Avo traduction Portugais
11,316 traduction parallèle
Dedemiz bu restoranı bize kendi isteğiyle bıraktı.
O nosso avô deixou-nos o restaurante no testamento dele.
Annemle Elise dedemin restoranını satmakta Kuzey Karolina'ya karşı koyamadılar.
Bem, a minha mãe e a Elise estão a ir para a Carolina do Norte para vender o restaurante do meu avô.
Bu aileyi bir araya getirmek için dedeme kadar ulaştım.
Sabes, fui atrás do meu avô para tentar consertar esta família.
Büyükbabam da aynısını yapmıştı ve onu akıl hastanesine koydular.
O meu avô fazia a mesma coisa e, depois, trancaram-no num hospital psiquiátrico.
Büyükbabam anlatmıştı.
O meu avô contou-me.
Pop.
Olá, avô.
Büyükbabam masumiyetin kokusunu getirdiğinizi söylüyor.
O avô disse que trazes o cheiro da inocência.
Dedemin zamanında uşak olarak gelmiş.
Ele começou a trabalhar connosco como um lacaio júnior no aniversário do meu avô.
Aynı zamanda seni sıkacak çok karmaşık bazı sebepler nedeniyle büyükbabasının ünvanının da varisi.
Também é herdeiro do título do avô dele, por razões demasiado complicadas para aborrecê-lo com elas.
Çocuklarım bana, pencereden bakan uzun, yaşlı adam kim diye sorduklarındaysa "O sizin dedeniz." diyeceğim onlara.
E quando os meus filhos me perguntarem quem é o velhote que está ali à janela, eu direi : "É o vosso avô."
- Torunlar da gelir yakında.
Em breve serei avô.
- Büyükbabasını sor, Jefferson diyecektir.
Ele responderá : Jefferson. O nome do avô dela.
Kayıtları inceledik. Büyükbabanız Sheldon Frink...
Examinámos os registos, o seu avô, Sheldon Frink...
Büyükbaban nasıl?
- Como vai o seu avô?
Luke bu senin büyükbaban Datak Tarr.
Luke... Este é o teu avô, Datak Tarr.
Lawrence Green.
Lawrence Green, avô de 63 anos.
Bir Al Fayeed olarak senden, dedemin bana bıraktığı parayı istiyorum.
Estou a pedir-te como um Al-Fayeed o dinheiro que o meu avô me deixou.
Büyükbabamın katana ve hançer koleksiyonunu görmek için Bart bize gelebilir mi?
O Bart pode vir dar uma olhadela na colecção de espadas japonesas e punhais de arremessar do meu avô?
Playstation oyunlarımı geri verebilir misin dede?
Avô, posso ter de volta os meus jogos de vídeo?
- Burada ne yapıyoruz böyle dede?
Avô, que estamos sequer a fazer aqui fora?
Mumları ben yakmak istiyorum dedeciğim!
Eu quero acender as velas, avô!
Laura ve benim büyükbabamız Yahudiydi.
O nosso avô era judeu, meu e da Laura.
- Dedem öğretmişti.
- O meu avô ensinou-me...
- Dedem için de.
E o meu avô.
Büyükbabamın liderlik için ön şartı.
O requisito do avô para a liderança.
Elbette. Bir gün bana Hoover yönetimini ve toz çanağından nasıl kurtulduğunu anlatırsın büyük baba.
Um dia, dir-me-ás como escapaste às tempestades dos anos 30, durante o governo de Hoover, avô.
Büyükbabamdan belki de.
O meu avô, talvez.
Baban iyileşirken senin deden ile kalman gerekiyor.
Por isso vais ficar com o avô enquanto o teu pai recupera.
İyi de dede, ben süremem ki!
- Avô, eu não posso conduzir!
Büyükbaba, saat 5'te evde olmalı demiştim.
Avô, eu disse-lhe para o trazer a casa às 17h!
Yok, bunu yapmam zira dedem burada yaşıyor.
Não, não o posso fazer, o meu avô mora aí.
Beni burada sakladığın için sağolasın, dede.
Obrigado por me deixares esconder aqui, avô.
Dedem! Gidip onunla konuşmalıyım.
O avô, tenho que falar com o avô.
Dede! Seni özlüyorum.
Avô, sinto mesmo a tua falta, meu.
Başka büyükanne ve büyükbabaları da var.
Têm uma avó e também um avô.
Koşun bakalım!
Um anjo avô...
- Mutlu Noeller büyükbaba!
- Feliz Natal, avô.
Büyükbabanız büyükannenizin eskiden kendi ayaklarıyla nasıl geldiğini anlattı mı?
Fizeste o que o teu avô disse quando a avó saiu novamente?
- Büyükbabam Bengt Ståhl.
- O meu avô, Bengt Ståhl.
Ben çocukken büyükbabamla iyi bir insanın ne demek olduğunu tekrar tekrar tartışırdık.
Desde que eu era criança, o meu avô e eu... tínhamos uma discussão, sobre o que significa ser uma boa pessoa.
Tobias bunlar eski dosyalar. Eski kayıtlara göre büyükbabanla Nicolas Rosén'in bağlantısı var.
Tobias... estas pastas antigas que estou a tirar do fundo do armário com arquivos do seu avô, uma delas diz respeito ao Niclas Rosén.
Sanırım babasıyla araları bozukmuş. Babasının kurduğu şirketin duvarında büyükbabasının resmi var.
Mas tenho a sensação de que há algo de errado entre eles, não apenas por ter pendurado retrato do avô na parede... é pela obra de vida do pai dele.
- Firmayı büyükbabandan ne zaman devraldın?
Quando foi que assumiu a gerência do escritório depois do seu avô?
En çok kimin üzgün olduğunu anlamak için büyükbabasıyla tartışmalıydı.
Agora está a discutir com o avô no inferno, sobre o que tem mais vergonha.
Marcus babası gibi bir domuz olduğundan bu cinayetlere sebep oldu.
O Marcus ordenou o assassinato porque, era um porco tal como o avô.
Kaynaklar ortaya çıkardı ki Başkan Bayan Pope'a bir aile yadigarını büyükannesinden kalan bir elmas yüzük vermiş.
Fontes revelaram que o Presidente deu à Sra. Pope... Uma relíquia familiar... Um anel de diamantes que aparentemente era da sua avô.
Sen öyle mi yapardın?
Essa é a tua estratégia, avô?
Büyükbabası apaçi kırması.
O seu avô é metade Apache.
Uzun zamandır kayıp olan ulu Amcam Magmar!
Saudoso tio-avô Magmar!
Ama deden, işini umumi yerde yapıyor. Çünkü deden şüpheli değil.
Já o avô faz os negócios dele em público porque o avô não é manhoso.
Ben bir suikastçıyım. Dedenden silahlar alıyorum.
Sou assassino e compro armas ao teu avô.