English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Français / [ Z ] / Zıkkım

Zıkkım traduction Français

185 traduction parallèle
Eğer gösteriye yeniden sokacaksa, bir kase zıkkım olsa yerim.
Je mangerai un bol de n'importe quoi pour en faire partie.
Sana şu zıkkımı içme demiştim.
Il ne fallait pas boire.
Bırak içmeyi o zaman. Duyuyor musun? Bırak şu zıkkımı!
Assez bu, m'entendez-vous, assez!
Bırak zıkkımlanmayı da biraz dinle tamam mı?
Un peu d'attention, tu mangeras pendant la pause.
Sen hangi zıkkımı içeceksin? "
"C'est quoi ton vice alors?"
Ookami Itto mu? O da ne zıkkım?
Ogami Itto, ça veut dire quoi?
Hemen aşağıda, çiçek tarhında merdivenin 28 numara ayakkabılarının ya da her ne zıkkım giyiyorsa izleri var.
Et là bas, la marque de l'échelle au milieu des fleurs... et les empreintes des bottines taille 50 qu'il portait...
İçkiyle karışınca... adamı mahveder bu zıkkım.
Mélangé á l'alcool... c'est de la saloperie de mort-aux-rats!
Dövüşten önce şu zıkkımı içme.
Un bon conseil : bois pas cette saloperie avant un match.
Bu zıkkımın ne kadarını çıkaracağız?
Combien de ces saloperies on remonte?
Bu zıkkımları iki gün saklayacağım.
Je les garde deux jours, c'est tout.
Bu zıkkım buraya nasıl geldi be?
Comment c'est arrivé là?
Çin'de bu zıkkımı her gün yiyorlar.
En Chine, ils bouffent cette merde tous les jours.
Ne zıkkım oldu? Söylemeyi isterdim.
Que t'est-il arrivé, bon sang?
Onun zıkkım çekmekten kafası uçmuş.
Il est fou à force de sniffer.
Ben bütün gün bu zıkkımı pişirmek için eşek gibi çalıştım.
Ecoute, connard, j'ai bossé toute la journée pour faire ces ordures.
Bu zıkkım seni öldürecek.
Ça vous fera crever.
"Bu zıkkım seni öldürecek."
"Ça vous fera crever."
Ne bir uyarı, ne bir açıklama aldım arkanda bıraktığın bu zıkkımla baş etmek zorunda kaldım.
Tu n'as rien dit. J'ai dû affronter la merde que tu as laissée en partant.
Zehir zıkkım bu kadarı.
Absinthe amère!
O zıkkımın zararlarını biliyor musun?
C'est mauvais, ces saletés.
- Ne, bildiğimiz bira? - Hayır, zıkkımın kökü.
- Comment ça, une bière, une vraie?
Burda ne zıkkım oldu böyle?
Que s'est-il passé ici?
Anlaşılan Britanya'da uygun farklı bir anlama geliyor,'Kaldıraç'ın asansör ya da " zıkkım'ın sigara anlamına gelmesi gibi.
pour un anglais, que veut dire correct? pour vous, mettre de la mayonnaise sur une poire est correct.
Bana o zıkkımı içmemi nasıl söylersin?
Iu m'as dit de fumer cette merde!
İçme diyorum sana şu zıkkımı.
Hé! Je t'ai déjà dit d'arrêter.
Zıkkımlan. Ben de çok açım.
- Je meurs de faim, moi aussi.
Evimde yaşayıp zıkkımlandığı sürece kuralları ben koyarım.
Tant qu'il vivra sous mon toit et mangera à ma table, je ferai la loi.
Bu zıkkımı kardeşine bulaştırırsan emin ol sana unutamayacağın bir dayak atarım. Ne kadar büyüdüğün umurumda değil!
Si tu lui en donnes, je te donnerai une raclée que tu n'oublieras pas!
Bu zıkkımın daha koklamadan leş gibi koktuğunu bilmiyor musun?
- Est-ce que vous l'avez vu les prendre? Vous ne savez pas que cette merde pue avant que vous la fumez?
Bu zıkkımın adı ne?
Qu'est ce que c'est que ce truc?
Ama beni oraya sen götürdün, o zıkkımı gördüm, hiçbir şey düşünemedim.
Mais tu m'as emmené là-bas, j'ai vu le truc, j'ai pas réfléchi.
Ne zıkkım yapıyor bu kız?
Mais qu'est-ce qu'elle fout?
- Al da zıkkımlan sırım saçlı.
- Tiens, mange, putain de poilu.
Peki ben hangi zıkkım olacağım?
Et moi? Je suis censé être quoi, à votre avis?
Ve sen daha önce uyarmıştım seni bu zıkkım yüzünden.
Et toi... Je t'avais prévenu.
Neden hala şu zıkkımı içiyorsun?
Pourquoi tu continues à boire cette merde?
ESPN'i ara, çünkü bu zıkkımı kendin yazamazsın.
Appelez ESPN, on a jamais vu ça!
Kaldıramıyorsan, içme şu zıkkımı.
Décidément, si tu ne peux tenir l'alcool, tu aurais pu te retenir.
Bakl, farz edelim ki ayaklarımızı yere basıp, mantıklı konuşalım, benim gibi bir bıkkın bile bunu yapabilir. Aksi takdirde bir yere varamayacağız.
Et si nous revenons aux réalités en utilisant des paroles sensées avec un grincheux comme moi autrement nous n'aboutirons jamais nulle part.
Huzura kavuşturduklarımızın bıkkınlığı bize yük oluyor.
La fatigue de ceux... à qui nous apportons du repos pèse sur toi.
- Evet, öyle gözüküyor. - Canınız mı sıkkın senatör?
- On dirait, en effet.
Kaçınmaya çalıştığımızın % 99'u bıkkınlık ve % 1'i korku paniktir. Hasta sizindir, Dr. Richards.
99 % d'ennui, et 1 % de chiasse, ce qu'on essaie d'éviter.
Fındıkkıranınız var mı? Şu an ona bakıyorsun.
Au moins, ils n'ont pris aucun objet de valeur.
Biraz canınız mı sıkkın, efendim?
Vous avez le bourdon?
Sizi tanımıyorum ama burada saklanacak bir yer bulmuş bıkkın, başarısız bir b. k çuvalı olduğunuzu düşünüyorum. Bu adamlara aşırı ilaç veriyorsun ve işkenceye göz yumuyorsun.
Je ne vous connais pas, mais vous m'avez l'air d'un nase incompétent qui a trouvé une planque et qui bourre les détenus de médicaments.
Bıkkın, başarısız b. k çuvalı mı?
Un incompétent, un nase?
Bana karşı bıkkınlığınız Noel Baba'yı cezalandırırsa, buna çok şaşıracağımın ve dehşete düşeceğimin kayıtlara geçmesini istiyorum.
Je serai consterné si le père Noël pâtit de votre mépris pour moi. Je connais cet homme.
Evet. Sen her zaman o kanepede, bizi canımız sıkkın olduğu zaman güldürmek için varsın. Sıkıcı bir şey çıktığında kanalı değiştirirsin.
Tu es toujours là sur le canapé, pour nous faire rire quand ça va pas, pour changer de chaîne quand y a une émission rasoir, pour manger la pizza, pour éviter qu'on se batte.
Hepinizin böyle içip içip böyle davranmasına fevkalade canım sıkkın! Kendinizden utanmalısınız!
Je suis déçu de voir que vous êtes ivres, vous devriez avoir honte.
A şıkkı harika bir iş yaptığımız için kendimizi mi kutlayacağız?
Est-ce qu'on : a ) se félicite de notre réussite...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]