English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Français / [ Z ] / Zorundaydı

Zorundaydı traduction Français

5,720 traduction parallèle
Bağlantıyı iptal etmek zorundaydık.
L'accès Internet a dû être désactivé.
Başkan ile olan ilişkimi korumak zorundaydım.
Il fallait que je protège ma relation avec le Président.
Abigail'e olanlar, olmak zorundaydı.
Ce qui est arrivé à Abigail devait advenir.
Ben de şirketimin menfaatlerini düşünmek zorundaydım.
Et j'ai retiré ma société de ce désastre.
Adını Video Dükkanı denilen harikulade bir mekanda saatler harcamak zorundaydınız... ve bu harika bir şeydi.
Mec, Barry et Erica m'ont vraiment bouleversé. Est ce que je suis rigolo? Est ce que les gens rient de moi, plutôt avec moi?
Ve bunu hızlı yapmak zorundaydık.
Et nous avons dû le faire rapidement.
Çantan operasyonun bir parçasıydı o yüzden kanıt odasına gitmek zorundaydı.
Ton sac de gym faisait parti de l'opération, donc il a fallu l'envoyer au casier des preuves.
Ki bu yüzden hikâyesini değiştirmek zorundaydım.
J'ai dû lui faire changer son histoire.
Rodger neden bu kadar popüler olmak zorundaydı ki?
Pourquoi est-ce que Rodger est si populaire?
Sadece son bir defa sormak zorundaydım.
Je devais juste te demander une toute dernière fois.
Şirketimin menfaatlerini düşünmek zorundaydım.
Je devais garder mon entreprise en-dehors.
Kızım yanıt vermemi istemedi ama vermek zorundaydım.
Elle ne voulait pas que je répondre, mais je devais le faire.
Taystee... Saklanmak zorundaydım.
Taystee... il fallait que je me cache.
Lavar'ın oğlunu bırakmak zorundaydım.
Je devais laisser le fils de Lavar partir.
Bazı şeyleri düzene koymak zorundaydım, Sana Chicago Ulaşım Hizmetlerinde iş budum.
J'ai dû tirer quelques ficelles, mais je t'ai eu un boulot au CTA.
Baban projesi yüzünden Colorado'ya gitmek zorundaydı.
C'est la raison pour laquelle il était transféré, la raison pour laquelle il devait aller au Colorado.
Sabahları kaçta kalmak zorundaydınız?
À quelle heure deviez-vous vous lever le matin?
Bir şey yapmak zorundaydım. Yoksa kendimi öldürecektim.
Je devais faire quelque chose, ou j'allais me tuer.
Halkımız için en iyisini yapmak zorundaydım.
J'ai dû agir dans l'intérêt de notre peuple.
Yapmak zorundaydım. İnan bundan keyif almadım.
Je ne prends aucun plaisir à faire ce que j'ai fait.
- Söylemek zorundaydım.
- Vous lui avez dit, n'est-ce pas?
- Söylemek zorundaydım.
- Je devais le faire.
Ofisine ben girdim. Zorundaydım.
J'ai fouillé son bureau, il le fallait.
Yapmayın, baylar. Doğaçlama yapmak zorundaydım.
S'il vous plaît, messieurs.
Hastalığın yayılmasını engellemek zorundaydım.
Je devais stopper la propagation de la maladie.
Ağzını açıp dişleri hala yerinde mi diye bakmak zorundaydım.
J'ai dû lui ouvrir la bouche de force pour vérifier ses dents.
Sana söylemek zorundaydım.
Je devais te le dire.
Diğer hizmetkârlara karşı gizli kalmak zorundaydı.
Elle se faisait plus discrète à cause des autres serviteurs.
Neden Leydi Anstruther Cumartesi gününü seçmek zorundaydı ki?
Pourquoi lady Anstruther choisit-elle un samedi?
Şimdiye kadarki tüm armaları bilmek zorundaydım.
Je devais mémoriser tous les blasons.
Kan Kralı'nın kızı annesinin intikamını almak için Karanlık'a saldırdığı zaman Kral örnek olmak zorundaydı.
Quand la fille du Roi de Sang attaqua l'Ombre, pour vengé la mort de sa mère, le Roi devait donner l'exemple.
Bu yüzden de tüm işlemler önce benden geçmek zorundaydı.
C'est pour cela que tout les demandes passent par mon bureau.
Ne bileyim işte. - Kazanmak zorundaydım.
Fallait que je gagne.
İlk versiyonları İsveçli iTunes'lara göndermek zorundaydılar.
Ils ont du fournir des premiers jets, plus tôt à iTunes suédois.
Luke'u kandırmak zorundaydım çünkü onu salon dansları kursuna götürüyorum.
J'ai du piéger Luke car je l'emmène à un cours de danse de salon.
- Hayır, zorundaydım.
- Si, je le devais.
Ama ne yaptığımın farkında değildim sevdiğim biri ölmek zorundaydı. Öldü de zaten.
Mais ce que je ne savais pas, c'est qu'en faisant ça, quelqu'un que j'aimais devait mourir.
Anne, zorundaydık.
- Maman, nous le devions.
Biliyorum planladığımız bu değildi, ama bir şeyler yapmak zorundaydım.
Ce n'est pas comme ça que je voyais moi non plus, mais je devais faire quelque chose.
Yapmak zorundaydın.
Tu as fait ce que tu avais à faire.
Baba da mı sen olmak zorundaydın?
Tu devais être le père, aussi? !
Hayatımı geri almak zorundaydım Callie.
Je devais retrouver ma vie, Callie.
Bir işe girmek ve yaşayacak iyi bir yer bulmak zorundaydım.
Je devais trouver un boulot, je devais... trouver un endroit décent où vivre.
Son on yıldır hep böyle hissettim ama Lena ile senin daima B'nin iyiliğiyle ilgilendiğinize dair güvenmek zorundaydım, şimdi de sen bana güvenmelisin.
C'est comme ça que j'ai ressenti les dix dernières années, mais j'ai dû croire que toi et Lena étiez toujours à l'écoute. dans le meilleur intérêt de B, tu dois me faire confiance.
- Sonra o gece Ana'nın kaybolduğunu öğrenince neler olduğunu öğrenmek zorundaydım.
- Puis... quand j'ai découvert que Ana avait disparu cette nuit là... Je devais découvrir ce qui s'était passé.
Bir şey yapmak zorundaydım.
Je devais faire quelque chose.
Lisa'yı korumak zorundaydım.
Je devais essayer et protéger Lisa.
Gözlerini kapayıp, birbirine sarılabildiğin kadar sıkıca sarılmak zorundaydın.
Comme... devoir fermer les yeux et serrer l'autre dans ses bras aussi fort que l'on peut.
Ama Dr. Masters ve Bayan Johnson'ın katılımcıları zorundaydı, zorunda.
Mais les participants du Dr. Masters et Mme. Johnson ont dû...
Bu lanet şeyden kurtulmak zorundaydım.
Je devais enlever ce truc. La chemise aussi.
Ateş etmek zorundaydım.
Je devais lui tirer dessus.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]