Television traduction Français
3,392 traduction parallèle
Bana televizyondan tanıdık geliyorlar.
On dirait un peu Television.
Televizyon izlemek ister misin?
Tu veux regarder la télévision?
Marvin'in televizyona dönmesinin ilk günü.
C'est le premier jour du retour de Marvin à la télévision.
Kim çizgi film seyretmek ister?
Qui veut regarder la télévision?
Televizyonda çizgi film yada başka bir şey izlerken televizyonda ortaya çıkan görüntüleri bilirsin değil mi?
Tu sais les images à la télévision quand tu vois un dessin animé ou quelque chose comme ça.
Televizyon bilet satışları, ticaret...
Télévision, entrées, produits...
Dikkatinizi Velma'nın televizyonuna çekmek istiyorum.
J'attire votre attention sur sa télévision portable.
Diğer bir deyişle, televizyonu tutan kişiyi Velma hedef olarak almaz.
Et celui qui détient la télévision ne sera jamais visé par Velma.
Şimdi Velma, sana televizyonunu geri vereceğim ama iyi biri olup şu koca kamyonu yok etmelisin.
Je vais te rendre la télévision, si tu es gentille et si tu effaces ce vilain camion.
Televizyonunu geri vermeniz yeterli olur.
Rendez-lui sa télévision.
Sakın ama sakın televizyonu kaybetmeyin.
Ne jamais, jamais égarer la télévision.
Hoş geldiniz, Frank Lange'nin beyin tümörü.
Pour la première fois à la télévision, bienvenue à la tumeur cérébrale de Frank Lange!
Bir süredir kimse televizyonda yüzünü siyaha boyamıyor.
Personne ne fait de blackface à la télévision pendant un certain temps.
Bütün kötü kelimelerin biplendiği harika bir televizyon dizisi gibi.
C'est comme une émission de télévision bonne sans tous les gros mots masqués par un bip sur.
Böylesini televizyonda bulamazsın.
Tu ne vas pas entendre que la télévision.
Ayrıca televizyonda konuşup duranların aksine bu onu bir hırsız yapmaz, anladınız mı?
Et contrairement à ce que dit la télévision, ça n'en fait pas un voleur.
Muhalefetin firkrini savunmasına izin vermeden kendimize kamu televizyonu diyemeyiz... Gaitskell karşılık ver.
On ne peut s'appeler service de télévision publique si on ne laisse pas l'opposition, Gaitskell, répliquer.
Tessa hayaller görmüyordu, Lindsay. İnsanların, düşüncelerini okuduğunu ya da televizyondan veya uzaylılardan mesajlar aldığını iddia etmiyordu.
Tessa n'était pas délusionnelle, Lindsay, elle ne pensait pas que les gens lisait dans ses pensées, ou qu'elle recevait des messages de la télévision ou des aliens.
Televizyon ve radyo duvara vidalı, yani onları da çalmaya kalkışma.
La télévision et la radio sont boulonnées contre le vol.
Eğer televizyondan anlıyorsam The Girlie Show kesin tutacak.
Je m'y connais en télévision, The Girlie Show est un succès.
yardımcı rollerde olduğun filmleri çalıp, kendini düzeltip, bunlarla Broadway'de patlama yapsan bile bir kez bile televizyona çıkarsan bunlar tüm önemini yitiriyor.
volé la vedette dans des seconds rôles pour tout ruiner à Broadway. Plus rien ne comptera si tu fais de la télévision.
Bugünlerde TV izlememin sebebi bu. Sadece bunun...
- Qui regarde la télévision peut parler.
Tüm gazetelere, istasyonlara, televizyonlara ve ekiplere fotoğrafını dağıtın.
Met sa photo à chaque cabines téléphoniques, stations de télévision, journaux.
TV stüdyosunda görüşürüz.
On se verra au studio de télévision.
En azından televizyon konusunda öyleyim.
Au moins quand il s'agit de télévision.
Ian, seni önceden uyarayım televizyon ve film dünyasından birçok yıldız orada olacak.
Et en fait, je devrais vous prévenir, Ian, il y aura beaucoup de célébrités du monde du cinéma et de la télévision.
