Asılın traduction Portugais
14,830 traduction parallèle
- Güvenimi kazandığın için asıl sen sağ ol.
- Obrigado por a mereceres.
Buradaki dostluklarını işinde ilerleme, başarılı olma olasılığını.
As tuas relações aqui. As tuas hipóteses de avançar. De te realizares.
Elim kolum bağlı. Yarınki borsa açılışına kadar ödünç hisseleri vermemişsen senin adına tüm hisseleri zararına satın almam söylendi.
Estou de mãos atadas, se não fizer isto até à abertura amanhã, recebi ordens para comprar as tuas ações todas.
Baban, Cross-Co Taşımacılık'ın hisse fiyatını şişiriyor.
O teu pai está a subir as ações da Cross-Co.
Senin de bu işe karıştığını düşünmemin asıl nedeni ise köşeye sıkıştırılan kişinin oldukça ilgilendiğimiz biri olması.
E a única razão pela qual pareces estar envolvido e que do outro lado, a ser apertado, está alguém muito importante para nós.
Topluca alımlar babanın ve arkadaşlarının hesabından yapılıyor.
As compras em bloco com a conta dele e dos amigos.
Siz de karşılığında ona tüm planlarınızı söylersiniz.
E em troca, nós expomos as nossas ideias.
- Taşımacılık şirketinin hisse fiyatını şişirdin.
- Aumentaste as ações.
Hisseler çakılıyor. - Satmanın vaktidir.
Estão a cair, tenho de as largar.
SSR Los Angeles Operasyonlarının yönetimini ben devralacağım.
Eu assumirei as operações da RCE em L.A. num futuro previsível.
Burada 1944 yılının Haziran ayında yaptığın şeyler yazıyor.
Isto tapa as suas atividades em junho de 1944.
Yayınların ne zaman olacağını nasıl biliyorsun?
Como é que sabes quando as transmissões começam?
Ne zaman şehre yeni bir poster asılırsa yayın olacak demek oluyor.
Sempre que chegam novos cartazes, é um sinal que a transmissão está a chegar.
Cadıların nasıl bir gücü olabilir?
Que poder poderiam as bruxas ter?
Muhbirlerden nasıl yararlanacağınızı öğrenme zamanı.
É hora de vocês aprenderem as origens dos informadores.
kaynaklarınız, karşılığını beklemeden nadiren bilgi verir.
As fontes raramente oferecem informações sem querer algo em troca.
Harvard-Westlake den mezun olduktan sonra 6 başlangıç yaptığı ve arkadaşlarını başarılı bir şekilde dava ettiği California üniversitesine kayıt oldu..
Formou-se em Harvard-Westlake e inscreveu-se na USC, onde fundou seis startups e com sucesso processou todos os parceiros de negócios e ficou-lhe com as ações.
Yoksa sancağa asılırsın veya daha kötüsü olur!
Senão, a prancha espera por ti, ou algo ainda pior.
Yıllardır beraber olduğun bir adamın ne olduğunu nasıl bilmezsin?
Como é possível dormir com um homem todas as noite durante anos e não saber quem ele é?
- Tam bu kısımda içindeki Gölge Avcısı'nı ateşleyip asıl kaderini kabullenmen için moral konuşması mı yapmam gerekiyor?
- É esta a parte em que te motivo a usares a Shadowhunter que há em ti e a aceitares o teu verdadeiro destino?
Bu yazıtların nasıl okunacağını biliyorsun.
Sabes como ler as inscrições.
Bak, 4 bin yıl çok uzun bir süre, ilişkimize kesin gözüyle bakıyor bana aşık olmanı bekliyor olabilirim çünkü 206 defa yaptın bunu ama sen haklısın.
Quatro mil anos é muito tempo. E talvez não nos estejas a dar valor, à espera que te apaixones porque é o que tens feito nas últimas 206 vidas, mas tens razão.
Bayağı kovboyluk yaptım, baktılar replik söyleyebiliyorum birkaç yıl kötü çalışan, yardımcı memur oldum ya da asıl adamın kankası. Sinema.
Filmes.
Hukuki tek bir yaptırım olmadan nasıl kilolarca mal taşınacağını da biliyorum.
E agora como vi como funcionam, sei ainda melhor como passar imensa droga sem as autoridades desconfiarem de nada!
Asıl suçluyu tutuklamam için bilmem gerekeni söyleyin ki ben de Clayton'ın Christina'nın lise mezuniyetini görmesi için elimden geleni yapabileyim.
Deem-me o que preciso para prender quem eu preciso de prender. E farei tudo o que posso para garantir que o Clayton está aqui para ver a Christina a terminar o liceu.
- Bu sefer beni İskoçya'ya yollatmadın asıl sen sağ ol.
Obrigada por não me obrigares a ir à Escócia desta vez.
- Unutmayın, sertlik yok. Silahlarınız kılıflarında kalsın.
Sejam bem-educados e mantenham as armas no coldre.
Bakın çocuklarla nasıl da oynuyor!
Olhem para ele a brincar com as crianças!
İnsanların karnını doyurmazsanız her şey dağılır.
Se não alimentarem as pessoas, tudo se desmorona.
- Tatlılığını veren o.
- É o que as torna doces.
I-66.'nın 3,5 km. aşağılarında "Tanrı Öldü" tabelası asılı geniş bir arazi var.
Há um grande campo com um sinal que diz "Deus está morto", a uns três quilómetros pela I-66.
