Yaşadığını traduction Français
10,769 traduction parallèle
Başka bölümden birkaç kardeşimiz Hammer'ın nerde yaşadığını bildiklerini söylemiş.
Un des frères d'un autre Chapter a dit qu'il savait où habitait Hammer.
Nerede yaşadığını bilmeyeceğim. Tedavi damarlarında dolaşıyor olacak. Nerede olduğunu bilirsem birileri beni sana ulaşıp tedaviyi almak için kullanabilir ve seni 172 yaşındaki bir cesede dönüştürebilir.
Le remède circulera dans tes veines, et si je sais où tu es, alors quelqu'un pourrait m'utiliser pour retrouver ta trace te prendre le remède et te changer en un cadavre vieux de 172 ans.
Hepsini yazın. Böylece bir gün uyandığımda en iyi dostlarımın neler yaşadığını okuyup yanlarındaymış gibi hissedebileyim.
Écrivez-le afin qu'un jour quand je me réveillerai je puisse lire tout des vies de mes meilleures amies et ainsi avoir l'impression que j'ai été là.
Başka birinin kanı üzerinde Delphine ile cinsel ilişki yaşadığını iddia ediyorsun
Vous avez dit avoir eu des relations charnelles avec Delphine sur le sang de quelqu'un d'autre.
Francis'e oğlunun yaşadığını haber vermek için birilerini gönderdim.
J'ai envoyé quelqu'un informer Francis que son enfant est vivant.
Ama artık yaşadığını bildiğimize göre, ona yardım etme fırsatı çok iyi olur.
Mais maintenant que l'on sait qu'elle est en vie, on voudrait avoir l'opportunité de... l'aider.
Ama onun Brooklyn'de yaşadığını hatırladım.
Mais il vivait à Brooklyn.
Tandy'yle öyle bir olay yaşadığınızı bilmiyordum.
Je... Je n'ai aucune idée de comment ce truc a pu arriver à Tandy.
Kötü şeyler yaşadığını biliyorum. Ama bir saatliğine sakin kalabilir misin?
Je sais que vous aviez une mauvaise expérience, mais pouvez-vous vient de mettre bas l'attitude d'une heure et essayer de rester ouvert?
Onu Veer aldı, nerede yaşadığını bilmiyorum!
Veer les a trouvées. Je ne sais pas ce qu'il en a fait.
Ve birlikte yaşadığınız bu ilişkinin nasıl işlediğini bana anlatacaksınız.
Vous allez m'expliquer comment marche votre relation symbiotique.
Sonra aslında ne yaşadığını bilmediğimi fark ettim.
Et j'ai réalisé que je ne savais pas ce qu'il s'est passé.
Ne yaşadığını biliyoruz Paige.
Je sais ce que vous traversez, Paige.
İnsanlar Annemin yaşadığını söylüyor.
Les gens disent que maman est vivante.
Hey, Odelle Ballard'ın kızından mesajlar almaya devam ediyorum annesini soruyor, O hala yaşadığını düşünüyor.
Je continue de recevoir des sms de la fille d'Odelle Ballard qui me questionne sur sa mère, si elle est toujours en vie.
Onun yaşadığını biliyoruz.
On sait qu'elle est en vie.
Yaşadığını öğrenirlerse, seni aramaya başlarlar.
Quand ils sauront que tu es toujours en vie, ils te chasseront.
Onun yaşadığını yine hissediyorum, hiçbir şey olmamış gibi.
Je la sentais encore, comme si rien ne s'était jamais passé.
O bir önceki hayatında Kore Savaşında çatışma yaşadığını iddia eden bir asker.
C'est un soldat qui prétend avoir fait la guerre de Corée dans une vie antérieure.
Eğer bize ne yaşadığını anlatmasını sağlarsak, diğerlerine de ne olduğunu öğrenebiliriz.
Si elle pouvait nous raconter son expérience, peut-être qu'on pourrait apprendre ce qui est arrivé aux autres.
Bu kimsesizin uyanmadan önce ne yaşadığını öğrenebilir miyiz?
Peut être que ça vaut la peine de vérifier si cette inconnue a des souvenirs du moment juste avant qu'elle se réveille.
- Sizin de yaşadığınız gibi.
- Tout comme vous.
Narkotik tedarikte sıkıntı yaşadığınızı söylüyor.
La DEA dit que vos stocks baissent.
Bu birini kaybettiğinde yada ne olduğunu bildiğinde yaşadığın normal anlaşılır duygular gibi değil.
Quand on perd un proche, mais qu'on sait pourquoi on l'a perdu, on a tous la même perception de la situation et on partage les mêmes émotions... ou la même gamme d'émotions.
Hala işe yarar olduğunu düşünsem bile... yaşadığın varlığının ufacık bir değeri bile olsa... gerçek hayatının yanında bir önemi yok.
Penser que tu sois capable d'aider, être digne de continuer à vivre, sans même en saisir l'importance.
Bu yasa yalnızca ceset hırsızlarını ortadan kaldırmayı hedeflemiyor ayrıca cerrahlar tarafından yapılmamış her türlü ilacın ve Lord Harvey'nin yaptığı gibi yararlı hayırsever çalışmaların yasadışı olmasını sağlıyor.
Cet acte ne cherche pas seulement à supplanter ceux qui retirent les corps, cela va aussi à l'encontre des lois de toutes les formes de médecines qui ne sont pas autorisées directement par les chirurgiens, des pratiques bénignes et philanthropes comme celle de Lord Hervey.
