Zay traduction Français
15,743 traduction parallèle
Ben sadece hayatını yaşayan bir adamım ve sende elinde boktan başka bir şey olmayan zayıf bir polissin.
Je ne suis qu'un gars vivant sa vie, et vous n'êtes qu'un connard de flic qui n'a rien que du vent.
Kurtlar gibi işimizi görürüz, gözler ve bekleriz ve geri çekilirlerken, en zayıf anlarında işlerini bitiririz.
Nous travaillons comme le font les loups, nous regardons et attendons, et attrapez-les a leur plus faible point pendant qu'ils se retirent.
Muhakemesi zayıfmış.
Manque de discernement.
Herkesin zayıflığına katlanmalı mıyım?
Mais dois-je supporter la faiblesse de tout le monde?
Kendi zayıflığım olamaz mı?
Ne puis-je pas avoir la mienne?
Eğer biraz zayıflık göstergesi verirsek ona bu sadece onu başladığı işi bitirmesi adına cesaretlendirecektir.
Si il nous voit ralentir, si on montre le moindre signe de faiblesse, ça ne fera que l'encourager à se dépêcher et finir le travail.
Zayıflar listesindeki adamların çoğuna bir şey olmayacak.
La plupart de ces hommes sur cette liste survivrons dans un état de faiblesse.
Ben kendimi müdafaa etmede zayıf olduğum için ortaklığını istemiyorum. Kendi korumak ya da kazancımı arttırmak için istemem ben.
Je ne cherche pas ton parternariat parce que je suis trop faible pour me défendre je ne le cherche pas pour protéger mes biens ou pour augmenter mon profit
O kuvvetindeyken ve sen zayıfken bunu yapamazsın.
Et tu ne pourras pas s'il conserve ses forces et pas toi.
Bazıları senden daha zayıf olabilir, bazıları akılsız olabilir.
Certains d'entre eux sont sûrement plus faibles que toi, certains sont peut-être moins malins,
Bir başımızayız.
Nous sommes seuls.
Düşündüğünden daha zayıf.
Il est plus vulnérable qu'il se souvient l'avoir été.
O kadar da zayıf değil.
Il n'est pas si vulnérable.
Sana güvenmeyeceklerdir. Hatta kocamdan başkasına buranın varlığını bilmediklerini söyleyeceklerdir. Bakımını bırakmamız için hâlâ zayıf.
Ils ne te feront pas confiance et ne reconnaîtront même pas l'existence de cet endroit devant quiconque à part mon mari, et il est trop faible pour partir d'ici.
Eminim eğer Kaptan Flint gerçekten hayatta olsaydı bir avuç adam göndermekten başlarına yarım bir adam koymaktan ve gecenin köründe bu kadar zayıf bir tehdit iletmekten daha iyisini yapabilirdi.
Si le Capitaine Flint était vraiment en vie, il ferait mieux que d'envoyer une poignée d'hommes dirigée par une moitié d'homme en pleine nuit pour délivrer une menace aussi faible que ça.
Halinden memnun adamların hafızaları zayıftır. Ve karanlıktan korkmak için sebepleri yoktur.
Des hommes satisfaits ont la mémoire courte et ils ont peu de raisons de craindre le noir.
Hayaletten korkacak kadar zayıf olduğuma mı?
Que je suis, aussi, assez faible pour craindre un fantôme?
- Henüz değil, lakin kuvvetler zayıflıyor. Böyle giderse daha da kötüleşecek.
Pas encore, mais nos forces diminuent, et cela sera pire avant que ça ne s'améliore.
Halk sokaktaki zayıflığına değer vermez.
Les gens n'en a rien à foutre de la vulnérabilité dans la rue.
Çabalıyorum ama zayıfım işte.
J'essaye, mais je suis faible.
Sinyalim zayıf.
Je te reçois très mal.
Tamam, zaten zayıfsın.
Bon. Ça suffit.
- Yine de, kuzey sınırındaki zayıflığımızı açığa çıkardılar.
Cependant, ça révèle nos faiblesses aux frontières nord.
Kendini Tanrı'nın üzerine koyman senin zayıflığın.
Dans votre faiblesse, vous vous mettez au-dessus de votre seigneur.
