Zlatan traduction Français
26 traduction parallèle
Ama insanın vicdanını sızlatan bir yanı var. Gerçi hangi kadının yok ki?
Elle n'a pas la conscience tranquille... mais quelle femme l'a?
Her adamın vicdanı bu iç sızlatan cinayetlere karşı vuruşacak bin adam eder.
Chacune de nos consciences vaut dix mille hommes pour combattre ce coupable assassin!
Yüreğimizi sızlatan bir ortamda yetiştiğinizi artık hepimiz biliyoruz.
On sait que votre enfance a été à pleurer! Une question.
Elinde Başkan'ın seks skandalıyla ilgili bilgiler olduğunu söyle. Vicdanını sızlatan.
Dites-lui que vous avez des informations sur le scandale... qui vous pèsent sur la conscience.
Taşak sızlatan psikopat bir fahişe.
Une psychopathe castratrice.
Evi, taşak sızlatanı... bu kötü havayı bırakmak mı!
Isolé, castré sous un climat pourri.
Sokunca kemiklerinize kadar sızlatan sivrisinekler.
On serait décortiqués par les moustiques.
İçimi sızlatan bir karar oldu.
C'est une décision difficile.
O kemik sızlatan figanlardan.
Un gémissement qui donne des frissons.
Kanını kaynatan nedir, vücudunu sızlatan.
Ce qui lui chauffe le sang et lui met la fièvre.
Aslında Vinod son birkaç aydır vicdanımı sızlatan başka bir mesele daha var.
Tu sais Vinod... Il y a autre chose, qui me pèse sur la conscience depuis quelques mois.
Dobson'ın serbest kalışı ve yine o zavallı kızlara saldırışı Truby'nin vicdanını sızlatan bir şey olmalı. Mac'inkini değil.
La libération de Dobson et l'attaque de ces pauvres jeunes filles étaient sur la conscience de Truby, pas sur celle de Mac.
Hâlâ içini sızlatan bir kelime var.
Il reste un mot dont le pouvoir blesse...
Yürek sızlatan bir çaresizlikle.
Un désespoir à vous retourner les tripes.
Kalbini sızlatan şey dışkılar olmazdı Lemon. Kargacık burgacık yazılmış "Yardım edin." yazıları olurdu.
Le pire n'était pas les excréments, mais les "À l'aide" griffonnés un peu partout.
Sızlatan kurul.
L'enquête interne.
Peki ya sızlatan takım görüşmesi nasıldı?
Et ton interrogatoire?
İçimi sızlatan tek bir şey var.
Une seule chose va me briser le cœur.
Vicdanını sızlatan çok fazla günahın olmalı çocuğum.
Vos péchés doivent peser lourd sur votre conscience.
* Kadınların içini sızlatan bir erkeğim, vakit kaybedemem konuşmakla *
♪ l'm a woman s man, no time to talk ♪
Amcam insanın yüreğini sızlatan iki ünlü kuran okuyucusuyla konuşacak.
Mon oncle passe à la radio avec les cheikhs qui ont des voix à faire fondre ton cœur.
Kalp sızlatan bir Noel
Un Noël à briser le cœur
Olamaz! Thomas'ı yakalamışlar. - Merhaba.
Merde... ils ont chopé Thomas et Zlatan.
Yürek sızlatan bir şey.
C'est un sentiment déchirant.