English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Français / [ T ] / Trainee

Trainee traduction Français

2,165 traduction parallèle
Evet de... az yosma değildim.
Ouais, j'étais plutôt une traînée.
Yosma, hayatım.
Une traînée, chérie.
Tam bir kaşar.
Une sale traînée.
Ailemizin adına bir daha leke sürülmesine izin vermeyeceğim.
Notre famille ne sera pas traînée dans la boue.
Ama parmak izi veya kan lekesi tutuyor.
Il va, cependant, garder une empreinte sur une traînée de sang.
Bize takip edecek kırıntılar bırakmaları büyük incelik.
Sympa de nous laisser une traînée de miettes.
Emin olduğumuz tek şey bütün dış görünüşüne rağmen, Judith'in bir kaltak olduğudur.
La seule chose sûre, c'est qu'en dépit de toutes les apparences, Judith est une traînée.
Banyoya sürüklemişler, boğmaya çalışmışlar.
Traînée dans la salle de bain, presque noyée.
- Bir sokak kadını arıyormuş. "Hoş görünümlü bir Bee Gee" istediğini söyledi.
Une traînée chope un client, un Bee Gees en mieux, qu'elle dit.
- Bu bir iltifat değil, serseri!
C'est pas un compliment, traînée!
Hayır, o hoş biri ama beni mahkemeye sürükleyip, vesayet sözleşmesi yaptırtan o değildi.
Non, c'est un amour. Mais c'est pas elle qui m'a traînée au tribunal pour la garde partagée.
Şu demek.. .. yarın alışveriş merkezine gidip, saçımı o sürtüğe kestireceğim.
Ce qui veut dire que... demain, je me fais couper les cheveux par une traînée.
Para, ahbap bir iz bırakıyorsun.
Ils laissent une traînée d'argent derrière.
Sen bir sürtüksün.
T'es qu'une traînée!
- Amy'nin sürtük olduğunu hep biliyordum.
- Quelle traînée.
O işte bu, adamım. O bir sürtük.
C'est une traînée, point.
Doğu Beverly'nin favori keşinin tekrar döndüğünü duydum.
J'ai entendu dire que la trainée droguée favorite de West Bev est sur la voie.
Hayır, onunla sevişmedim, sana anlattım... sarhoş oldum, sızdım, çünkü bilinçaltımda bunu yapamadım.
tu as amenée une trainée dans notre chambre, et tu as fait des trucs dégoutants avec elle dans mon lit. Non, j'ai rien fais de dégoutant. Je te l'ai dit...
Sürükleme izleri.
Des marques de traînée.
Sürükleme izleriyse dışarı gidiyor.
Les marques de traînée mènent à l'extérieur.
Ayrıca Gary'nin bokserlarındaki kan izleriyle beraber... çöpten içeri doğru kan izleri de var.
Il y avait aussi une traînée de sang provenant de la benne à ordures et des taches de sang sur le boxer de Gary.
Çürüklerin derinliğine bakılırsa uzunca bir süre sürüklenmiş.
D'après la profondeur des abrasions, il semble qu'on l'ait traînée sur une longue distance.
Tecavüz edilen ve sürüklenen kurbanımıza geldi sıra.
La victime de viol que l'on a traînée.
Kayla Nootens'ın sırtüstü sürüklendiğini biliyoruz çünkü sırtında sıyrıklar vardı.
On sait que Kayla Nootens a été traînée la tête face au ciel, car son dos était abîmé.
Katil onu bu şekilde sürüklediyse - Sırtında çizikler olmazdı.
Donc, si le tueur l'a traînée comme ceci... son dos n'aurait pas dû être abîmé.
Peki ya katil onu bu şekilde sürüklediyse?
Et si le tueur l'avait traînée comme ceci?
En azından orospu değilim.
Au moins, je suis pas une traînée.
Evet, eğer o kaltak yoga hocan değillerse, değil mi?
Sauf s'il s'agit de ta traînée de prof de yoga.
Karı daha ayak parmağına bile dokunamıyor.
- Une traînée? - Elle te touche jamais assez.
Öyle bir kaçışı vardı ki....... sanki onu kurtarabileceğimizi biliyormuş gibi bize doğru yüzüyordu etrafındaki bazı ağları bile çıkarmıştı ve nefes almak için her su üstüne çıkışında arkasındaki o feci kanamayı görüyorduk.
Il nageait directement vers nous. Il a réussi à passer par-dessus 2-3 filets et quand il remontait pour respirer, on voyait une traînée de sang.
Bu arada bütün okul senin kaltak olduğunu düşünecek!
Et entre-temps, toute l'école agit comme si tu étais... - une traînée! - Quoi?
Bu ucuz sürtük The Foxx için birşey ifade etmiyor.
Cette trainée n'est rien pour le Foxx.
- Kapa çeneni seni aptal sürtük.
- Ferme-la, traînée.
Uzay sever
TRAÎNEE DE L'ESPACE
- Yani ben beş para etmezin biri miyim? - Hayır, değilsin.
- Donc, je suis une traînée.
Çünkü beş parasız hissettiriyor.
Parce que j'ai l'impression d'être une traînée.
Beni buraya sürükleyen o.
Elle m'a traînée ici.
Beni buraya kendi kitabından bölümler okuyabilmek için mi getirdin?
Vous m'avez traînée ici pour me lire votre propre livre?
Ailem hakkında konuşmayı bırak. Beni tanımıyorsun, siktiğim çeneni kapat.
Parce que ta mère est une putain de trainée!
Marlene Griggs-Knope kesinlikle bir fahişe değil.
Marlene Griggs-Knope n'est sûrement pas une traînée.
Sen orospunun önde gidenisin!
Toi, t'es qu'une traînée!
Ucuzsun, Annie!
- T'es une traînée!
Hayır, hayır... Zevk aldın mı, seni ucuz kaltak!
- T'as pris ton pied, traînée?
O sürtük yalvarsa bile ona tekrar elimi sürmem.
Je n'approcherai plus de cette traînée, même si vous me suppliez.
Seksi ama aynı zaman sürtük gibi oldu.
C'est une traînée canon.
- O fahişe eteğini indir.
- Plus longue, cette jupe de traînée.
Sıkışmış şekildeyim, seni orospu.
J'étais coincée, trainée.
Hala orospu kuzenim Judy ile arkadaş olmamın sebebi bu.
Ma trainée de cousine Judy peut en témoigner.
Yani ya kızım bir sürtük olmadığı için gurur duymalıyım ya da buz kraliçesi pes etmediği için sinirlenmeliyim.
Soit je suis fier que ma fille soit pas une traînée, soit ça m'énerve que la snobinarde me résiste.
Herhangi bir sürükleme ya da ayak izi göremiyorum.
Peut-être que l'identité de la victime incriminait son complice. Je ne vois aucune traînée ou empreinte.
Seni, Tanrının unuttuğu bu yere sürüklemiş olsa bile hâlâ eve gelmediği geceler oluyordu, eskiden olduğu gibi.
Même après vous avoir traînée au milieu de nulle part, certaines nuits il ne rentrait pas. Tout comme avant.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]