L-9... zayıf olan programdı.
Le L-9 était un modèle inférieur.
İddianamedeki potansiyel zayıflıkları öngörüp tüm boşlukları delillerle doldurmalıyız.
Nous devons prévoir toute possibilité de faiblesse dans le dossier et combler la moindre lacune avec des preuves.
Benim anladığım, söyleyecek pek fazla şeyiniz olmadığından bu en zayıf, en usandırıcı cevabınızı tekrarlayıp duruyorsunuz.
- Je comprends que c'est l'argument le plus minable et le plus faible de votre pitoyable arsenal.
Ama bunun için diğerlerine seni zayıf göstermesi gerek.
Mais pour ceci, il doit convaincre les autres que vous êtes faible.
Meclisten önce ablamı zayıf göstermek için.
Pour que ma soeur est l'air faible juste avant le rassemblement.
Dört genç kadın kendinden küçükleri ve zayıfları hedef alan korkak bir deli tarafından vahşice ve duygusuzca katletildi.
Quatre jeunes femmes ont été sauvagement assassinées par un lâche dégénéré qui s'en prend aux plus petits et aux plus faibles.
Hayır, kafası karışık zayıf ve senin o hastalıklı zevkin için kullandığın bir körpecikti.
C'était une jeune fille perdue et vulnérable que tu as manipulée pour le plaisir.
Zayıflıyorlar.
Elles s'effacent.
Burada yatan çok zayıf bir adam görüyorsun.
Vous voyez un homme allongé ici...
Şarbon olan askerler ve bağışıklık sistemleri zayıflayan ya da çöken yaşlılar hayatlarını kaybediyor.
Les soldats de l'anthrax et les personnes âgées, tous succombent à des infections à cause de systèmes immunitaires qui ont été affaiblis ou ont disparu.
Bu aşk değil... Bu zayıflık!
C'est pas de l'amour, c'est de la faiblesse!
Ali benim zayıflığım...
Ali est ma faiblesse.
- Seni zayıf hissettirmiyor mu?
Vous ne vous sentez pas faible?
Aşk benim zayıflığım...
L'amour est ma faiblesse.
Sebebi güçlü olması mıydı, yoksa senin zayıflığın mı?
Était-ce sa force ou ta faiblesse?
Sizemore büyük bir hikâye döngüsü başlatıyor ve hafızayı tamamen temizlememizi istiyor.
Sizemore lance un gros scénario. On doit éliminer les poids morts.
Karakterden çıkarsanız ve "Kamera kayıt" derlerse, karakterin biraz bile dışındaysanız bir anı daha zayıf ya da daha abartılı oynayabilirsiniz.
Et si on en sort, au moment de tourner, si on est un peu en dehors, on risque de ne pas assez jouer une scène ou de trop en faire.
Sinyal çok zayıf.
Le signal est faible.
Bu kadar güce sahipsiniz, ama liderlik zayıf.
Tout ce pouvoir, et si peu de leadership.
Hatta Beyaz Saraydakiler bile, Demokratların zayıf haline şaşırdılar onların neden orada bir şey yapmadan sadece oturup da
Même la Maison-Blanche a été stupéfaite par l'intervention mollassonne des démocrates.
Olaganüstü kelimesi, biraz zayıf... yeterince güçlü değil, Carole.
"Extraordinaire" n'est peut-être pas un mot assez fort.
Sonra adamı en zayıf anında yakalarız, tıpkı diğerleri gibi.
Puis on choppe le gars quand c'est faisable, comme pour les autres.
Tükenme noktasında bir operatör Tehlikeye atıldı Zayıf, duygusal bir şey.
un Agent soumis à un stress intense a été compromis par quelque chose de faible, quelque chose d'émotionnel, des sentiments comme l'amour, la pitié, la compassion.
Cesaretle, insanın zayıf yönlerini söyleyebilirim.
Je dirais même... la faiblesse humaine.
Sataklık? Zayıf ve tehdit olmadığımı düşünüyorum.
- Je dois les laisser croire que je suis faible, que je ne suis pas une menace.
Zayıf görüneceksin.
Vous aurez l'air affaibli.
- Bu yüzden bu kadar zayıf.
Oh.. Je suis..