Satıyorum traduction Français
1,724 traduction parallèle
Bu lanet olası sinemada çalışıyorum. Aptalca filmler için bilet satıyorum.
Je bosse dans ce foutu cinéma, à vendre ces foutus tickets pour ces conneries de films.
- Deniz aşırı olarak çok iyi satıyorum.
- À l'étranger, oui.
Onları Francine'in ameliyat parası için satıyorum.
Je les vends pour pouvoir payer l'opération de Francine.
- Ben insanlara umut satıyorum.
- Je fais dans l'espoir.
Annen, için avon satıyorum
Je leur ai vendu du Yvonne pour ta mère,
Seni almak için hisse senedi satıyorum.
Je vais vendre des actions pour vous.
Neden söz ediyorsun? Eski paspasımı satıyorum.
De quoi vous parlez, je vends mon ancienne serpillère.
- Mutfak dekorasyonu satıyorum.
Je vends des cuisines.
O kurabiyeleri oğlumun okulu için satıyorum.
Oh, je vends ces biscuits pour l'école de mon fils.
Ben bunları sadece satıyorum.
Moi, je ne fais que les vendre.
Shawn, ben ilaç satıyorum, bilim adamı değilim ki.
Je suis vendeur, pas savant.
Sanki Brighton Kumsal'ında Egg Cream satıyorum.
On dirait qu'elle est faite pour vendre des boissons sur Brighton Beach
Satıyorum bir.. Satıyorum iki..
Qui dit mieux une fois... deux fois...
Satıyorum bir..
Une fois...
satıyorum iki... Sattım!
Deux fois... adjugé vendu!
Marihuana yetiştirip satıyorum.
Je cultive et je vends de la marijuana.
Formları First Hand Media adlı bir doğrudan pazarlama şirketine satıyorum.
Je vends les fiches à une société de marketing direct, First Hand Media.
İşyerimde satıyorum.
Je vends les mêmes dans ma boutique.
Hayır, faturayı başka numaraya çıkartan cep telefonu satıyorum.
Je vends des cellulaires à numéros clonés.
Tanesi 500 dolardan haftada beş on telefon satıyorum.
J'en vends 5 à 10 par semaine à 500 $ pièce.
Ben kadın ayakkabısı satıyorum.
- Je vends des chaussures pour femmes.
Satıyorum... Satıyorum...
Une fois, deux fois...
Satıyorum... Satıyorum.
Une fois... deux fois...
Satıyorum, satıyorum, sattım.
Une fois, deux fois... adjugé.
Evet, tüm eşyalarıyla birlikte satıyorum.
Oui, l'électroménager est inclus.
Bunu sadece yakın arkadaşlarıma satıyorum.
Je ne le vends pratiquement qu'à mes amis proches.
Ben aynı kap kağıdını yüzde 20 ucuza satıyorum.
Je vends le même papier 20 % moins cher.
Gümüş satıyorum.
Je suis employée du mois.
- Balık marketinde sebze satıyorum.
- Je vends des légumes au marché aux poissons.
dondurma satıyorum.
Je vends des glaces.
- Ben yaşam tarzı satıyorum dostum. - Süper!
Je vends un mode de vie, mon ami.
Sadece hap ve ot satıyorum.
Juste des pilules, de l'herbe et des champignons.
Gerçi sanmıyorum ki şirketi satın aldırmaya razı olasın?
J'imagine que tu ne veux pas que la société l'achète?
Bu şeyi gerçekten satın aldığımıza inanamıyorum.
Je ne peux pas à croire qu'on ait effectivement acheté cette chose!
Temiz kalmaya çalışıyorum. El arabasıyla satış falan yapıyorum.
Je suis clean, vous savez, je pousse mes chariots et tout ça.
Ben yapıyorum, onlar satıyor.
A peine faits, ils étaient vendus.
Aslında, Florida'yı o kadar sevdim ki evi satıp oraya taşınıyorum.
En fait, j'aime tellement la Floride que je vends la maison et que je vais m'y installer.
CTU'nun içinden kişilerle çalışıyorum.
J'ai un contact à la CTU qui me prépare une liaison sat.
Tek parça satışları yapmıyorum, bay Cutler, ama müşterisi olduğum bir Corvette dükkanını önerebilirim.
Je ne vends pas de pièces détachées, M. Cutler, mais je peux vous donner le nom d'un magasin de Corvette avec lequel je fais affaires.
- Sana yakışacak bir şeyler satın almaya çalışıyorum.
- J'essaie de t'acheter un tailleur.
Bir piknik sepeti satın aldığıma inanamıyorum.
J'ai acheté un panier de pique-nique.
Bakın bu çocuk, açık artırmada satılıyor... -... ve ben onu kurtarmaya çalışıyorum.
Écoutez, ce gamin va être vendu, et je tente de le sauver.
66 yıldır burada yaşıyorum, ve hala seyyar satıcı gibiyim.
Je vis ici depuis 66 ans, mais ça sonne toujours comme un paysan.
Satın alıyorum.
- Je vous l'achète.
Sadece Japonya'da bunlardan satıyorlar, ama bir adam tanıyorum.
Ils ne les vendent qu'au Japon, mais je connais un type.
Satıcıyı tanıyorum. Arabayı bir hafta içinde getirtebiliriz.
On peut l'avoir en une semaine.
En fazla 10 bedene kadar satış yapan yerlerden bir şeyler almak için sabırsızlanıyorum.
J'ai hâte d'aller acheter du 38 chez Maxx.
Arsayı görene kadar hiçbir satış belgesini imzalamıyorum.
Oui peut-être. Je ne signerai pas la vente tant que je ne l'aurais pas vu.
Onlardan 3-4 kat daha fazla satıyorum.
Je les écrabouille.
Şu şeyleri neden satın aldığını anlamıyorum.
Mais pourquoi tu achètes ça?
Neden Vergi Dairesinin buraya el koyması için bir hafta daha bekleyip, sonra da senin teklif ettiğin fiyatın yarısına, onu özel bir açık arttırmada satın almıyorum?
Pourquoi n'attendrais-je pas une semaine que le fisc saisisse cet endroit. Alors, je pourrai l'acheter dans une vente aux enchères privée pour la moitié de ce que vous offrez?