Saçmalıyor traduction Français
650 traduction parallèle
Yardımcım saçmalıyor, güverte altında bilinmeyen bir yolcunun olduğunu iddia ediyor. İstikamet :
Le mousse a des hallucinations, il dit qu'il y a un étrange passager sous le pont.
Dostumuz ne saçmalıyor?
Qu'est-ce qu'il radote encore?
Saçmalıyor. İyi nişancı.
Il exagère, mais c'est un bon tireur.
Kim saçmalıyor, bir düşün bakalım!
Pas du tout. Réfléchissez un peu.
Neler saçmalıyor böyle? " Evet, efendim.
Pourquoi il se laisse faire?
Radyodaki neler saçmalıyor?
C'est quoi, ces boniments ä la radio?
- Saçmalıyor.
- Il délire.
Saçmalıyor!
Il est fou!
Hem saçmalıyor hem de yalan söylüyor.
Elle recommence à divaguer!
- Saçmalıyor işte
- Elle ne sait pas?
Saçmalıyor Lara.
Il n'est rien, Lara.
Şimdi de o mu saçmalıyor, ha?
C'est à cause de lui!
- Sadece saçmalıyor.
- Il nous raconte des craques.
Bubber saçmalıyor.
Bubber se plaint.
Bubber saçmalıyor çünkü geçen gece havai fişekleri patlatıldı.
Bubber se plaint parce que tous ses feux d'artifice ont éclaté hier soir.
- Saçmalıyor muyum?
Tu me trouves ridicule?
Saçmalıyor, değil mi Jonathan?
Il est bête, hein, Jonathan? - Non, je ne suis pas bête.
Bunu kaydederek o şeyi boşa harcıyorsun. Çünkü saçmalıyor sadece.
Inutile de filmer, elle dit des bêtises.
- Boş ver. Saçmalıyor işte.
Il n'arrête pas de jacasser.
Ne saçmalıyor bilmiyorum.
Je ne sais pas ce qu'elle raconte.
- Ne saçmalıyor bunlar?
- C'était quoi cette histoire?
Ama ne zaman onun hakkında ciddi düşünmeye başlasam mutlaka saçmalıyor.
Mais à chaque fois que je crois qu'il est sérieux, il me déçoit.
Bu adamı açığa almakta haklılar, saçmalıyor.
Maintenant je comprends pourquoi les paroissiens s'en plaignent.
Saçmalıyor muyum, yoksa burası birden soğudu mu?
L'atmosphère s'est refroidie ici.
- Saçmalıyor mu?
Elle plaisante?
Bütün bu saçmalığa inanıyor musun?
Tu crois vraiment à toutes ces blagues!
Bu yüzleri değiştirme saçmalığına inanıyor musun?
Croyez-vous à cette substitution d'un visage à l'autre?
Bu saçmalık! Ve o korkunç adam, o Kızılderili, burada yaşıyor.
Et cet horrible Indien qui se glisse ici...
Saçmalıyor, yalan söylüyor, öldürmekle ilgili şakalar yapıyorsun.
Ce n'est pas drôle.
Bu saçmalık. Saçmalık! Bu adam beni başkasıyla karıştırıyor.
À l'heure de l'assassinat de Son Excellence, feu le Protecteur du Reich, je déjeunais à la Caille Dorée, comme tous les jours.
- Saçmalık. Bir sürü şey bizi acıtıyor ama yine de onları yapmaya devam ediyoruz.
Il y a tant de choses qui nous font mal, et que nous faisons.
Daha önce sadece romantik bir saçmalıktı ama şimdi sanki bütün samimiyetiyle içimde çalıyor sanki yüreğimin atışı davula eşlik ediyor.
Avant, elle était romantique, c'était juste de la guimauve. Mais maintenant elle résonne en moi véritablement... comme si mon coeur jouait du tambour.
Saçmalık. Bize bir şey söylemeye çalışıyor.
Elle essaie de nous dire quelque chose.
Altın yüksüğü dokuzuncu kattan aldığı saçmalığını anlatıyor.
C'est justement le problème. Elle m'a servi une histoire ridicule comme quoi son dé à coudre viendrait du 9e étage.
Barbara, bütün bunların saçmalık olduğuna inanmıyor musun?
Barbara, tu ne crois quand même pas à ces absurdités?
Benim için en büyük saçmalık,... doğmuş olduğum gerçeğinde yatıyor.
La chose la plus absurde dans ce monde, ça a été ma naissance.
- Saçmalıkla canımı sıkıyor, dert değil.
- Elle ne pense qu'à ça.
Hakikaten zavallı çocuğun çarmıha gerili olduğu düşüncesi gözlerimi yaşartıyor,... bundan başkalarına bahsedince saçmalığın daniskası haline gelse bile.
En réalité, j'ai envie de pleurer quand je pense à ce pauvre garçon crucifié. Même si, à la raconter, son histoire est ridicule.
Müşteri Bay Eric Praline Cardiff Arms Park'taki bu büyük olayın ihtişamı ve hatta saçmalığı karşısında afallıyor.
Et le grand client, M. Eric Praline, qui est évidemment ébloui par la magnificence et aussi l'absurdité de ce match à l'Arms Park de Cardiff Arms, est finalement devenu cinglé.
- Bu saçmalığa inanıyor musun?
- Tu crois à ces bêtises?
Antonelli'yi al, tüm bu askerlik saçmalığına bayılıyor.
Choisis Antonelli, il aime les manœuvres militaires.
Bu saçmalıklara sen inanıyor musun?
Tu crois toutes ces conneries?
Oh, bu saçmalığa inanıyor olamazsınız.
- Oh, vous ne croyez pas à ces sottises.
Sadece anlamı olan ayrıntıları ve hayatın saçmalıklarını gösteren şeyleri, bir fark gözetmeden anlatıyor.
Il raconte... sans faire de discrimination entre les détails qui signifient quelque chose... et ceux qui illustrent simplement le saugrenu de la vie.
Bu robotun saçmalıklarına inanıyor musunuz?
Vous croyez vraiment aux radotages de ce daggit?
Bıktım usandım artık bu saçmalıktan. - Ben sevdim ve kalıyor.
- Enlève cette saleté de ton visage.
Bale grubu saçmalığından kaçıyor değilim.
C'est pas que je rechigne à être dans le corps de ballet.
Hakkında duyduğum narkotikten ayrılıyor saçmalıkları doğru mu?
C'est quoi, ces conneries, tu quittes les stups?
Bütçe ile eleman yokluğuna ve buranın dağılıyor olmasına katlanırım ama bu saçmalığa katlanmam!
- J'accepte de manquer de fonds et de personnel, de travailler dans ces ruines de 1901, mais je n'accepterai jamais ça!
- Sen bu voodoo saçmalığına inanıyor musun, Blair?
Vous y croyez, vous, Blair?
Buralar fazlasıyla saçmalık kaynıyor zaten.
Cet énorme truc absurde, là.
saçmalıyorsun 156
saçmalıyorum 21
saçmalık 1235
saçmalama 1352
saçma 804
saçmalama lütfen 25
saçma sapan konuşma 57
saçmalamıyorum 22
saçma sapan konuşuyorsun 17
saçmalamayı bırak 40
saçmalıyorum 21
saçmalık 1235
saçmalama 1352
saçma 804
saçmalama lütfen 25
saçma sapan konuşma 57
saçmalamıyorum 22
saçma sapan konuşuyorsun 17
saçmalamayı bırak 40