Yagıyor traduction Français
1,747 traduction parallèle
Kar yağıyor, kafaları çekmişiz, bu halde nereye gidebiliriz?
On peut pas, vu la neige et notre état!
- Olamaz yağmur yağıyor.
- Merde, il pleut!
- Yağmur yağıyor.
- --
Sence uygun bir zaman mı? Yağmur yağıyor.
Mais il pleut.
Bazen kar çok geç yağıyor ama.
Des fois, il neige pas pendant longtemps.
Son zamanlarda çok yağmur yağıyor.
Il a beaucoup plu dernièrement.
Sadece yağmur yağıyor ve bu çok eğlenceli.
C'est amusant, et il pleut!
"Kar yağıyor sonsuza kadar"
Il... neige... inlassablement.
Dışarıda yağmur yağıyor!
Où est-ce que tu vas?
İçeri gel. Çok geç oldu ve dışarıda yağmur yağıyor.
Je dois marier votre fils, le plus rapidement possible!
Çok hafif yağıyor.
C'est presque comme une douche.
Dışarıda para yağıyor.
Les espèces pleuvent là-bas, Denny.
Yağmur yağıyor.
Il pleut.
- Yağmur yağıyor muydu?
- Il pleuvait?
Ayakta durmak yağ aldırdıktan sonra kan dolaşımını arttırıyor, değil mi?
Il est conseillé de rester debout après une liposuccion.
İşe başladığından beri iki kademe yükseldim. New York'tan iş teklifleri yağıyor.
J'ai grimpé de 2 échelons depuis qu'il est là et les propositions affluent de New York.
Bu paçuli yağı, gerçekten bana ışık başlı yapıyor.
Ce patchouli me fait tourner la tête.
"Bak, yağmur yağıyor." "Erkek arkadaşım uyuşturucu kaçakçıları tarafından kaçırıldı?" "Defol."
- On dirait qu'il va pleuvoir! - Mon petit ami est à l'hopital parce qu'il s'est cassé le bras. - Fichez moi la paix!
Hafiften yağıyor. Bilmiyorum.
Le temps se gâte, le ciel est noir.
Gök gürültülü ve sağanak yağışlı olacağını söylüyor, böylece kimse boy göstermediği için golf sahası kendisine kalıyor.
Il annonce des averses pour que personne ne vienne et qu'il ait le terrain de golf pour lui tout seul.
Deli gibi yağmur yağıyor.
Il ne manquait plus que la pluie.
Deli gibi yağmur yağıyor!
Il ne manquait plus que la pluie!
Üç lastik hava kaçırıyor, yağı yok, sanırım karbüratör çatlak bu yüzden egzoz patlayıp duruyor.
Ah ouais?
- Yağmur mu yağıyor?
- Il pleut?
- Tanrım, para yağıyor!
- Oh mon Dieu, il pleut de l'argent!
Sallıyorsun, içerde kar yağıyor.
- On la secoue et il neige.
Siktiğimin karı yağıyor.
Il neige, putain.
hey çocuklar, ne yağıyor acıyla?
Et les gars, qu'est-ce qui rime avec "douleur"?
Kar yağıyor.
Il neige.
Yağmur yağıyor ve Maggie'nin ekstra emici bebek bezi takılı.
Il pleut... Et les couches de Maggie sont ultra-absorbantes!
- Ve bana kati delil sunulursa ölümünün günahını üstlenmekten başka bir seçeneğim kalmıyor. - Neyin kanıtlarını? Başımın üzerinde yeri olan, kutsal yağ sürünmüş bir Kraliçe'nin ölümünü!
- Si on me donne des preuves, je n'aurai d'autre choix que de commettre le péché de votre mort... la mort d'une reine de droit divin... et de l'assumer.
- Seattle'da yağmur yağıyor diye duymuştum.
On dit qu'il pleut à Seattle.
- Kar yağıyor.
- La plomberie. - Il neige.
Sanırım Mullholland taraflarında kar yağıyor.
Il doit y avoir de la neige à Mulholland.
"Patlamış mısır ve fıstık yağıyor."
C'est un déluge de maïs éclaté et d'arachides.
Yağmur felaket yağıyor.
Il tombe des cordes.
Constantine, yağmur yağıyor. John.
Constantine, il pleut!
- Yağmur yağıyor.
Rentrez!
Gidelim. Yağmur yağıyor. Geç kalmak istemiyorum.
Dépêchons-nous, il pleut.
Bilirsin, buraya çok yağmur yağıyor ve bunun asansör boşluğuna akmasını engelleyemiyorsun.
Vous savez, avec toute cette pluie nous ayant, vous ne pouvez pas arrêter de certaines d'entre elles descendre que cage d'ascenseur.
BB benzin istasyonundayız bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor.
On était dans une station-service. Il s'est mis à pleuvoir. Rien à voir avec une pluie conventionnelle.
Bombalar yağıyor tekrar gökyüzünden
Heil moi-même Regardez mon show
Çavuş, kar yağıyor.
Sergent, jamais deux sans trois.
Dayen, yağmur yağıyor.
Duane, il pleut a boire debout.
Görünüşe göre 53 numara piste yağ sızdırıyor.
On dirait que la 53 perd de l'huile sur la piste.
Yağıyor.
Si.
Petrol yağıyor!
Il pleut du pétrole, les gars.
Hadi ama, dışarıda dünya çok soğuk, yağmur yağıyor.
Dehors, le monde est froid, il pleut
Kar yağıyor mu?
Il neige?
- Yağmur yağıyor.
- Il pleut.
Ama bak şimdi, bardaktan boşalırcasına yağıyor.
Et regarde, maintenant. Ici, il n'y a que de la pluie, de la pluie et de la pluie... Je n'aurais jamais dû quitter Madrid.