İyi haber şu... oradan ayrılınca rahat 1,4 milyonla başlarsın.
As boas notícias é que quando saíres de lá, começas por 1,4.
Bu sabah Financial Journal, bobby Axelrod'un servetinin önemli kısmını 11 Eylül saldırılarının ilk dakikalarında, en hassas durumda olan havacılık, otelcilik, ve gemicilik sektörlerindeki açığa satılan hisseleri toplayarak elde etmiş olabileceğine dair haberini yayınladı.
Esta manhã, o Financial Journal alegou que Bobby Axelrod pode ter feito grande parte da sua considerável fortuna ao aproveitar-se de empresas de aviação, hoteleiras e de transportes, no seu momento mais vulnerável. Comprando as ações naqueles primeiros momentos, após o ataque terrorista de 11 de setembro.
Kapımda ayrıl, eşyalarını topla ve hemen git lütfen.
Saia daqui, vá buscar as suas malas, saia já.
Romalıların dünya üstündeki tüm siyah ırkı feth ettiği ve Hristiyanlığın 100 yıl içinde Romalıların sonunu getirdiği gerçeğine ne dersin?
E que tal o facto dos romanos terem conquistado todas as raças escuras do mundo, e depois o Cristianismo ter acabado com eles em cem anos?
Dövüş sanatlarında ; elleriniz, ayağınız, dirsekleriniz, dizleriniz kafanız bile silah olarak kullanılıyordu ve öyle eğitim görüyordunuz.
Nas artes marciais, as mãos, os pés, os cotovelos, os joelhos, até a cabeça eram usados como armas e treinados como tal.
Yeterince başarılıysan insanlar her şeyi yapabileceğini düşünür sonra buna sen de inanmaya başlarsın.
Se tivermos sucesso, as pessoas pensam que conseguimos fazer tudo e nós começamos a acreditar também.
Asıl meselenin bu olmadığını kısa zamanda öğrendim, yine de umutluyum. Gerçekten mi?
Aprendi que não é assim mas ainda se sonha.
En kötü adam göründüğü gibi, Lucifer ve Beelzebub'ın kutsamaları çağrılır.
Pesquisando o pior homem, são invocadas as bênçãos de Lúcifer e de Beelzebub.
Aktörlüğü için ödül kazanıyor olsa da ya da çok izlenen talk şovlarda aşırılık yapsa da hiçbir şey Richard'ın en tepeye çıkmasını engelleyemeyecek gibi görünüyor.
Quer o Richard esteja a ganhar prémios, ou a semear a controvérsia nos melhores talk-shows, parece que nada o pode impedir de subir até ao topo.
Nasıl çalıştıklarını biliyorum.
Fui eu que as concebi.
A.L.I.E. akıllarımızı Işık Şehri'ne yüklemek için kullanıyorsa annemin hayatta olmasının bir ihtimali var demektir.
Sa a ALIE o usa para colocar as nossas mentes na Cidade da Luz, ainda há a hipótese de a minha mãe estar viva?
İnançları ve Tanrı'sı uğruna ölen etrafını nasıl bir karanlık sararsa sarsın kendine karşı dürüst olan biri.
Morrer pela sua crença e pelo seu Deus, fiel aos seus princípios, não obstante as trevas que se reuniram em seu redor.
Ayrıca bu 5 yaş çocuklar için antidepresan ilaç isimleri denemekten ya da takıntılı annelerin hangi renk ayakkabılara bayıldığını araştırmaktan çok daha ilginç.
E isto é muito mais interessante do que testar nomes de antidepressivos para crianças de 5 anos, ou qual é a cor das sapatilhas que as donas de casa querem.
Güney Carolina'da yaşanan onca şeyin ardından Beyaz Saray duvarlarında müttefik bayrağının asılı durması hiç iyi bir fikir değil. Batıyor olsa bile.
Suponho que não é boa ideia ter a bandeira confederada em exibição na Casa Branca depois do que aconteceu na Carolina do Sul, ainda que esteja a afundar-se.
Ancak NASA gibi devlet kurumlarının söylediğine göre Kızıl Gezegen'e ayak basmamız onlarca yıl sürecekmiş.
As agências governamentais como a NASA dizem ainda faltam décadas antes de colocarmos o pé no Planeta Vermelho.
Asıl konu onları bilgisayarlarından, iPad, iPod, iPhone'larından ya da "i" ile başlayan neleri varsa onların başından kaldırmak.
É conseguir tirá-los do computador ou do ipad ou iPod ou iPhone ou de seja o que for que os distraia.
İnsanlara davranış şekilleri yanlış insanların farklılıklarına saygı göstermek konusunda yanlışlar.
Estão errados na forma como tratam as pessoas. Estão errados na forma como tratam as pessoas diferentes.
Yayan olarak, Khantai Gorge'un kuzeyindeki steplerde hayatta kalma olasılığını biliyorsun.
Tu sabes quais são as probabilidades de sobrevivência nas estepes, a pé, a norte do Desfiladeiro de Khantai.
Tüm suçlamalardan muaf olacaksın ve birkaç yüzyıl içerisinde, neden olduğun... -... zararı bile telafi edebiliriz belki.
Serás absolvido de todas as acusações, e talvez em alguns séculos conseguiremos consertar os estragos que causaste.
Öncelikle... keşifler yapmış olmak için yapılmaz... insanın var oluş mücadelesi için yapılır.
Primeiro, deixem-me dizer que as descobertas não são um objectivo em si mesmas, o objectivo é a sobrevivência humana.