English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Français / [ T ] / Takın

Takın traduction Français

23,464 traduction parallèle
Rosie'ye ileride pişman olacağını söylemeye çalışmıştım ama takıntı haline getirdi.
J'ai essayé de dire à Rosie qu'elle le regretterait, mais elle est devenue obsédée.
- Neden ona bu kadar takıntılısın?
- Pourquoi es-tu si obsédé par elle?
Şüphelı Meksıka'nın 1 Nısan'ı ıle mı takıntılı yanı?
Attends, notre suspect est obsédé par le premier avril mexicain?
- İnsanların kitaplara takıntılı olması bundan sayılır. Çünkü saate, diğer dünyalara giren çocuklar var. Gerçek çocuklara dayanıyorlar ve gerçek çocuklar da ortadan kayboluyor.
C'est la raison pour laquelle les gens sont passionnés par ces livres, ces enfants traversent des horloges, vers d'autres mondes, et ils sont inspirés de vrais enfants, qui ont disparu.
Çocuklarımızı test etme ve sınıflandırmayla olan takıntımız nedir?
C'est quoi cette obsession qu'on a de tester et catégoriser les enfants?
Bilekliklerinizi takın kardeşlerim!
Mettez vos bracelets, mes frères!
Bu Reese'dı. Hemen peşine birini takın.
C'était Reese, fais-le suivre.
Babamın süpermarkette yerleri silen adamlara takıntısı vardı.
Papa était obnubilé par ceux qui balayent dans les supermarchés.
Bonnie ve Clyde değiliz biz ve şahsen ben de takımın geri kalanı olmadan gitmiyorum.
On est pas "Bonnie and Clyde". Et je ne pars pas sans le reste de l'équipe.
Takımın geri kalanı nerede?
Où est le reste de l'équipe?
Takımınızla birlikte zaman akışı boyunca yolculuk yaptınız durdunuz.
Vous et votre équipe avez voyagé à travers le temps.
Bana takımın başının belada olduğunu söyledin.
Vous avez dit que l'équipe avait des problèmes.
Kelepçeyi tak.
- Ça n'arrivera jamais.
Narkotik'le görüştüm, muhbirlerinden biri Örümcek'in burada takıldığını duymuş.
J'ai parlé aux Stups et un de leurs indics a dit L'Araignée traîne apparemment ici.
ABD olmak istediysen kadın takımını alsaydın, çünkü futbolda iyiler.
Si tu voulais être les États-Unis, il fallait prendre les filles, elles sont fortes.
- Her şeyi yolunda gitmesini isteseydin soysuzlarla takılmak yerine annenin lafını dinlerdin.
- Ma mère? Si tu voulais rester, il fallait lui obéir, au lieu de côtoyer des dégénérés.
- Biraz takılacak mısın?
- Tu restes un peu? - Quoi?
Çeteyle takılmanın sonu ya ölümdür ya hapis, İsa bizi bundan kurtardı.
Traîner dans les gangs fini par la mort ou la prison, et Jésus nous a épargné ça.
Çocuklar, bugün buralarda takılıyor olmak için iyi bir gün değil, tamam mı?
Les gars. Ce n'est pas le jour de traîner par ici, compris?
- Evet, şey, Tamika'nın vurularak öldürüldüğü gece sokakta takılıyor olması muhtemel bir çocuk vardı...
Il y a un gamin qui traînait apparemment dans la rue la nuit où Tamika à été tuée...
Koç, kendimi toparlamazsam beni takımdan atacağını söylüyor.
Le coach dit que si je ne me reprends pas, je vais être échangé.
Şu şişeye işe de, abin uyuşturucu testini geçip takımda kalsın.
Pisses juste dans cette bouteille que ton frère réussisse son test de drogue, et qu'il puisse rester dans l'équipe.
Diğer takımların fikrini dağıtacağından ciddi olarak endişelendim.
Je craignais sérieusement que les autres équipes nous volent l'idée.
Tıpkı Prithviraj'ın başkaldırması gibi bu ayak takımının diretmelerine göğüs germek zorundayız.
Tout comme le défi de Prithivîrâja, on devrait résister à l'avancée de la Horde.
Ayak takımı, acı çekmemiş kişilere fena hâlde takmış durumda.
La Horde est obsédée par ceux qui n'ont jamais souffert.
