Tacız traduction Français
274 traduction parallèle
Majesteleri babanız Kral'a, bu tacı sizin takmanız için yemin etmiştim.
Votre Majesté, j'ai juré au roi, votre père, de placer cette couronne sur votre tête.
Lordum. Tacı başımdan alır mısınız?
Messire, retirez ma couronne.
Onu ve tacınızı kurtaracaksak derhal harekete geçmeliyiz!
Il faut agir tout de suite.
Tacınızı ve gerdanlığınızı takmıştınız.
Vous portiez un diadème et un collier.
İşte bu yüzden, bu taç giyme gününde işgal edilmiş Rus topraklarını geri almak için yola çıkacağız.
Or nous recevons la couronne pour règner sur ces terres russes également qui sont pour l'heure soumises à d'autres Etats.
İnsanların çağrısıyla... sınırsız güç elde edeceğim. Yüce görevimi tamamlamaya imkan veren yeni bir taç giyme töreni gibi olacak.
Cet appel de tout le peuple me confèrera un pouvoir illimité, une onction nouvelle pour une cause noble et sans merci.
Saatin tik tak sesi kalbin bir vuruşudur ama siz oturmuş, hayatınızı boşa harcıyorsunuz.
C'est un tic-tac d'horloge, un battement de cœur. Et vous êtes là à gaspiller vos vies... parce que certains d'entre nous ne sont pas à l'heure.
Benim başıma meyvasız bir taç oturttular,... elime kısır bir asa tutuşturdular. Ben kral babası olamayacağıma göre tacı da asayı da alacaklar elimden.
Elles ont mis sur ma tête une couronne inféconde, placé dans mon poing un sceptre stérile, que doit arracher la main d'un intrus, aucun fils ne me suivant!
- Ama taç törenini kaçıracaksınız efendim.
Vous manquerez le couronnement!
Kendinizi düşürdüğünüz durumdan bahsediyorum ki bu yüzden taç giymeye uygun olmayacaksınız.
Votre liberté d'aujourd'hui... pourrait vous jouer un mauvais tour demain.
Davacı elmas bir baş süsü, bir taç çaldığınızı söylüyor.
Vous auriez volé une coiffe en diamants. Une tiare.
- Pekala. Elmas tacı çaldınız mı, çalmadınız mı?
Avez-vous, oui ou non, volé la tiare en diamants?
31 Ekim Cadılar Bayramı'nda Ralıdac Bayramı Kraliçemizin tacını takacağız.
Le 31 octobre, à la prochaine fête d'Halloween, nous couronnerons notre Reine de Neewollah.
Zırhım. Savaş tacım.
Ma couronne de guerre.
Tacınız yanınızda mı?
Vous n'auriez pas votre couronne, par hasard?
Bütün savaşlar gibi, sizin savaşınız da yıkımı ve ölümü baş tacı eder.
Votre guerre, comme toutes les autres, se rengorge de dévastation et de mort.
Tacını istemişsin kızım.
Tu veux le diadème.
Bu üç taç, yıllardır kayıpmış. Ben diyorum ki, majesteleri, uzun bir sefer ayarlayabilirsek onları bulmamız mümkün olabilir.
Les couronnes sont introuvables depuis des années... mais je me dis qu'en organisant une expédition adéquate... il serait tout à fait possible de les trouver.
Hırsız tuhaf iş yapmış. Hırsız altın tacı almamış.
On n'y touche pas et on dérobe une malheureuse statue?
Ölümcül aksesuarları olan bir Aston M-Martin dahil olmak üzere, Dünyanızın sunduğu hiçbir şey için, tek bir taç yaprağını bile feda etmem...
Je n'en échangerais pas un seul pétale contre ce que votre monde peut offrir, pas même l'Aston M-Martin avec ses accessoires mortels.
Tar'a ulaştığınız vakit... Başınıza altın bir taç giyeceksiniz. Ve bütün labirentleri açan... anahtara sahip olacaksınız.
Quand tu arriveras à Tar tu porteras une couronne dorée sur la tête et tu posséderas la clé... qui ouvre tous les labyrinthes
Hepsi senin... Taç, kız ve bütün bu kirli işler.
Tout est à toi- - la couronne, la fille, toute la catastrophe.
Ben tacı geri aldıktan sonra, Webster'a ne yaptığınız umurumda değil.
Je veux la couronne. Le sort de Webster m'indiffère.
Derdi taç ile, kaçağımız ile değil, Diego.
C'est la couronne qui l'intéresse, pas le fugitif, Diego.
Sadece tacı değil, bir de hayat kurtardınız.
Vous avez retrouvé la couronne et sauvé une vie.
İspanya ile bağlarımızı yok edelim ve Don Fernando de Guzman'a El Dorado İmparatorluğu tacını takalım.
Brisons nos liens avec l'Espagne et couronnons Don Fernando de Guzman empereur de l'El Dorado.
O bıçak ve kan ve her şey... ve elinizi bir taç gibi tutuşunuz ve izleyicinin soluğunu tutmasına yol açmanız.
Le public retenait son souffle.
Ve işte o geçen yılın kraliçesinden tacını alan dünyanın en güzel kızı, Amerika Güzeli!
Et la voici... couronnée par la Reine de l'an dernier... la plus belle fille du monde...
Kral Richard'ın tacı soylu kaşınızın üzerinde nasıl da güzel duruyor.
La couronne du Roi Richard sied tant votre noble front.
Muhammed bilmiyor mu? Biz tanrılarımızı baş tacı ederiz. Kabe ye sahibiz.
Mahomet ne voit-il pas que nous vivons en hébergeant les dieux?
