English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Français / [ Z ] / Zayıflıktan

Zayıflıktan traduction Français

51 traduction parallèle
Ben zayıflıktan hoşlanmam.
Je n'aime pas les faiblesses.
Bu tarz zayıflıktan nefret ediyorum.
Je déteste ce genre de faiblesse.
Geminin kontrolünü almaya çalışırken gösterdiğim zayıflıktan dolayı üzgünüm.
Je vous demande d'excuser ma faiblesse de tout à l'heure.
Bu yalnızca zayıflıktan kaynaklanıyor.
Tu es seulement faible.
Zayıflıktan bıktım artık.
J'en ai assez de Ia faiblesse.
İş hayatında başarılı olmak istiyorsanız, bu üç zayıflıktan kurtulmalısınız.
Voici les trois démons à combattre pour réussir en affaires.
- Neyimiz var? - Hasta, sol tarafındaki zayıflıktan şikayetçi.
Elle s'est plaint d'une douleur au côté gauche.
Ona göre, oğlu ve kızının birleşmesi, "soylarını" zayıflıktan kurtaracaktı.
Selon lui, l'union de son fils et de sa fille allait purifier leur sang et relancer la lignée affaiblie par la mésalliance.
Hazır zayıflıktan bahsetmişken, anne, elindeki ne, külçe altın mı?
Et dans ces fourneaux, tu y caches quoi, des lingots d'or?
Zayıflıktan kemikleri görünüyordu.
il n'avait plus que la peau sur les os.
Olanlar, anlık bir zayıflıktan ibaretti.
Ce qui s'est passé était un moment de faiblesse.
Senden zayıflıktan başka birşey sezmiyorum.
Je ne perçois que de la faiblesse en toi.
" Bir zayıflıktan kaçamazsınız.
" On ne peut pas fuir devant une faiblesse.
Ne, ne tür bir zayıflıktan bahsediyoruz?
Quel? Quel.. De quel genre de faiblesse parlons nous?
Teröristler en ufak bir zayıflıktan yararlanacaktır.
Les terroristes exploiteront tout signe de faiblesse.
Umutsuzluktan, zayıflıktan bıktım, intikam istiyorum!
Je suis fatiguée de mon impuissance, je veux la vengeance!
Zor-El, sarı güneşin bana hayallerimin ötesinde yetenekler kazandıracağını söylemişti ama kesinlikle bu tür bir zayıflıktan bahsetmemişti.
Zor-El m'a dit que le soleil jaune me donnerait des pouvoirs incroyables, mais il n'a jamais parlé d'une faiblesse mortelle.
Ellerinde ya da bacaklarında zayıflıktan bahsetti mi?
Faiblesse dans les mains ou les pieds?
Kristalin kırılganlığı zayıflıktan değil, zarifliktendir.
La fragilité du cristal n'est pas faiblesse, mais délicatesse.
İç karışıklıkları ve içine düştükleri zayıflıktan faydalanıp,.. ... bir seneden az bir sürede, Wraith'i dize getirdi.
Il a profité de leur affaiblissement et de leurs divisions internes, et en moins d'un an, il les a mis à genoux.
Faydalanabildiğimiz her türlü zayıflıktan faydalanırız aile, zeka, dış görünüş, kabiliyet bir sikiciye ne lazımsa, hepsini ediniriz.
On cherche toutes les faiblesses qui existent... famille, race, mentalité, physique... Tout ce que tu vois sur un enculé, t'en abuses.
Bundan kurtulmanın bir yolu olmalı. Belirgin bir zayıflıktan yararlandılar.
- Ils se sont servis d'une faiblesse significative...
Fiziksel hastalık... Sağ ol. ... ruhsal zayıflıktan olabilir.
... maladie, merci, est due à une faiblesse mentale.
Korkudan, zayıflıktan ve şehvetten uzak.
Libre de toute peur ou faiblesse... ou le désir.
Zayıflıktan faydalanmak isteyeceklerdir.
Ils veulent tirer profit de leur médiation.
Şiddet zayıflıktan beslenir ve o da zayıflık konusunda iddialı. Duygusal yönden gelişmemiş, ileri derecede erkeklik gösterisi.
Eh bien, toute cruauté découle de la faiblesse, et celui-là est un désordre frémissant emotionnellement immature, agressivité masculine.