1008 senesinde Anandapala, Şahi Krallığı'nın tanık olduğu en ağır yenilgiyi aldı ve Mahmut, Pencap Bölgesi'ni hâkimiyeti altına alarak meşhur Kangra Tapınağı'nı ele geçirdi. Bu ittifak yüzünden haksızlığa uğradık. Patricia, Dennis ve çocuğun oluşturduğu bu ayak takımı, bizi temsil etmiyorlar.
Comme en 1008, quand Ânandapâla a subi la pire défaite de Shahi et que Mahmoud a envahi toute la région du Pendjab et pris possession du temple renommé de Kangra, nous avons été trompés par cette alliance, la Horde de Patricia, de Dennis et du garçon.
Bunu durdurmamın tek yolu Koç'a herkesi ispiyonlamam lazım ve böyle olursada takımdaki çocuklar beni yok eder.
La seule manière pour moi d'arrêter est de le dire au Coach Et ensuite je dénonce sur tout le monde. et les gars de l'équipe vont me détruire
Yani sonuçta dünyevi şeylere pek takılmıyorsun, değil mi?
Tu n'es pas matérialiste, hein?
Evi, arabası, hatta temiz bir takımı olan bir adam bile değilim.
Je n'ai ni maison, ni voiture, ni même de costume propre.
Bu dükkanda evet ama bu takımın ceketi benim dolabımdaydı.
Dans le magasin, oui, mais cette... cette veste sort de mon placard.
Bakın, görebilirsiniz. Bu takımın pantolonu bu.
Ça se voit, elle va avec le pantalon.
Farklı kan gruplarını gösteren sembollere gözüm takıldı.
Les symboles des groupes sanguins ont attiré mon attention.
Basın burada takılıyor olabilir, ama aynı zamanda turist kaynıyor.
La presse se trouve peut-être là, mais il y a aussi plein de touristes.
Kurtarma takımımız onlardan sadece bir tanesinin cesedini buldu.
Notre équipe de secours n'a retrouvé qu'un seul corps.
- Hadi ama! O takımlarda tam 6 adamımı kaybettim ve bunu kanıtlamak için elimde bir şey yok.
J'ai perdu six hommes, là-dedans, et je n'ai rien à montrer pour l'expliquer.
Üretim takımı toplantısını konferans odasında saat üçe ertele.
Et avance la réunion d'équipe prévue
Takımınızda başkası da var mı?
Il y a d'autres personnes dans votre équipe?
Küçük lig takımlarını ve okul işlerine sponsor olan kişi mi?
Celle qui a sponsorisé la petite ligue et la foire scolaire?
Bu uyuşturucu kartelleriyle takılman konusunda küçük lig takımın ne düşünüyor?
Les gens penseraient quoi s'ils savaient que vous faites affaire avec le cartel?
Evet, bu kötüydü ama ragbi takımı odamda toplanacak değildi ya.
C'était un coup dur, mais ce n'était pas comme si l'équipe de rugby allait se retrouver dans ma chambre.
Yani bundan sonra takım değilsiniz beyler.
Alors, à partir de maintenant, vous n'êtes pas une équipe.
- Benim takımım değil aslında.
- Ce n'est pas vraiment mon équipe.
Son zamanlarda, farklı insanlarla takıldığını fark ettim, bunda bir sorun yok herhâlde.
Récemment, j'ai remarqué que tu traînes avec d'autres gens, comme tu veux, je suppose.
Bizim, takımın buna ihtiyacı var.
Nous, l'équipe, en avons besoin.
Conor'ın takım arkadaşlarına arkadaş olduğumuzu söylemesini istedim ama düşününce, belki de o daha fazlasını bildiğimi düşünmüştür.
Je voulais juste que Conor leur dise qu'on était amis, mais avec du recul, il a peut-être cru que je parlais d'autre chose.
Bu benim takımım değildi.
Ce n'était pas mon équipe.
O sorunları bir kenara bırakamayacak kişi bir takımın parçası olamaz.
Quand on n'est pas capable de mettre ses problèmes de côté, on ne peut pas être dans une équipe.
O benim takımım değil, demiştin.
Je croyais que ça n'était pas ton équipe.
Senin hatan değil ama bu takıma uyum sağlayamazsın.
Ce n'est pas ta faute, mais tu ne peux pas faire partie de l'équipe.
Ben her zamanki gibiyim ve bu takımın parçası olmayı gerçekten çok istiyorum.
Je suis le même qu'avant, et je veux vraiment faire partie de cette équipe.
Bu takımda tek bir koç var!
Il n'y a qu'un entraîneur dans cette équipe!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]