c'est merveilleux d'être épouvanté.
Akşamları şalını yanına almayı unutma.
- Oubliez pas de mettre votre châle le soir.
Mezun mu? 18 yaşına gelince onlar gibi başkaları gelebilsin diye salıveriliyorlar.
A dix-huit ans, on les met dehors pour faire de la place pour d'autres.
Yaşlı bir kadına şalını yamatıyorlar.
J'en ai besoin pour les soirées.
Ebedi, değişmez ve gezegenimizin... doğumu ile sonu arasındaki sürenin kısalığına karşı kayıtsız.
Eternelles, inchangées, immuables, pendant le temps qu'aura subsisté notre planète.
Evet, farkına vardık ki... Farkına vardık ki, size birkaç çift yavru erkek fil göndersek bunlar Amerika ormanlarına salınsa...
Voyez-vous, il nous est apparu... que si nous t'expéditionnons des couples... d'éléphants mâles... à lâcher dedans les forêts d'Amérique...
Ve salı günü tenis maçına.
Et jeudi au tennis.
# Hasmına korku sal # İmparatorumuzun uğruna
Pour la cause de l'Empereur nous luttons maintenant.
Beni bulmalarına izin vermezsen ben de bu salı, senin için bir mum yakarım.
Ne les laissez pas me trouver et j'allumerai un cierge pour vous tous les mardis.
Bendeki bilgilere göre Mart ayına kadar hapisteymiş, salıverilmiş.
Il était en prison jusqu'en mars mais il a été relâché depuis.
Başlarına ateşler sal... çukurlara düşsünler... asla çıkamasınlar.
Livre-le aux flammes. Jette-le dans la fosse, qu'il ne puisse plus se relever.
Önümüzdeki salı günü, Dr. Raynor'ın cezası sona erecek ve kızı ile birlikte acilen Güney Amerika'nın Ubera Limanı'na uçakla giderek kendisine gidiş-dönüş uçak bileti gönderen kimliği belirsiz bir bağışçıya teşekkürlerini iletecek.
Mardi prochain, le Dr Raynor aura purgé sa peine, et avec sa fille, il s'envolera pour Puerto Ubera, en Amérique du Sud, grâce à la générosité d'un bienfaiteur anonyme qui lui a envoyé un billet aller-retour.
Geçmişteki yapısal tecrübelerime dayanarak,... çelişkilerin kesinlikle gerekli olduğu kanısına vardım.
Si j'en crois ma vieille expérience constructive, les contradictions sont absolument nécessaires.
Yüce tanrım, kutsa bizi, sana duacıyız büyük ordumuz ve üstün komutanımız bir kutsal savaşın arifesindeler, bize elçinin, peygamberimizin adına iyilikler bahşet, biz senin kutsal görüntünle doğmuş, seçilmiş hizmetçilerin, kutsal tanrı katına, ve tanrısal güzelliğe doğru
Seigneur, nous te prions, notre grande armée et son chef suprême, à la veille d'une guerre sacrée, menée en ton nom.
Yüzündeki belli belirsiz ifade ona karşı içimde bir talebin uyanmasına salık verdi.
Le trouble qu'elle provoque en moi me donne comme un droit sur elle.
Gemiyle salın arasına bakın, efendim.
Entre le remorqueur et le radeau.
Şu okun kısalığına baksana.
Quelle flèche courte!
Avrupa'nın sayısal anlayışı temel anlamda, Roma'nın hantal tarzına dayanır.
La notation européenne pour les nombres était le modèle romain maladroit par simple addition.
Hey, dinle, annemin üstüne yemin ederim, salı günü benimle gel çeki senin adına keseyim.
Viens avec moi mardi. Je le jure sur ma mère, je t'endosserai mon chèque.
Salı günü, Helen ile birlikte birkaç haftalığına gittiler.
Il est parti avec Helen mardi, pour deux semaines.
Earl Williams kaçmasına sen izin verdin ki önümüzdeki Salı sana oy versin.
Je pense que vous avez laissé Earl Williams s'échapper pour avoir son vote mardi.
Önümüzdeki Salı o koca kıçına tekmeyi basacaklar.
Mardi vous serez jeté en dehors de votre prison dorée.
Salı uçağın dışına çıkarmak zorundayız, değil mi?
Il faut donc sortir le canot de l'avion.
5 zehirler üstadına haber salın
Prévenez Cinq-venins.
Onların anısına bir anıt töreni yapılacak, Salı günü, burada Houston'da.
Mardi il y a une cérémonie commémorative ici même à Houston.
Salı günkü tura katıldığınızda her şeyin açıklığa kavuşacağına eminim.
Après la visite de mardi, tout sera clair dans votre esprit.
Sonra, sakladığı Van Schuyler'ın şalını aldı. Sesi boğmak ve yanık izlerini önlemek için silaha sardı ve bacağına ateş etti.
Il prend l'étole de Mme Van Schuyler, qu'il avait cachée... en entoure le revolver, pour assourdir le bruit... et se tire une balle dans la jambe.
Yüzlerce ışık yılı uzaktaki yıldız patlıyor ve kozmik ışınlar salıyor bunlar ki milyarlarca yıl içinde kazara Samanyolu Galaksisi'ne geliyor bir kısmı Dünya'ya saldırıyor bu mağaraya sızıyor, Geiger sayacına ulaşıyor ve bize geliyor.
Une étoile explose... à des milliers d'années-lumière... et engendre des rayons cosmiques... qui tournent en spirale à travers la Voie lactée... pendant des millions d'années, jusqu'à ce que certains... touchent la Terre... pénètrent dans cette cave, dans ce compteur Geiger... et dans notre corps.
Dünyanın gırtlağına yapışalım ve istediğimizi elde edelim.
Saisissons le monde à la gorge... et forçons-le à nous donner ce que nous voulons.
" O halde köpeğin yerine, kurt kullanmaya ne dersin, bir kurt al ve iki çitin arasına sal yürüsün.
" Ce que vous devriez faire, au lieu d'avoir un chien, c'est prendre un loup, un loup qui court entre les deux barrières.
Yardımına ihtiyacım var Sal.
J'ai besoin de toi.
Biff'le aralarına salıncak kurmuştuk!
On y accrochait la balançoire
Şimdi çocuklar, gidip başlıklarınızı kilere koyun, hemen benimkinin yanına. Ve biraz babanızı neşelendirmeye çalışalım.
Les enfants, rangez vos sacs dans le placard, à côté du mien, et réconfortez votre père.
Mühendislik, az önce rastlantısal bir enerji aktarımına... benzeyen bir şey gözlemledim.
Salle des machines, je viens d'observer de l'énergie perdue. - Où?
Elbiselerini komşuların salıncağına fırlatmaktan çok daha ilginç oldu.
C'est plus marrant que d'aller baiser dans le hamac du voisin.
Nerede unutmuş olabileceğini hatırlamaya çalışalım. Bu sabah neler yaptığına geri dönelim.
Elle reste insensible.
Kardeş gemimizde olduğu gibi... Atılgan da bir seri sistem arızaları yaşamakta. Şu ana kadar rastlantısal gözükse de, bunlar, Yamato'nun başına gelenlerin ilk belirtileri olabilir.
Comme sur le Yamato, l'Enterprise commence à enregistrer des défaillances techniques, pour l'instant isolées, mais je crains que ce soit les mêmes premiers symptômes.