Yakışıklısın traduction Français
2,582 traduction parallèle
Derslerin iyi, yakışıklısın ve uzun boylusun diye mi?
Parce que tu es studieux? Juste parce que tu as un beau visage et que tu es bien bâti?
Çok yakışıklısın!
Oppa! Tu es si beau!
Aktör olmak için hayal gücün var ve yakışıklısın.
Tu es tellement imaginatif et beau.
- Çok yakışıklısın. Tamam. - Bin arabaya Puding.
En voiture, Pudding!
Çok yakışıklısın.
vous êtes si élégant.
Benim gözümde sen hala çok yakışıklısın, William.
Tu es toujours beau pour moi.
Evet, hâlâ yakışıklısın. Kravatı da taktık mı- -
Pour la touche finale...
Gayet yakışıklısın dostum.
T'as jamais été aussi beau, mec. Hank!
- Yine de yakışıklısın.
- Tu es beau quand même.
Sen mi çok yakışıklısın yoksa Washington mı, bunu söylemeye çekiniyorum, haddinden fazla çirkin adamlarla dolu...
Êtes-vous charmant, ou est-ce plutôt parce que Washington regorge, j'ai peur de le dire, d'affreuses anomalies...
- Yakışıklısın!
- Tu es beau!
Yakışıklının çetesinden birkaç kişi içeri girince, oda yeni adamlar aramaya başladı.
Le gang de Handsome s'était fait arrêter, il avait besoin de sang neuf.
Denise, Dante'yi ve Yakışıklının çetesini nerede bulabiliriz.
Savez-vous où on peut trouver Dante, Handsome et sa bande?
Lütfen aşağıda Yakışıklıyı yakaladığını söyle.
Dis-moi que Handsome est en bas.
Yakışıklının içeride sana bakacağını mı düşünüyorsun?
Tu crois qu'Handsome va s'occuper de toi?
Yakışıklının kişiliğine laf atamazsınız.
On ne balance pas un type de sa stature.
Yakışıklıda şehrin suçlularının yarısının bilgileri var.
Il est de mèche avec tous les gangs de la ville.
Yakışıklı halkın bir numaralı düşmanıdır.
Handsome est l'ennemi public n ° 1.
Oliver'in röportajı ile halkın büyük takdirini kazandık. Ve çoğu da Yakışıklının yakalandığını görmek istiyor. Sizi anlıyorum.
L'interview d'Oliver a touché nos spectateurs qui rêvent de voir Handsome derrière les barreaux.
Yakışıklının kelleme 5 bin dolar koyduğunu öğrendim.
Handsome avait mis ma tête à prix : 5 000 $.
Yakışıklı trene binmedi.
Handsome n'est pas monté.
Çift hattın hemen yanında, ve Yakışıklı onu orada bulmuş.
La 2 passe par là. C'est là qu'ils l'ont retrouvé.
Sence Yakışıklının sadece orada soygun yapmamış olması bir tesadüf mü?
C'est le seul endroit où il n'a pas frappé.
Yakışıklılığı yüzünden mi işe aldın, yoksa- -
Tu l'as choisi au physique ou pour d'autres qualifications?
O şişkolar kulübünde asla yakışıklı erkeklerle tanışamazsın.
Tu ne rencontreras jamais un beau mec au club des gros.
Her zaman olduğun gibi eğlenceli ve yakışıklıydın.
Tu es aussi drôle et charmant comme tu l'as toujours été.
Kendini göstermeye çalıştığın gibi sadece yakışıklı bir yüzden ibaret değilsin.
Quel soulagement. Tu es plus que le joli minois pour lequel tu te fais passer.
Yani sen, çok yakışıklı bir kadınsın, fakat benim zevkim biraz bebek etine kaçıyor.
une très belle femme mais je m'intéresse plus... aux jeunes pouliches.
Courtney'in yakışıklı, genç bir Afro-Amerikan biriyle çıktığını bilmek isteyeceğini düşündüm.
Tu voulais t'apprendre que Courtney est sortie avec un beau, jeune, Afro-Américain.
İlk defa yakışıklı bir adamın yanındasın diye mi?
Parce que tu n'as jamais rencontré quelqu'un d'aussi beau que moi?
Çok yakışıklıymışsın.
Mais tu es beau.
Öncesinden daha yakışıklı ve daha uzunum.
n'est-ce pas?
Nasılsın yakışıklı?
Ça va, beau gosse?
Babam yakışıklı olduğundan bütün sorunlara rağmen devam etmiş olmalısın.
alors...
Hayatın boyunca yakışıklılığı yüzünden acı çektin ve hâlâ bu konuda takıntılı mısın?
et ça t'obsède toujours autant?
Sen yetenekli çekici, yakışıklı ve zeki bir adamsın.
Tu es... doué, charmant, beau, compétent, volontaire, et intelligent.
Yakışıklı sayılırdım ve kadınlarla pek aram yoktu...
J'étais plus beau et je n'avais pas tant de problèmes avec les femmes.
Evet, elimizde piknik sepetiyle satılıyorduk ama kendimizi kandırmayalım. Yakışıklıların geçidiydi bu.
Techniquement, chacun vient avec son déjeuner dans un panier, mais soyons francs, c'est une parade de monsieur-muscles.
Arttırma yaptığınızda yakışıklı Bay Huges'la beraber aynı zamanda bir tavuk salatası sandviçi bir fasulye ezmesini...
Si vous faites une offre, vous n'obtiendrez pas seulement le séduisant M. Hughes, mais vous profiterez d'un délicieux sandwich au poulet et, je crois, d'une sauce aux haricots...
Bu Sugar Ray yakışıklı bir erkek, öyle değil mi?
Ce Sugar Ray, quel bel homme, n'est-ce pas?
Selam, benim yakışıklı prensim. Nasılsın hayatım?
Bonjour mon prince adoré, comment vas-tu, mon chéri?
Yakışıklı görünmüyor.
Il n'est pas si beau.
- Çocuk bakıcısı sarışın, 19 yaşlarında İsveçli ve çok da yakışıklı.
- À moi aussi. - Baby-sitter une vingtaine d'années, de beaux cheveux blonds, scandinave, très joli garçon.
Yine de benim yakışıklılığımdan daha güzel değilsiniz, bunun size yakıştığını da söylemem gerek.
Même si vous n'êtes pas plus jolie que je suis beau, j'avoue que cela vous va.
Çok yakışıklı olacaksın.
Tu seras si beau!
Sen çok yakışıklı bir oğlansın. Kızlar sana bayılacak.
Les filles vont craquer.
Çok yakışıklıydın, evet.
Tu l'étais.
Ülkemizi yöneten yakışıklı, kahve tonlarındaki beyefendinin de söylediği gibi çocuksu hareketleri artık bırakmanın vakti geldi.
Comme a dit le charmant Président café au lait : "II est temps de bannir les enfantillages."
Çok yakışıklısın!
Tu es beau! Dieu te bénisse.
Hala yakışıklı ressamını mı düşünüyorsun?
- Tu penses 221 ton joli peintre?
- Ama biz sadece yakışıklı çocukları istiyoruz.
- On n'en veut que des super mignons.