Ufacık traduction Français
1,549 traduction parallèle
Bunu, sanki gurur duyulacak birşeymiş gibi söyleyip duruyorsun ama bana olan en ufacık bir benzerliğini gördüğüm gün, sonunda büyümeye başladığını anlamış olacağım..
Tu dis toujours ça comme quelque chose dont tu dois être fière. Mais le jour où je verrai un soupçon de moi en toi, ce sera le jour où je comprendrai que tu as enfin commencé... à grandir.
Ufacık bürokrasiyi aşmak için bile çok büyük paralar ödetiyorlar.
Ils nous font tout un monde avec toute cette paperasse.
Bana sadece ufacık "bir şey" vermelisin.
T'es obligé de me donner quelque chose.
Bir turtadan ufacık bir ısırık almanın kime ne gibi bir zararı var?
Quel mal y a-t-il à prendre une petite bouchée de tarte?
Ufacık, minicik bir kırık.
Une toute petite faille.
Kim fark edecek? Ufacık bir somun gibi.
Janet va s'éclipser.
Ufacık bir ısırık al.
Prends juste une petite bouchée.
Bana ufacık bir kauçuk parçası getirdiniz.
Tu m'as donné un petit bout de caoutchouc.
Böyle ufacık bir ayrıntıyı bile hatırlaman çok şaşırtıcı.
C'est incroyable que tu te rappelles ce petit détail.
Çünkü burada ufacık bir şey bile...
Parce qu'il n'y a rien là-dessous que...
Bu elde o adamın dnasından ufacık bir parça bile yok.
Cette main ne contient pas une miette de l'ADN de ce gars.
Ufacık bir miktarı bile serbest kalsa, insan uygarlığının tamamını yok edebilir.
Si une goutte se répandait, elle effacerait notre civilisation.
Sen, bir kadında ufacık bir hata gördüğün an, puff, kaçarsın.
Tu vois la moindre imperfection chez une femme, et tu pars.
Dengedeki ufacık bir değişikliğin, atom seviyesi üzerinde bile ne kadar karışıklığa neden olabileceğini fark etmek önemli.
Un déséquilibre, même infime, peut engendrer le chaos.
Ne hakkında konuştuğunuz konusunda en ufacık bir fikrim yok.
Je ne vois pas du tout de quoi vous parlez.
Ben çok güçlüyüm. Senin bu ufacık komik dünyanın içinden yürüyorum ve buna dikkat bile etmiyorum.
Je suis tellement fort que je traverse ce drôle de petit monde sans le remarquer.
Benim Ritona'm sadece ufacık bir köydü.
Littner, notre village, se trouvait sous terre.
Küçük vahşiler cumartesi eğlenceleri için beni de soymak istediler etrafımı sardılar, heyecandan hepsi coşmuştu ve oyunlarına katılmazsam ufacık, tüysüz şeyleriyle tepeden tırnağa üstüme işemekle tehdit ettiler beni.
Les petits sauvages, dans leur euphorie, voulaient que j'en fasse autant. Ils m'encerclèrent, tout excités, et menacèrent de m'arroser d'urine si je n'imitais pas leurs gambades duvetées. Leurs petits membres potelés.
O koca kıçta, ufacık mermiyi.. .. bulup çıkartmak ; bayağı zamanımı almıştı.
J'ai mis un temps fou à trouver cette petite balle au milieu de ce gros cul.
Burada ufacık bir mutfağımız var ve... lavabo da burası.
Une kitchenette là, et une salle d'eau.
Bir iç sesin olup, her zaman doğru şeyi yaptığını söylemesi ve bunu yaptığında işe yarayıp, işinde başarılı olmana rağmen bir gün, aniden kapanması ve o anda hiç ses kalmayıp kendini dinlemek zorunda kalman ve bir anda bir milisaniye içinde, ufacık olman ve bir hatanın tüm hayatını çok kötü etkilemesi nasıl bir şeydir bilir misiniz?
Vous savez ce que c'est d'avoir cette voix intérieure qui vous dit tout le temps le bon chemin à suivre, et vous l'écoutez, et ça marche et vous êtes doué dans ce que vous faites, et un jour elle se tait? Et à ce moment-là il n'y a plus de voix, et vous êtes là à vous écoutez. Et en un instant, en une milliseconde, vous faites une petite, mais cruciale erreur qui fait tout foiré et affecte toute votre vie?
Burda ve orda doğru olanı yapmaya çalışıyorum, ve ufacık bir destek görürsem çok memnun olacağım.
J'essaie de faire ce qu'il faut, et j'aimerais bien que tu me soutiennes.
