Uçurum traduction Français
285 traduction parallèle
Bu uçurum direk Kafatası Dağı'nın içine gidiyor.
Ça a été construit à même la montagne.
Aramızda bir kanyon var ve bu zorlu uçurum sadece bilge adamın eski bir sözüyle birleştirilebilir...
Seuls les mots d'un sage nous permettent de franchir ce fossé :
- 1800 metrelik bir uçurum.
- Une crevasse de 1 800 m.
Uçurum buraya çok yakın ve onun ucuna kadar geldi.
La falaise est si proche... Elle y a foncé. Sans moi...
Eğer köşemde yazdığımı okuduysanız aramızdakinin bir bağ değil uçurum olduğunu anlardınız.
Sachez que cela ne peut que nous éloigner si vous vous souvenez de mes articles.
İlerleme mi? - Bu bir uçurum.
- Vers le précipice!
Biliyorum ama... Olayları kavrayamıyor musun? Bugün ile dün akşam arasında bu kadar büyük bir uçurum olabilir mi?
Je sais, mais... les choses sont différentes de ce qu'elles étaient hier?
Demek ki aramızda bir uçurum var?
Ça veut dire que nous sommes très loin l'un de l'autre?
Uçurum mu? Hey Buzz, orası tehlikeli.
C'est dangereux, ce coin-là.
Uçurum üstüne uçurum.
Une falaise après l'autre.
Orada uçurum var!
C'est impossible!
Ateş püskürüyor, bir uçurum beliriyor Dağın eteklerinde
Elle crache les flammes tel un four. À son pied, s'ouvre un terrible gouffre.
O lanet uçurum dimdik.
Ensuite, on a cette foutue colline...
Bu uçurum için çok uzun.
Trop, pour cette falaise.
onu iyi biliyorum, Kruşçev yoldaşım, görsel bir evhamdı, ve, tam tersi, aramızdaki uçurum daha büyük ve onarılamazdır. Evrende uçuyoruz ve zavallı milyar insanlar hala dünyaya bağlı duruyor, umutsuz sinekler gibi.
Je le sais camarade Khrouchtchev c'était une illusion d'optique, et, au contraire plus vaste et irrémédiable était l'abîme entre nous qui volions dans le cosmos et les milliards de misérables accrochés à la terre comme des insectes désespérés,
- Burası, uçurum.
C'est la chute assurée!
Baş döndürücü bir uçurum birdenbire karşımda beliriveriyor. "
"Des abîmes vertigineux s'ouvrent soudain."
Başkalarına karşı sen ile yalnızken ki sen arasındaki uçurum.
Mais un abîme sépare ce qu'on est pour les autres et pour soi-même.
Uçurum burada, kocaman.
L'abîme est là...
Bu bir tepe değil Vince, bu bir uçurum.
Ce n'est pas une colline, c'est une falaise.
O protestan, ben katoliğim, arada dini bir uçurum var.
Elle est protestante et moi catholique : le fossé religieux.
Sanatçı kendine bir yer edinince... halkla arasında bir uçurum oluşur.
Il y a un décalage entre un artiste et son public, surtout si l'artiste est très connu.
Orada bir uçurum vardır.
Il y a un décalage, là.
Sentor, uçurum patikasına dek dostuma refakat et.
Sentor, escorte mon ami sur le sentier de la falaise.
Aramızda uçurum var, Sizlerle benim aramda!
Il y a un océan entre nous, entre moi et vous autres, un océan!
Gerisi Deadskin Kayalığı'nda bir uçurum kenarında.
L'autre à côté de Deadskin Rock.
Tepeye çıkınca, 100 metrelik bir uçurum var.
Au sommet, il y a une falaise à pic.
İktidarla halk arasındaki uçurum hiçbir zaman bu kadar büyük olmamıştı.
Jamais encore le fossé entre le pouvoir et le peuple n'avait été si profond.
Peki ama ya uçurum, ya deniz?
Mais cette falaise? Cette mer?
Belki bir patika, eski bir yol ya da bir uçurum çevresinde bir yol vardır.
Il y a peut-être un sentier, une vieille route de l'autre côté.
Ne tür bir uçurum?
Quel genre d'abîme?
Uçurum ve kayalar da fiyata dahil.
Ça fera pour les falaises et les pierres.
Neredeyse 50 oyuncunun olduğu yerde mistik bir uçurum yarattın...
Vous construisons une fosse pour 50 musiciens à peine...
Hayır, hemen şu kayanın arkasında uçurum başlıyor.
Il y a un endroit, juste derrière cette crête.
Chopper, efsane ile hakikat arasındaki derin uçurum hakkında aldığım ilk dersti.
Chopper était ma première leçon de la différence entre le mythe et la réalité.
Uçurum kenarından özel kırmızı taşlar topladınız.
Vous avez ramassé des gravillons rouges sur le chemin de la falaise.
"Uçurum diplomasisi" tehlikeli bir oyundur.
Très éprouvants, les coups de poker.
Aramızda bu uçurum varken burada zaman harcıyorum.
Je perds mon temps, ici.
Kuzeyde uçurum var, doğuda ve batıda ise dağlar.
On a les falaises au nord, les montagnes à l'est et à l'ouest.
Bu ülkede, dişe dokunur iş yapanlarla, bok sıçanlar arasında bir uçurum, genişleyen bir boşluk var.
C'est cet abîme de plus en plus profond entre ceux qui ont quelque chose et ceux qui n'ont rien.
Bir adım önünde - uçurum.
Un pas en avant et c'est la chute.
Aramızdaki uçurum bu.
Ca nous sépare beaucoup plus que tu ne crois
Uzun süre uçuruma bakarsan, uçurum da sana bakar.
Si tu regardes l'abîme trop longtemps, l'abîme finit par te regarder.
Sahne bir uçurum kenarındaydı ve seyirciler komedyenleri aşağı atıyordu.
La scène était sur un à-pic et le public poussait les comiques dans le vide.
Eğer o, onlardan bir şey isterse, onlar yapar. Sonu uçurum olsa bile.
Il peut leur demander n'importe quoi, ils le feront, même s'ils savent que cela les conduira dans le mur.
Amerikalılar, uçurum üstündeki sepetlere dinamit koydurup o dinamitleri Çinlilere patlattırırlar.
Ces salauds d'Américains nous descendaient... dans un panier pour placer la dynamite.
Dur önünde bir uçurum var!
Tu es au bord de la falaise! Reste là!
Uçurum falan yok.
L'endroit où nous allons n'a rien à voir avec un film.
Uçurum.
- Hum?
Kahrolası bir uçurum.
Balivernes!
burda bir uçurum var!
Ne poussez pas.