Uğraştığın şeyleri hayal bile edemem ya da şu anda yaşadıklarını fakat sen ve iş arkadaşların oradan çıkmak istiyorsanız yardımına ihtiyacımız olacak.
Je... je ne peux pas imaginer à quoi vous devez faire face ou... ou ce que vous êtes en en train de traverser maintenant, mais si vous et vos collègues voulez sortir d'ici, nous allons avoir besoin de votre aide.
Stefan ile yaşadığın onca şeyden sonra bana ilişki dersi mi vereceksin?
Tu me donne des conseils sur les relations après tout le mélodrame avec Stefan cette année?
Kural şu ; sen yaşadığın sürece Elena uyanmayacak.
La règle c'est qu'aussi longtemps que tu seras en vie, Elena restera endormie.
Birlikte yaşadığımız bu karmaşık hayatta sen hep aynı kaldın.
Dans nos folles vies passées ensemble, tu es toujours resté le même...
Yaşadığı hayatın canına mal olacağını biliyordum.
Mallory. Je savais que la vie la rattraperait.
İlişki yaşadığın kadın birden canlı kanlı karşıma çıkıyor.
La femme avec qui tu as eu une relation est ici, en chair et en os.
Onca yaşadığımızdan sonra beni ispiyonlayacağın.
♪ Qu'après tout ce pourquoi on s'est levé, tu veuilles faire la balance ♪
Müvekkiliniz, o ya da Wharf Master'daki hiç kimsenin yasadışı indirme hakkında hiçbir bilgisi olmadığını iddia etti.
Votre client a affirmé que ni lui ni ses employés n'avaient connaissance de téléchargements illégaux.
Siyasetçilerin değil, gerçek insanların yaşadığı gerçek dünyada onlara "kibirli, kokuşmuş yabani" dediğini duymadan evvel müvekkili buna hazırlamak için söyleyecek birkaç şey vardır.
Dans le vrai monde, où les vrais gens habitent, pas les politiciens, on doit dire quelque chose pour préparer un client à entendre que tu l'as appelé un "misanthrope arrogant en sueur."
Bir yıldır yasak aşk yaşadığın kadın.
LeAnn Stockwell... avec laquelle tu as eu une liaison pendant plus d'un an.
Elvis'in hâlâ yaşadığına inanan çatlaklardan değilsin, değil mi?
Tu n'es pas un de ces dingues qui pensent qu'Elvis est toujours vivant n'est ce pas?
Şu anda bildiğimiz şey ise aradığımız bütün sapıkların Hollywood ve çevresinde yaşadıkları.
On sait que tous les harceleurs qu'ont cherchent vivent dans ou autour la zone Hollywood.
Yani yaşadığın onca şeye rağmen işinde hâlâ çok başarılısın. - Çok etkilendim.
Je dis juste, avec tout ce qui se passe en ce moment avec toi, le fait est que tu te tues au travail, je suis impressionné.
Sonraları Amerika ordusundan gelen yasadışı yardımları alıp kara borsada sattığını öğrendik.
On apprend alors qu'il détourne des provisions de l'armée américaine pour les revendre illégalement.
Tamam, çok zor şeyler yaşadın, ama senden tek bir haber bile alamadım, dokuz ay sonra aldığım haber ise burada oluşun... Ve seni buradan çıkarmam gerektiği.
Non, vous avez vécu beaucoup de choses, mais je n'ai pas eu de vos nouvelles pendant 9 mois et puis, l'appel que je reçois... c'est pour vous faire sortir de prison.
Shane'in telefon kayıtları ve birden çok baz istasyonuna göre Denninson'un yaşadığı rehabilitasyon merkezinin yakınındaymış.
On a mis le téléphone de Shane sous écoute et on a eu de nombreux pings d'une tour près du centre de réhabilitation où Dennison habite.
Buna en yakın yaşadığım şey 90 yaşındaki bir kadının kalp krizi geçirmesiydi.
Le plus proche que j'ai vécu, c'était un vieux de 90 ans qui a eu une crise cardiaque.
Evde bir adamın yaşadığına dair bir şüpheniz yok mu?
Rien ne vous laisse à penser qu'un homme traînait par ici?
SOC yasadışı ya da yozlaşmış bir şey yapmadığından bir sorun olmayacaktır.
Étant donné que SOC n'a rien fait d'illégal ou de corruption, ça ne sera pas un problème.
- Mm-hmm? Yaşadığın yerdeki denizde böyle mi?
À quoi ressemble la mer chez toi?
Ama küçük kızımın yaşadığımı bilmesi gerek.
Mais ma fille doit savoir que je suis en vie.
Sizeo kadının haklı olup olmadığını söyleyemem, ama yaşadıklarınızı ben de yaşadım.
Je ne peux pas vous dire si elle a raison ou non, mais je suis passée par là.
Yaşadığım şeyi açıklamıyor.
Ça n'explique pas ce que j'ai vécu.
Bana yakın bir yerde oturmak istemesini anlıyorum ama benimle aynı apartmanda oturması yaşadığım hayatın son bulması demek.
Je me suis résolu au fait qu'il avait besoin de vivre près de moi, mais avoir mon père dans le même immeuble que moi serait la fin de ma vie telle que je la connais.
Kendisi için çok önemli olan birini çok erken yaşta kaybettiği için yaşadığı sorunlar kolay bir hedef olmasını sağlıyor.
Ayant du mal à faire face à une perte importante à un âge délicat qui fait de lui une cible facile.