Yılan traduction Français
8,392 traduction parallèle
Elektrik yılanı.
C'est un serpent électrique.
İşte şu yılan her şeyi kurutmaya geldiği zaman seni ne kurtaracak, biliyor musun?
Tu vois, quand ce serpent vient pour tout manger, tu sais ce qui te sauvera?
Biz de yılanı.
On mange le serpent.
- Yılanın başını ezmeye.
Abattre la reine des abeilles.
Seni yılan.
T'es un serpent.
Dedi yılan Havva'ya.
- Dit le serpent à Eve.
İyi düşünmüş, yılanın başını küçükken ezeceksin.
Bonne idée, de tout tuer dans l'oeuf.
Sanırım bu bir yılan balığı.
Je crois que c'est une anguille.
Yılan balığını içtim.
Lève-toi! J'ai bu l'anguille.
Ama sanırım yılan balığını ben de içtim.
Mais je crois que j'ai aussi bu l'anguille.
- Şimdi içimiz yılan balığı gücüyle kıpır kıpır!
Et le super-pouvoir de l'anguille agit sur nous!
Şu ağızlarından iki metrelik yılan gibi şeyleri çıkarıp komşularının kanını emen insanları mı diyorsunuz?
Vous parlez des serpents de 2 mètres qui sortent de la bouche des gens et qui tuent leurs voisins?
- Bir dahaki sefere yılan balığıyla ilgili kısmı atlasak? - Tamamdır.
La prochaine fois, c'est sans l'anguille, d'accord?
Bir şeyde yanlış yaptıysak, ben başta bir yanlış yaptıysam bu konu daha kapanmamışsa yılanın kuyruğu bile...
Et si on avait tout fait foirer... Et si j'avais tout fait foirer depuis le début? Et si ce n'était pas fini?
Yılan diliyle her zaman alttan alttan...
Avec sa langue de vipère, toujours en train de te rabaisser...
- Yılan dilini kullanıp onu kaçırdı.
Quoi? Il l'a manipulé, et me l'a pris.
Ne zamandan beri bu yılanın dediklerine kulak asıyoruz?
Depuis quand on écoute les paroles de ce serpent?
Burada yılan kanıyla yıkanmış güçlü bir ada çayı var.
C'est de la sauge puissante baignée dans du sang de serpent.
"Otu kurcalarsan yılanı ürkütürsün."
Remue l'herbe, et tu étouffes le serpent.
Karşına, Arora ve yılan çıkarsa, Arora'yı öldür.
Si tu trouves un serpent et un Arora sur ta route, tue l'Arora.
- Boa yılanı, Mummyji.
Un Boa, Mummyji.
Yaptığın solucanla yılan aynı.
"Ton ver de terre et ton petit serpent, ce sont exactement les mêmes."
Ve Brick de Jimmy'yi burnuna yılan ve solucan sokup deniz aygırına dönüştürmekle tehdit ederek ağlatmış.
Il a fait pleurer le petit Jimmy en le menaçant de mettre un serpent et un ver dans ses narines pour en faire un morse.
Pekâlâ, canım benim eğer uyumaya şimdi gidersen elektrikli yılanı öldürürken aldığım yarayı anlatırım.
Je vais te dire, chérie, si tu vas au lit maintenant, je te dirais pour la cicatrice, que j'ai, planté par une anguille électro.
Yılanın başını kesersen, vücudu olur.
Si on coupe la tête du serpent, il meurt.
Eğer üzerinde birşey bulamadıysan nasıl yılanın başı olduğunu biliyorusn?
Comment sais-tu que c'est la tête si tu n'as rien sur lui?
Yılan mı o?
C'est un serpent?
Engerek yılanından ya da ne bileyim alelade bir Asya yılanından iyidir.
Plus cool que si tu avais choisi une vipère heurtante. Ou un Bongare indien.