Neden olduğunu söyleyeyim. Biz, hepimiz burada... temel olarak yalnız, ayrı ayrı yaşayan... bir diğerinin etrafında dolaşan... isteğinin tümü gerçek bir ilişkiyi bulmak olan... bunun için ufacık bir ipucunu arayan yaratıklarız.
On est là, tous autant que nous sommes, fondamentalement seuls, créatures distinctes, qui se tournent autour, toutes à la recherche du plus petit soupçon d'une véritable relation.
Buffalo Creek kazazedeleriyle ilgili makaleleri okudum. Dama vuran ufacık bir yağmur sesi bile onları krize sokabiliyormuş.
J'ai lu les rapports sur des survivants de Buffalo Creek, quand ils devenaient hystériques au simple bruit d'une goutte de pluie sur un toit en métal.
O ufacık bir arı!
C'est une petite abeille!
Ama ufacık bir hata bile karşılaştırmayı mahveder.
La moindre petite erreur de compensation comme une mauvaise approximation peut altérer les résultats de manière significative!
Sanki cehennemden gelen ufacık Enerjik Tavşan gibi, değil mi?
Une sorte de petit Lapin Energizer venu de L'enfer, hein?
Sen uzman değilsin. Sadece annesinin... memesini bırakamayan ufacık bebenin tekisin.
Tu n'es pas un gourou, tu es un petit enfant gâté encore agrippé au téton de sa maman et refuse de lâcher.
O ufacık, minicik bir yumurtaydı. Edna Maverick Cody'nin Annesi
C'était un minuscule petit oeuf.
Bunun gibi ufacık bir şey seni öldüremez.
Vous n'allez pas succomber à une petite égratignure du genre.
O ufacık bir çocuktu.
C'était une enfant.
Bazıları ufacık bir imaya bile dayanamıyor.
Inutile d'insister, c'est complet.
Ufacık bir delil daha bulursak onu yakalayacağız.
Une preuve de plus... et elle plonge.
Ufacık bir çocukmuş.
Ce n'était qu'un gamin.
Ufacık bir tatlı için bunun gibi bir çabalama!
Une telle lutte pour un petit bonbon!
- Ufacık bir suç.
Une vaguelette.
İyi görünüyor da benim için ufacık bir şey yapmıyor.
Il a l'air gentil, ouais, mais il n'a pas envie de faire une toute petite chose pour moi.
Senin vazgeçeceğin o çok kıymetli şeyin fotoğrafını çerçeveletmek bizim yaptığımız ufacık bir şey.
T'offrir une photo encadrée de ce petit être précieux est la moindre des choses.
Sara ile ufacık bir şansım varsa eğer iyileşme sürecimi hızlandırmalıydım.
Si j'avais une chance avec Sara, il fallait accélérer ma guérison.
Şüphe duymanı gerektirecek ufacık bir şey olsa da?
Même si c'était le plus petit doute obsédant?
Ufacık göğüs destekleri. Bellerinde parlak kırmızı bir şey de olabiliyordu.
Avec des tout petits soutiens-gorges, juste un rubis à au nombril,
Çoğu zaman, ufacık bir şey teklif edince, istediğiniz her şeyi alabilirsiniz.
Promettez leur un petit quelque chose et vous aurez d'elles tout ce que vous désirez.
Küçük bir çocukken kadın ve erkeklerin birbirlerine hep bu şekilde davrandığını düşünürdüm. Büyük baban aksi bir adamdı. Ufacık şeylere tepesi atardı.
Ton grand-père avait mauvais caractère et il s'emportait pour la moindre raison.
Ufacık bir şey bile olsa.
Même un petit peu.
Ufacık şeylerde bile tartışmak zorunda kaldığım bir yabacı gibiydi.
Une inconnue avec laquelle il faut se quereller à tout bout de champ.
Ufacık, yine de saygın İrlandalı arkadaş jelibon emiyormuş gibi gözüken.
Le frêle mais dominant Irlandais qui a l'air d'avoir sucé des bonbons.
Ufacık şeylere bile patlıyorsun.
Tu exploses pour le moindre truc.
Yıllarca bastırılmış çocuk oldum. Sonra ufacık bir pencere açıldı ve güm. Birden üzerine aşırı yük binmiş anne oldum.
J'ai été une ado opprimée pendant des années, ensuite, il y a eu cette toute petite fenêtre, et puis, boum, tout à coup, je me retrouve à être une mère surchargée.
Şu koca burnun böyle ufacık birinden çıkmasını çok çekici buluyorum.
C'est charmant qu'une si petite personne puisse faire autant de bruit.
Ufacık vericiler.
Ils s'activent, une fois dans le corps.
Ufacık bir yardım.
Un petit quelque chose?