Zahmet etmeyin traduction Français
311 traduction parallèle
Zahmet etmeyin ben alırım.
Je m'en occupe, merci.
Hayır, zahmet etmeyin.
- Ce n'est pas nécessaire.
Zahmet etmeyin. Zahmet etmeyin. İşinize devam edin.
Continuez votre travail!
Ama siz gelmeye zahmet etmeyin.
Mais ne vous dérangez pas.
Lütfen, zahmet etmeyin.
Inutile madame Kostileff ne vous dérangez pas!
- Zahmet etmeyin, gelsin.
- Faites-le monter.
- Zahmet etmeyin.
- Ne vous tracassez pas.
Zahmet etmeyin Bayan Belle.
Laissez, MIle Belle.
- Zahmet etmeyin.
- Pas la peine.
- Hiç zahmet etmeyin! Tıpkı patronum Destry'in yardımcısıyken ki gibi bir yardımcı isterim.
Je veux un adjoint comme je l'étais, quand Destry était mon patron.
Hiç zahmet etmeyin.
Non, ne vous dérangez pas.
Tapuyu New York'taki demiryolu görevlilerine vereceğiz. Siz zahmet etmeyin.
On va remettre l'acte aux responsables de la Ferroviaire pour vous éviter le dérangement.
Evi açma konusunda zahmet etmeyin. Şu anda eve misafir almıyoruz.
Nous ne recevons personne, en ce moment.
Garsonu çağırayım mı? Zahmet etmeyin.
Je ne suis pas pressée.
Zahmet etmeyin Bay Barrow.
Ce n'est pas la peine, merci.
Zahmet etmeyin.
Ne vous dérangez pas.
- Zahmet etmeyin, yolu biliyorum.
- Je connais le chemin
Zahmet etmeyin.Buzlu çay da iyidir. - Limon?
Ça ne fait rien, je prendrai du thé glacé.
- Bakmamı ister misiniz? - Zahmet etmeyin.
Voulez-vous que je regarde?
Çayı koyar mısın Esther. - Hayır zahmet etmeyin.
- Remets de l'eau à bouillir.
Uçak seslerini duyduğunuzda aramak için zahmet etmeyin beyler. Onlar bizimkiler.
Ne vous en faites pas, il s'agit de votre aviation.
Zahmet etmeyin.
Inutile de vous déplacer.
Zahmet etmeyin.
- Et lui, on le fouille pas un peu?
- Lütfen zahmet etmeyin.
- Ce n'est pas la peine.
Zahmet etmeyin. Bunu güzel bir hanım için aldım.
Ce n'est pas la peine, je l'ai acheté pour un beau paquet.
Lütfen zahmet etmeyin, dışarı çıkıyorum.
- Ne vous en faites pas, je sors.
Hayır teşekkürler, zahmet etmeyin.
- Ne vous dérangez pas. Un petit verre.
Ayakkabılarınızı temizlemeye zahmet etmeyin.
Pas besoin de vous essuyer les pieds.
Zahmet etmeyin lütfen.
Ne t'inquiète pas.
Zahmet etmeyin.
C'est comme tu veux.
- Kichiji, ziyafet hazırla- - - Zahmet etmeyin.
Préparez un banquet.
Lütfen eve kadar yürümeye zahmet etmeyin.
Vous pouvez me laisser.
Zahmet etmeyin efendim.
C'est inutile.
Paketlemek için zahmet etmeyin.
Laissez, je le ferai moi-même.
Zahmet etmeyin efendim artık oynamıyor.
Non... Elle ne joue plus.
Hayır, hiç zahmet etmeyin, Bayan Wilberforce. Önemli değil.
Pas la peine, ça va très bien.
Boşuna zahmet etmeyin.
Ne vous donnez pas cette peine.
Siz zahmet etmeyin, müzayedeyi ben açıyorum.
C'est moi qui commencerai l'enchère.
- Oh, hiç zahmet etmeyin, Bayan French.
- Ne vous dérangez pas.
Zahmet etmeyin.
Pas la peine!
- Zahmet etmeyin.
- Non, t'inquiète pas.
- Zahmet etmeyin.
- Ne vous dérangez pas.
Hiç zahmet etmeyin efendim.
Ça vaut pas la peine.
Zahmet etmeyin lütfen.
Ne bougez pas. Je trouverai mon chemin.
Zahmet etmeyin, efendim. Başka birini bulurum.
Ne vous dérangez pas, excellence, j'en appelle un autre.
- Bay Cooper lütfen zahmet etmeyin.
Ne cherchez pas à comprendre.
Zahmet etmeyin.
- Non, inutile.
Zahmet etmeyin. Biz buluruz.
Nous la trouverons bien!
O halde hiç zahmet etmeyin.
Eh bien tant pis.
Zahmet etmeyin lütfen. Aç değilim.
Laissez, je n'ai pas faim.
Zahmet etmeyin.
Ne vous donnez pas cette peine.