Çok çeşitli zevklerle ihtiyaçlar karşılanıyordu. Biz bulana kadar var olmayan arzuların yeriydi.
On y satisfaisait tous les appétits et des désirs qui n'existaient pas avant qu'on ne les invente.
Yılan dünyayı yer.
Le serpent mange le monde.
Üç gün önce yargılanıp idama mahkûm edilmiş.
Il a eu un procès il y a trois jours. Il sera pendu.
Ben buraya gelmek için götümü yırttım lan! İşin açığını bulup avukat olunca kendini benimle eş mi sandın?
J'ai tout donné pour en arriver là, et avec tes raccourcis, tu penses être mon égal?
Olimpos'u bulan ölümlü Tanrılar tarafından hoş karşılanır. Onlardan biri olur, ölümsüzleşir.
Tout mortel qui y parvient est accueilli par les Dieux, devient l'un d'eux, un immortel.
Ben de bu mahkeme ve tanrımın gücü vasıtasıyla kıyılarımıza yığılan insanlara bir uyarı mesajı vereceğim ve gerçek amerikalılara aslında ne olduğunuzu göstereceğim.
J'utiliserai ce tribunal et la force de mon Dieu pour sonner l'alarme face à cette invasion sur nos côtes et faire savoir aux vrais américains ce que vous êtes réellement.
Avustralyalıyım lan ben.
Je suis australienne, bordel!
- Aç lan şu kapıyı.
- Ouvre, putain.
Sıyırıp geçmiş lan.
C'est une égratignure.
- Hadi lan orospu çocuğu. Yetti ha. Hadi.
Vas-y, enfoiré, vas-y.
Taşak mı geçiyorsunuz lan?
Putain, j'y crois pas.
- Lan götlek, annem 3 sene önce vefat etti.
Maman est morte il y a trois ans.
- Aslında yıllardır yapılan ve...
En fait c'est une vieille tradition...
Bir maden girişi var, biçicilere yiyecek ikmali yapılan yere yakın.
Il y a une entrée de mine plus proche de l'endroit où les faucheurs nous livrent.
Bir maden girişi var, biçicilere yiyecek ikmali yapılan yere yakın.
Il y a une entrée de mine plus près de là où les Faucheurs nous livrent.
# Karanlıkta yapılan bir atış ama başaracağım #
♪ C'est un tir à l'aveugle mais j'y arriverai ♪
Savaşı o çıkarttı. Dediğin gibi yılan o, hain.
Il a déclenché la guerre.
Sizin de bildiğiniz gibi burası yıllarca iki tür için de ortak alan olarak iş yaptı. Herkesin hoş karşılanıp güvende olduğu bir mekan.
Comme tu le sais, depuis des années, cet endroit sert de terrain neutre pour nos deux communautés, un endroit où tout le monde était le bienvenu et en sécurité.
Toprağın fethini garantiye almak için yapılan büyük bir yıkım.
Une destruction générale d'un monde pour assurer sa soumission.
Kobra adı verilen yeni bir uyuşturucuymuş Üniversite civarlarında kullanılan.
Il y a une nouvelle drogue appelée vipère qui se répand dans les universités.
Gazetelerde Vinci aleyhine ortaya atılan iddialara bakıyoruz.
- On vient de l'ouvrir. Il y a eu des allégations contre Vinci.
Senin süslü kinayelerin ve detaycı estetiğin hep dikkat çekecektir ; fakat bu adam... Yaptıklarını evrensel kılan bir şey var.
Vous, avec vos pensées fantaisistes et votre esthétique méticuleuse, aurai toujours cette création de valeur, mais celui-ci, il y a quelque chose de tellement universel dans ce qu'il fait.
Almanya'da yapılan bir araştırma vardı... televizyonda bir belgeselde gördüm. Erkekler ev kadınlarından bıkmış.
Y a une étude allemande, j'ai vu le documentaire sur Arte, les hommes en ont marre des bimbos.