- Benim televizyonum yok.
Oh, je n'ai pas de télévision.
Televizyonda bir haber izledim.
J'ai vu un reportage à la télévision.
Bir TV seç Jason, teşekkürü sonra edersin.
Choisis une télévision. Tu me remercieras plus tard.
Televizyonun sesini duyuyorum.
J'entends la télévision.
Birinin güveni gibi veya bu güzel televizyon gibi.
Comme la confiance. Ou cette belle télévision.
Oy verin. Bu televizyon vatandaşı olarak sizin göreviniz.
Votez. c'est votre devoir de citoyen de la télévision.
Bu arada, kendimi üniformalı olarak tv'de gördüm.
Au fait, je me suis vu à la télévision... en uniforme.
Televizyonda benden öyle bahsettin.
Je veux dire, sérieusement, parler de moi à la télévision nationale.
- Diyorlar ki, Jenna kontratını ihlal etmiş. - Uyuşturucuyla dağıldığında, canlı yayında göğüslerini okşayarak.
Ils disent que Jenna a enfreint son contrat pour avoir caresser ses seins en direct à la télévision sous l'emprise de stupéfiant.
Bilgisayar, televizyonu aç.
Ordinateur. Télévision allumée.
Başlangıç noktası yapımcı şirket ile - ki bu sizsiniz - TV kanalı arasındaki sözleşme.
Le point de départ est le contrat entre le producteur - en l'occurence c'est vous - et la chaîne de télévision.
Ayda 10 dolara, Netflix İnternet'e bağlı televizyonda izleyebileceğiniz tam bir film ve dizi kataloğu sunuyor.
Pour 10 $ par mois, Netflix offre une gamme complète de films et de séries que vous pouvez regarder sur une télévision connectée à Internet.
'The Cosmonaut'marka değerini bir finansman kriteri olarak kullanıyor ; izleyicisi neredeyse garantili sinema ve projeksiyon haklarını ve çeşitli türev ürünleri satmak için.
"The Cosmonaut" utilise sa valeur de marque comme un critère de financement, pour vendre des droits projection aux cinémas et aux chaînes de télévision avec une audience garantie, ainsi que la vente de toutes sortes de produits dérivés.
Ortak yapımcı oluyorlar ve bu sinemaya gidecek, televizyonda izleyecek, DVD'leri satın alacak seyircilerimiz olacağı anlamına geliyor...
Ils deviennent des coproducteurs et cela signifie que nous avons une audience qui ira au cinéma, achètera le DVD, le regardera à la télévision...
Ticari bir TV kanal bestemi kullanırsa bana telif haklarımı ödemeli.
Si une chaîne de télévision commerciale utilise ma musique, ils doivent me verser une redevance.
TV kanalları bunu hep yapıyor, ama yasal olarak size bu videoyu gösterebilir miyiz?
Les chaînes de télévision le font tout le temps, mais pouvons-nous légalement montrer cette vidéo?
Oğlumuzun asla televizyonlu bir evde kalmasına müsade edemem.
Je ne laisserai jamais notre fils reste à la maison, où la télévision n'est pas monté peu importe qui il était.
Eğer televizyonu ve kaynar su sistemini halledersek, Owen bizimle burada kalabilir öyle değil mi?
Um, donc si on s'occupe de la télévision et du bouillant-instantané alors Owen pourra commencer à dormir ici, yeah?
Televizyondakinden daha uzun bir zaman.
Plus qu'il n'en faut à la télévision.
Televizyon olmadan bir anlamı yok, ben de bazı düzenlemeler yaptım.
Un peu inutile sans télévision, alors j'ai fait quelques arrangements.
- Bir de televizyondan?
- Et la télévision?
Bir televizyon.
Une télévision.
Hakkında yazılar yazılıp, tweetler atılıyor ve ülkedeki tüm talk-showlara davet ediliyor.
On blogue et on tweete sur lui, on lui offre des contrats de livre... et il est demandé dans toutes les émissions-causerie à la télévision.
Evde, televizyon seyrediyorduk.
À la maison, devant la télévision.
Kim mesela?
Une télévision.