Suçlu bir baba tarafından terk edildin zayıflıktan ve utançtan ölen bir annen var.
Abandonnée par un père criminel, une mère morte de faiblesse et de honte.
Geçici bir zayıflıktan faydalandı.
Il a mis à jour une faiblesse passagère.
Karşı taraf avukatı her türlü zayıflıktan yararlanmak için bunu aleyhime kullanmaya teşebbüs edecektir.
La partie adverse cherchera à exploiter nos faiblesses.
Sen zayıflıktan nefret edersin.
Non, je déteste que tu travailles.
Louis, özrümü kabul etmek istemiyorsan sorun değil ama buraya zayıflıktan gelmedim.
Louis, si tu ne veux pas accepter mes excuse, je comprendrai, mais je ne suis pas ici parce que je suis en position faible.
Bir zayıflıktan faydalandılar.
Ils ont exploité une faiblesse.
Kalbinde zayıflıktan eser yok.
Ton coeur ne montre aucun signe de faiblesse.
Bana zayıflıktan bahsetme ihtiyar.
Ne parle pas à moi de faiblesses, vieil homme.
Zayıflıktan bahsetmişken kolundan ısırık aldığını iddia eden duvarımda zincirlenmiş bir kurt var.
En parlant de faiblesses, il y a un loup enchaîné à mon mur qui prétend avoir pris un morceau de ton bras.
Dagda Mor herhangi bir zayıflıktan faydalanır ve kıza olan ilgin seni zayıf düşürüyor.
Le Dagda Mor utilisera chaque faiblesse, et tes sentiments pour cette fille t'ont rendu vulnérable.
Zayıflıktan beslenirim, beni daha güçlü kılıyor.
Je me nourris de faiblesse, me rend plus fort.
Birlikte çalıştığım kadın zayıflıktan nefret eder.
Les femmes avec qui je travaille détestent les faiblesses.
Bak kadınları güçlü kılan şey zayıflıktan korkmamamız.
Pour le moment... Regardez... La chose qui rend les femmes fortes, c'est que nous avons le courage d'être vulnérable.
Tarikatlar zayıflıktan beslenir.
Non. Les sectes se nourrissent des faibles.
Zayıflıktan.
Pas de peur mais de faiblesse.
Ruhunuzun derinliklerinde hissettiğiniz zayıflık ve hastalıktan... kaçmanızı sağlayan sapkın bir fantezi.
C'est un fantasme, pour échapper à la maladie qui ronge insidieusement vos âmes.
Tebrik ederim beyefendi, bana zayıflıktan bahsetmeyin de.
Mais ne parlez point d'infirmité!
Mantıktan ötesini görebilmek. O buna zayıflık derdi.
Il considérait faible de voir au-delà de la pure logique.
Güneş ve ışıktan bahsetmişken biliyorum zayıflığını hatırlatmama gerek yok "sıcaklık sendromu".
A propos de chaleur, que je n'aie pas à te rappeler ta prédisposition ; le syndrome de la chaleur.
Çünkü zayıflıktan nefret ederler.
Ils détestent la faiblesse.
Yan çapraz bağ dokularının zayıflığına bakarsak, sakatlıktan olmuş.
Suite à une blessure surement, en vue de l'aténuation de ces ligaments collatérales.
Davranışımın zayıflık veya duygusallıktan ileri geldiğini sanmıyorum. Sadece engel olamadığım bir içgüdüyü takip ettim. Çünkü kendimi yok etmek istememiştim.
Je ne pense pas que ce soit de la faiblesse ou de la sentimentalité, j'ai juste suivi une voie que je ne pouvais pas gérer quand j'essayais de me préserver.
Karım gittikçe zayıflıyor ve ağabeyim de açlıktan ölecek.
Ma femme se laisse mourir et mon frère ne mange plus.
İkinizin etrafında bir balon yarattım bir şey yapmadınız ama onun içinde boğuldunuz öldükten sonra bile sizi korumaya çalıştım ikinizin de benden nefret etmesine şaşmamalı çünkü içinizdeki Langston'lardan hep nefret ettim zayıflıktan sonunda her şeyim açık, derinlerde bir yerde daima ikinizden de nefret ettim.
J'ai créé une bulle autour de vous deux, et vous avez suffoqué à l'intérieur. Même après la mort, j'ai tenté de vous protéger. Peu importe si tous les deux vous me détestez.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]