- Taktik rotamız ekrana.
- Tac. AN sur écran.
Bu çiçeklerin taç yaprakları ışığın düşük enerjili, uzun kırmızı dalgalarını soğuruyor.
Les pétales de ces fleurs en particulier absorbent toute l'énergie basse, des longues ondes rouges de la lumière.
Bizim TAC adamlarımız bunları giyiyor.
Nos unités tactiques en portent.
Childeric'i tahtan indiren Kral Pepin... Kral Clothair'ın kızı Blithild'den doğmasından dolayı... Fransız tacının varisi olduğunu söyleyip tacı almıştır.
Le roi Pépin... qui déposa Childeric... prétendit être l'héritier légitime en tant que descendant de Blithild... fille du roi Clotaire... quand il fit valoir ses droits à la couronne de France.
Raketlerimizi bu toplara uydurduğumuzda... Tanrı'nın izniyle, Fransa'da babasının tacını... büyük tehlikelere sokacak bir set oynayacağız.
Quand nous aurons assorti nos raquettes à ces balles... nous jouerons en France, par la grâce de Dieu... une partie... qui mettra en danger la couronne de son père.
Yüce Tanrı'nın adıyla... kendiliğinizden bir kenara bırakmanızı istemektedir... Tanrı'nın nimeti, tabiatın... ve doğanın kanunlarıyla kendisine... ve varilerine ait olan ve ödünç aldığınız ihtişamları... yani tacınızı.
Il vous demande, au nom de Dieu tout-puissant... de vous dépouiller et de vous séparer... des splendeurs empruntées qui, par le don du ciel... la loi de la nature et celle des nations... lui appartiennent à lui et à ses héritiers.
Şu soy ağacına bakmanızı diler... Üçüncü Edward'dan geldiğini kabul ettiğinizde... dolayı olarak kendisinden, gerçek ve yasal varisten... esirgenmiş tacınızdan ve... krallığınızdan ayrılmanızı istemektedir.
Il vous demande d'examiner cette filiation... et quand vous aurez vu qu'il descend en droite ligne... du plus glorieux de ses glorieux ancêtres, Edouard III... il vous ordonne de rendre la couronne et le royaume... indûment usurpés... qui lui reviennent par le droit de la naissance.
Kanlı bir saldırı... zira tacı yüreklerimize bile saklasanız... onu ele geçirecektir.
Une violence sanglante. Car même si vous cachez votre couronne dans votre coeur... il ira l'y chercher.
Ve, ben ve kızkardeşim, onun uzun güzel kızıl bukleleri vardır ve başına elmas bir taç takar ve yaptığımız şey o armut şarabını yapmaktı.
Et ma soeur et moi... Elle a de superbes cheveux roux et aime porter cette couronne. Et on faisait du vin de poires...
- Tacınızı getireyim. - Hayır.
- Je vais chercher votre couronne.
Ve bu tacı en çok hak edeni bulmalıyız.
Et nous devons choisir une fille qui le mérite.
Kızınız, sunuculuğu Palyaçu Krusty`nin yapacağı Güzellik Yarışmasında. taç giyebilir.
Votre fille pourrait être couronnée Petite Miss Springfield par le maître d'hôtel de la joie, Krusty le Clown.
Bir gülünki gibi kırmızımsı bir renk, pembe ve soluk ve taç yapraklarını açması için güneş benzeri bir sıcaklıkla ikna edilmiş olmalıdır.
Une teinte comme la rougeur d'une rose, rose et pâle... et elle doit être cajolée pour ouvrir ses pétales... avec une chaleur de soleil.
O tacı alacağız ve sen ona engel olamayacaksın.
Elle sera couronnée, et tu n'y peux rien!
Dilimin altında naneli sakız vardı ve sen ondan bahsetmedin bile.
Tu n'as pas senti le Tic Tac.
Kor Sabak'ın zırhından daha saygın ve İmparatorun tacından bile çok imrenilen.
et plus convoité encore que la couronne de l'Empereur.
O bir katil ve alçak senin önceki efendinin onda birinin, yirmide biri olamayacağı bir sefil kral kılığında rezil bir soytarı hem krallığı hem devleti soyan ve bunun üstünde değerli tacı çalıp cebine koyan bir hırsız.
Un meurtrier, un scélérat qui ne vaut pas le vingtième de votre précédent mari, une farce de roi, un coupe-bourse de l'empire qui a volé le précieux diadème royal et l'a mis dans sa poche...
Uzaktan yakından suçlu görürseler bizi tacımız, tahtımız, canımız senin olsun. Evet, neyimiz varsa al ceza olarak.
S'ils trouvent que je suis compromis, je vous donnerai mon royaume, ma couronne, ma vie et tout ce qui est à moi à titre de réparation.
Konuşmanın çarpıcı bitişinde Bryan şöyle dedi : "Onların altın standardı istemini şöyle yanıtlayacağız : Emeğin alnına bu dikenli tacı bastırmayacak ve insanlığı altın bir çarmıha germeyeceksiniz."
Malgré que Bryan n'avait que 36 ans à cette époque, ce discours est considéré comme la plus célèbre allocution jamais réalisée devant un convention politique.
"Onların altın standardı istemini şöyle yanıtlayacağız : Emeğin alnına bu dikenli tacı bastırmayacak ve insanlığı altın bir çarmıha germeyeceksiniz."
La conclusion dramatique de Bryan était :
İkiniz de hayatın getirdiği yüklerden kurtulmalı, ikiniz de "tak" a teslim olmalısınız.
Vous devez vous débarrasser du poids de la vie, tous les deux... et vous livrer à tac.