Sorun bu traduction Français
9,036 traduction parallèle
Sorun bu değil Sally.
Ce n'est pas ça, Sally.
Sorun bu değil.
Ce n'est pas ça.
Demek sorun bu.
Alors c'est de ça dont il s'agit?
İnsanlardan ve çevreden hoşlanmıyorum, ve bu değişmeyecek çünkü onlar bir sorun olmadığını düşünüyorlar.
Je n'aime pas les gens, l'environnement et ça ne changera pas parce qu'ils pensent que tout va bien.
Bir sorun yaşamadığın için mutluyum, tatlım ama bu akşam neden burada olduğumuzu unutmayalım.
Je suis content que tu ailles bien, chérie, mais n'oublie pas pourquoi on est là ce soir.
Bu sorun olmamalı. Sen hala gençsin.
- Pas forcément, tu es encore jeune.
Kahvemi bu dekoratif sehpaya koysam sorun olur mu?
Ça te dérange si je pose mon café sur cette table décorée?
Hey çocuklar, bu tavuğu burada kurban etsem sorun olur mu?
Les gars, est ce que ça vous dérange si j'abats ce poulet rituellement?
Bu sorun değil, ama...
Ce n'est pas un souci, mais...
Bu bir sorun gibi geliyor.
Ça ressemble à un problème.
Ama bu arada, hala bu nagging küçük bir sorun var.
En attendant, il nous reste un petit problème à régler.
Iyi, Bu teori ile tek bir sorun var.
Il n'y a qu'un seul problème avec cette théorie.
Bu, daha fazla istikrar için önünü açacak Sadece sorun bölgede, Ama aynı zamanda dünya çapında.
Ceci ouvrira la voie à une plus grande stabilité, pas simplement dans les régions de conflit, mais a travers le monde.
Sorun da bu ya.
C'est ça le truc.
Andreas, bu insanlara bulaşamazsın. Sorun çıkarsa kazmalarla ırzımıza geçerler.
Andreas, si ça foire, ils vont nous empapaouter avec des pics à glace.
- Bu bir sorun mu, Krumitz?
C'est un problème, Krumitz?
Bu hiç sorun değil.
Ce ne sera pas un problème.
Kumarhane benimle aynı tarafta olmak için sıkı çalışır, bu yüzden onlara haftasonu kimin girip kimin çıktığıyla ilgili sorun çıkarmam.
Le casino travaille dur pour rester du bon côté de la ligne. donc je ne crée pas d'ennuis aux gens qui se pointent et repartent d'ici tout le weekend.
Bu sabah ZoGo'yla bir sorun yasadim.
J'ai eu un soucis avec ZoGo ce matin.
- Korkarım bu kıyamet dedikodusu sorun çıkarabilir.
J'ai peur que cette rumeur d'apocalypse soit un problème.
Sorun da bu.
C'est le problème.
Bu çözülemeyecek tıbbi bir sorun değil en azından şu zamanda.
C'est pas un mystère médical que vous pourrez résoudre, du moins, pas aujourd'hui.
- Eskiden yaşadığım yerde olan bir sorun değildi bu.
Je n'avais pas ce problème avant là où j'habitais.
Sorun da bu zaten.
Telle est la question.
Sorun da bu zaten.
Mais ce que cela fonctionne si.
Bu bir sorun mu yoksa bildiğimiz delilik mi?
C'est un Perturbé, ou juste un fou ordinaire?
Bu sorun her neyse bizim için geliyor.
Cette perturbation... Quoi que ce soit, ça vient pour nous.
Yani bu sorun kasabadaki herkesi mi etkiliyor?
Cette perturbation touche tout le monde en ville?
Yüce Tanrım bu evi kutsaman ve sorun çıkaran varlıkları gönderip aydınlatman için sana dua ediyoruz.
Dieu tout puissant, nous te prions de bénir cette maison et de chasser et d'ammener vers la lumière les entités perturbatrices.
Sorun da tam olarak bu işte.
C'est bien le problème.
Büyüdüğüm yerde bu sorun sayılıyor.
C'est un problème là où j'ai grandi.
Bu doğru. Bir kere olmasının sorun olmayacağını mı düşünüyorsun?
Et tu penses que ça va parce que tu ne l'as fait qu'une fois?
Bu gece yapmasak sorun olur mu?
C'est bon si on le fait pas ce soir?
Sorun da bu.
C'est ça, le problème.
Ayırma ile bu sorun olmaz.
Avec la séparation, ça n'arriverait pas.
Santral kasabanın diğer tarafında ve burası ve burası arasında bir sürü sorun var. Bu...
La centrale est de l'autre côté de la ville, et vu le nombre de Perturbés entre ici et la bas, c'est...
Bu gece yalnız uyursan sorun olur mu, şişkinim biraz.
Ça t'ennuie si je dors seule. Je suis ballonnée.
Hayır, bir sorun var. Bu gece sende kalabilir miyiz?
- Non, on peut pas aller chez moi.
Belki de bu o kadar da sorun değildir.
Peut-être que c'est mieux comme ça.
- İşine devam etmek istiyorsun, sorun bu mu?
- Tu veux garder ce boulot?
- Tamam. - Bu sorun değil.
- D'accord.
- Bu sorun değil.
- Ce ne serait pas un problème.
Dinle, sana yardım etmek sorun değil ama bu geçici bir şey tamam mı?
Écoute, ça me dérange pas de te dépanner, mais... C'est du provisoire?
Sorun şu ki bu iş için benim gerekli olmam zarar verir.
- Le problème, c'est que je risque d'en être une.
Peki, bu nasıl bir sorun oluyor?
Eh bien, ça, c'est ce qu'on a vu.
Bu biraz sorun olacak.
Eh bien c'est un problème. Attendez voir...
- Bu bir sorun.
C'est un problème.
- Şey... Sorun da bu zaten dedektif.
C'est là le problème, inspecteur.
Senin bu konuşmama olayın biz evliyken de sorundu şimdi de kesinlikle bir sorun.
Ce truc de ne pas parler... ça n'allait pas quand on était mariés, ça ne l'est toujours pas maintenant.
- Bu sorun yaratır mı? - Hiç de bile.
- Est ce que ça va être un problème?
Nainsanlar için bu bir sorun değil elbette.
Tu vois? Ce n'était pas un problème pour les Inhumains, bien entendu.