English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Français / [ Ç ] / Çok bir şey değil

Çok bir şey değil traduction Français

1,109 traduction parallèle
Çok bir şey değil, ama bize ait.
C'est pas grand-chose, mais c'est à nous.
Çok bir şey değil.
Pas grand-chose.
Çok bir şey değil belki
On voit s'envenimer les rapports des protagonistes qui sacrifient leurs vies à leurs carrières.
- Bu öyle çok bir şey değil.
- C'est pas beaucoup.
Onu üzerine çalıştıkça, deneyler yaptıkça, Çocuğu... onun gerçekten hipnoz yapılabileceğine, ikna etmekten çok bir şey yapmam mümkün değil.
Plus je travaille avec elle, du moins j'essaie, cette enfant est impossible, et plus je suis certain qu'elle est capable de créer une hypnose collective.
Hepsi bu değil, senin için hazırlanmış çok özel bir şey var.
C'est pas tout. Tu as droit à un cadeau très spécial.
Mücevherler. Çok fazla bir şey değil.
Seulement une petite partie.
Kesin bir şey söyleyemem, ama çok iyi değil.
II faut analyser son sang, mais... c'est sérieux.
Tanrım, o gerçek değil ve o, bir insandan çok daha fazla şey yapabiliyor.
Il est fictif mais il est plus humain que moi.
Yapılacak bir çok şey var. Ekonomi de o kadar kötü değil.
Il y a beaucoup à faire, l'économie ne va pas si mal.
Çok değil, ama yüreğimden gelen bir şey.
Une babiole, mais de tout cœur.
Çok zor bir şey değil.
C'est pas difficile!
O asla bağlılık yemini etmez, bu yüzden onunla evlenmek benim çok da ilgilendiğim bir şey değil.
Elle ne voulait pas me jurer fidélité, alors je n'ai pas pu l'épouser.
- Çok bir şey değil.
- Pas grand-chose.
bir çok şey gibi, dışından göründüğü gibi değil, bir de içine bak.
Qu'importe le flacon, c'est l'intérieur qui compte.
Eğer özünde bir şey değişmemişse bu benim için çok önemli değil.
Ce n'est pas important si ça ne change pas ce qui est essentiel.
Anlıyorum. Bu çok... Önemli bir şey değil.
Ah bon, rien de grave!
Bu hiç komik değil, çok üzücü bir şey.
Ce n'est pas drôle. C'était très triste.
Çok naziksiniz. Size bir şey ikram... - Hayır, sorun değil.
Laissez-moi vous donner quelque chose.
Çok bir şey değil.
Rien quoi.
Çok ahlâki bir şey değil.
C'est pas une question de morale.
Yapacak çok bir şey yok, değil mi?
On n'y peut pas grand-chose.
Otoyol sadece kurtarma birimlerine açık. - Çok teşekkürler. - Bir şey değil.
Seuls les secours peuvent aller jusqu'à Manjil.
Çok tuhaf bir şey, değil mi?
Je sais, c'est étrange, oui?
ah, çünkü kiliselerin bulundukları konum ile, eee... şey, aslında, bulundukları yer- - açıkçası önemli, dolayısıyla özel bir noktada bulunmalı, ancak bu özellik güzel olup olmamasıyla ilgili değil, daha çok bulunduğu bu konumun enerjisiyle ilgili.
Apparemment les églises étaient censées être en relation directe avec... Le choix du site a quelque chose à voir avec l'endroit lui-même. Ça devait être à tel endroit peu importe, qu'il soit beau ou laid.
Yani, çok da mühim bir şey değil.
- Ca n'a rien de formel.
Çok da zor bir şey değil.
Ce n'est pas très difficile.
Çok önemli bir şey değil Bu hiçbir şey değil Çocuk işi!
Ce n ´ est rien du tout! C ´ est une gaminerie!
Şey, çok fazla bir şey değil.
Pas grand-chose, en fait.
Bence harika bir film, gerçeği yansıtıyor. Bunu izlemek bana çok şey kattı. Kesinlikle bir çocuk için değil.
Même si je pense que c'est un grand film qui m'a beaucoup apporté, ce n'est pas pour un enfant.
Çok şiddetli bir şey değil.
Rien d'excessif.
Ben bu tür şeyler yemelerinden hoşlanmıyorum. Benim için bu şekilde yeterince zor, Mary, yemeklerine bir şey katmak çok para değil ama yemeklerin faydasını kaçırmak istemiyorum İçleri katkı maddeleri ve ıvır zıvırla dolu.
C'est assez dur pour moi de faire des repas avec peu d'argent, je préfère pas le gâcher avec cette saloperie chimique.
Çok da kötü bir şey değil.
C'est pas le pire.
Aşk çok harika bir şey, değil mi?
Multiples splendeurs de l'amour
- Çok teşekkürler. - Bir şey değil.
- Merci infiniment.
Bu çok da dürüstçe bir şey değil Bob.
Maintenant ce n'est plus une question de morale, Bob.
Çok ince bir şey değil, ama işini yapıyor.
Ce n'est pas très subtil, mais ça fait l'affaire.
Eskiler, çok korkunç bir şey yaptılar değil mi? Her şeyi suya gömdüler. Yüzlerce yıl önce.
Qu'ont fait nos ancêtres pour qu'il y ait toute cette eau?
- Önemli bir şey değil. Londo, Minbarilerin dürüstlüğüne dayalı çok hassas bir durum söz konusu.
Londo, mon sort dépend de l'honnêteté des Minbaris.
Çok şaşırtıcı bir şey, öyle değil mi?
Mais il y a un revers à tout ça.
Bu dediğin şey, her iki gemi warp hızında iken bile çok zor bir şey. Kazon gemisi, hareketli bile değil.
Ce sera d'autant plus difficile que leur vaisseau est arrêté.
Tartışmıyorum. Çok basit olarak, bir kaç saniye içinde bütün Voyager mürettebatı istasyona ışınlanacak ve orada, bazı incelemeler için tıbbi işkencelere maruz kalacaksınız. Yeterince acı veren bir şey, ama ölümcül değil.
Dans quelques secondes, l'équipage sera téléporté sur la station, où il sera torturé et sondé afin de lui soutirer des informations.
Molekülleri yalıtkan. Çok renkli bir şey değil, ama...
C'est une matière isolinéaire sans structure polycyclique...
çok büyük bir şey değil zaten.
Je n'ai rien fait pour mériter votre gratitude, c'est tout naturel!
- Ah çok bir şey değil.
- Pas grand chose.
Ve bu düzeltmeyi yaparken insan şeklinde eksiklere ya da bozulmaya neden olduysam bu gerçekten çok da önemli bir şey değil. Hayal edebileceğinizden çok daha yakınım bayım.
Si dans mes manips... j'ai raté la réplique exacte du corps humain... à un museau, une patte, ou un sabot près, ça n'a vraiment pas une grande importance.
Eğer ona bir şey olursa... Strozi için çok kötü olur öyle değil mi?
Si quelque chose lui arrivait... ça ne serait vraiment pas bien pour Strozzi, pas vrai?
Çok uğraşmıştım. Biliyorum çok çalıştın ve harika bir şey yarattın. Ama bunu konuşmuştuk, değil mi Sean?
Je sais et tu as fait un boulot remarquable mais on était d'accord.
- Çok büyük bir şey değil.
- C'est pas grand chose. Ah.
Çözülür. Bir hafta çok ciddi bir şey değil.
Une semaine, c'est pas si grave!
Başka bir şey duymuş durumda değil, ama çok korkmuş durumda.
Il a peur.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]