Acımıyor traduction Portugais
2,119 traduction parallèle
O kadar çok da acımıyor.
Não dói assim tanto.
Acımıyor mu?
Isso não dói?
Kafam acımıyor.
A minha cabeça não dói.
Demek böyle yapınca acımıyor.
Então não dói se fizer isto?
Bacağım biraz acıyor.
Doi-me um pouco a perna.
Sanırım bu yörüngedeki gemi enkazlarını açıklıyor.
Suponho que isso explique as naves destruídas na zona lunar.
Hayır, acımıyor.
Nem doeu.
Sanırım bu pederin niye öldürüldüğünü açıklıyor.
Outro não. Acho que isto explica por que razão o padre foi morto.
Takım daha derinleri göze aldıkça onları yüzeydeki açıklığa yönlendirecek cankurtaran halatı taşıyor.
Ao aventurar-se mais fundo, a equipa levava uma corda salva-vidas ligada à superfície, para guiá-la de volta à abertura no gelo.
Hâlâ canım acıyor.
Isto ainda pica.
Neden takım giydiğini açıklamıyor.
Não, isso não explica o fato.
Bir gemi bölmesine benzeyen bir yerin kapısındayım. Açılmıyor.
Estou em frente a uma antepara e não abre.
Karanlık Beverly Hills sırlarını mı açığa çıkarıyor?
Ele revela todos os teus segredos mais profundos de Beverly Hills?
Mağaza yakında tekrar açılıyor ve sana burada ihtiyacım var.
A loja vai estar a funcionar brevemente e eu preciso de ti aqui para a gerires.
Canım acıyor.
Estou magoada.
Canım acıyor!
Isso dói!
Kıçım biraz acıyor, ama bu benim için normal.
O meu rabo está um pouco dorido, mas isso é normal para mim.
Belki bu beni büyük, acınası ve sikik bir ezik yapıyor ama bir zamanlar yaşadıklarımızın bir anlamı olduğunun farkına vardım.
Talvez isso faça de mim um grande e patético falhado. Mas, foi há muito tempo. Acho que isso tem que contar para alguma coisa.
Ama yürürken de koşlarken de bacağım çok acıyor.
Exceptuando o facto de não conseguir andar ou correr ou movimentar-me sem dores extremas.
Kalp ilaçlarım ve içme olayım mal kaybına yol açıyor.
Os medicamentos para o coração e o facto de beber muito tiveram os seus efeitos.
Bunu kabul etmek ne kadar canımı acıtsa da... ki acıtıyor Mercedes haklı.
Por muito que me custe admitir, e custa, ela tem razão.
Kurallarda yeni bir sayfa mı açılıyor?
Será esta uma nova página do código?
- Acıyor mı yoksa?
- Então dói-te ou..
"Tıkandım." Acıtıyor.
"A abarrotar". Dói.
Tıkandım. Acıtıyor.
Bem, estou a abarrotar.
- Tanrım, canım acıyor.
- Dói!
Ulusal sularla sınırlandırılmış, Batı Pasifiğin açık deniz olan kısmı yarım milyon mil kare alanı kapsıyor.
Delimitadas por águas nacionais, os bolsões de alto mar do Pacifico ocidental cobrem 800 quilômetros quadrados.
Tanrım çok acıyor.
Meu Deus, dói.
Sanırım bu tanıtım her şeyi açıklıyor.
Acho que a apresentação fala por si.
- Canım acıyor.
- Dói. - Não desista.
- Canım acıyor.
- Dói.
Bu, sadakat sorunlarımı ve neden hep Keanu Reeves'i kucaklamak neye benzer diye merak etmemi açıklıyor. Çıplak bir şekilde.
Isso explica os meus problemas de compromissos e porque eu sempre me perguntei porque gostaria de aninhar o Keanu Reeves... todo nu.
Bir şey izlemek sanırım beni acıktırıyor.
É por causa do suspense. Acho que me dá fome.
Sanırım bu son durumumuzu açıklıyor.
Acho que isso descreve mais ou menos a nossa situação actual.
Arkadaşınız golf kulübü derken şaka yapıyor sanmıştım ama şimdi anlıyorum halka açık, geniş bir alan yaklaşan herkesi görebilirsiniz.
Achei que era brincadeira sobre o campo de golfe. Mas agora eu entendo. Público, lugar aberto, podem ver alguém aproximando-se.
Sanırım ben olmadığımı bilmek biraz acıtıyor.
Acho que só magoa por saber que não sou eu.
Hayatımızı güzelleştirecek olan, bilimsel açıdan geçerli görülen bir deneyi yapmamı yasaklıyor musun yani?
Estás a dizer que estou proibido de aplicar um protocolo cientificamente válido e inofensivo que melhorará as nossas vidas?
Canımı çok acıtıyor.
Dói-me tanto.
Çok, çok kötü. Seni dinlemeyeceğim çünkü söylediklerin canımı acıtıyor.
Vou parar de te ouvir porque o que estás a dizer está a fazer-me mal.
Paleokorteks, içgüdüsel davranışlarımız ve alışkanlıklarımızı kontrol eden yerdir. Bu da, kurbanın ölümcül bir kanaması olduğunu farketmeden dişlerini fırçalayıp kahvaltısını etmesini açıklıyor.
O paleocórtex controla o instintos adquiridos e as rotinas, o que explica como a vítima conseguiu lavar os dentes e tomar o seu pequeno-almoço sem que repara que a sangrar imenso.
- Acıyor, canım yanıyor.
A mãe está aqui. - Isso dói! Estão a magoar-me!
Tanrım, bu nasıl açılıyor?
Deus, como ligo isto?
Artık yemekte gevrek yiyorum ve karımın telefonunu yabancı biri açıyor.
Agora como cereais no jantar e um estranho atende o telefone da minha esposa.
- Bacağım çok acıyor.
A minha perna! Dói-me muito!
Her gün, her saniye, birileri bir yerde acı ve korku içinde yardım haykırıyor.
A cada segundo de cada dia há alguém, algures, a sofrer de dor e medo.
Atım Santa Anita açılış gününde yarışıyor.
Bem... O meu cavalo vai correr na abertura do dia de Santa Anita.
Son olarak, Burada uzandığını hatırlıyor 5 yıl önceye kadar Ona açıkladığım son şey burada uzandığını hatırlamasıydı..
A última lembrança dele é de reclinar nessa cadeira, há 5 anos, conforme expliquei que seria sua última lembrança.
- Yani birisi eruv hattına takılıp düştü ve şimdi size 1.2 milyon dolarlık dava açıyor. Bir şeyi anlamadım sanırım.
- Então, alguém tropeçou no fio e ela vai processá-los por 1,2 milhões?
Bilmiyorum, canım acıyor.
Não sei. Não me sinto bem. Manchas.
Acıyor, bir şey canımı yakıyor.
Dói-me, há algo que me dói.
Filenin altına zar zor dokunabiliyorum. Ayrıca bacaklarım o kadar acıyor ki düşemiyorum bile.
Mal cheguei ao fundo da rede, e, agora, doem-me tanto as pernas que nem consigo cair.