Aın traduction Portugais
1,043,340 traduction parallèle
Onların neyi biplediklerini merak ettim.
Pergunto-me o que eles estão a esconder.
Evet. Bilinçli bir hareketin oluşma yerini ve zamanını nanometre ve attosaniye boyutuna kadar kesin olarak bulmaya çalışıyorum.
Sim, estou a tentar descobrir o nanômetro e o attosegundo, exactamente onde e quando um evento de consciência ocorre.
Karar verme mekanizması üzerine yaptığın sinirbilimsel deneyi düşünüyordum. Fark ettim ki eğer kuantum mekaniğindeki ölçüm sorunuyla ilişkilendirebilirsek bilincin Kopenhag Yorumu'ndaki rolünün aksini ispat edebiliriz.
Estava a pensar na tua experiência de neurociência do processo decisório e percebi que se o conectarmos com o problema de medição da Mecânica Quântica podemos refutar o papel da consciência na Interpretação de Copenhague.
Eğlence anlayışın bebek bezi almak için minivanla AVM'ye gitmekse işler çığrından çıkmak üzeredir.
Se a tua ideia de diversão é andar numa carrinha e comprar fraldas, as coisas vão enlouquecer.
Eskiden annemin verdiği İncil ayetleri gibi ödüller olmasın.
E não versículos da Bíblia como a minha mãe me dava.
Yapmak istemediğin şeyleri Penny'le yapacak başka biri olduğu için mutlu olmalısın.
Fica feliz por alguém fazer o que tu não queres com a Penny.
Davetiyenin üstünde, "Eğlence için kemerlerinizi bağlayın." yazıyordu.
O convite dizia : "Aperte o cinto para a alegria."
Baksana. Eğer ölçümü, görsel korteks tarafından algılanan ilk aksiyon alma potansiyeli olarak tanımlarsak denklemin ne kadar başarılı olacağını merak ediyorum.
Espera, que taxa de sucesso teríamos se definíssemos a medida como o primeiro momento que um potencial de acção é visto pelo córtex visual?
Savaş ya da seviş tepkimizle ilişkili hormonlarımızın bilişsel süreçlerimizi geliştirmesi gayet mantıklı.
É capaz das hormonas associadas com a reacção de stress agudo afiarem os nossos processos cognitivos.
Şimdi denkleme odaklanmama yardım et. Anladın mı?
Quando eu chegar a esta equação, tu insultas-me.
Leonard yarın müsaitsen işten sonra ufak bir resepsiyonum var.
Se não estiveres ocupado amanhã, queria ir a uma festa da empresa.
Gerçekten gelmemi istediğin için mi yoksa acıdığın için mi soruyorsun?
Estás a perguntar porque me queres lá ou por piedade?
- Neden Leonard'a yarın Jiroskop üzerinde çalışacağını söyledin.
- Olá. - Por que disseste ao Leonard que ias trabalhar no giroscópio amanhã?
Bak, "yakın bir zaman içinde" diyebilirdim ama demedim çünkü "yakın bir zamanda içinde", "yakında" sözcüğünden 3 kelime daha uzun.
Podia ter dito : "num futuro muito próximo", mas não disse, porque tem três palavras a mais do que "brevemente."
Her neyse, Sheldon, ksenon akışını soğutucudan mı yoksa vakum filtresinden mi geçirelim karar veremedik.
Estamos num ponto decisivo para operar o fluxo de xenônio por um cooler ou por um filtro a vácuo.
Ksenon akışını soğutucudan geçirirsek iletim ile reaksiyona girmeden önce hemen soğur.
Se operar o fluxo de xenônio pelo cooler será arrefecido imediatamente antes que reaja com a condução.
Ayrıca, kadınların hem anne hem de tatmin edici bir kariyer sahibi olabileceğini göstererek, Halley'ye iyi örnek olacağım.
E acho que é um bom exemplo para a Halley, mostrar que as mulheres podem ser mães e ter carreiras satisfatórias.
"Tanrı seni kutsasın" diyeceğim ve senin de "Hayali bir Tanrıyı anacaksan, Thor'a ne dersin?" diyeceğin bir zaman vardı.
Antigamente eu diria : "Que Deus te abençoe." E tu dirias : "Se vais invocar uma divindade imaginária, que tal o Thor?" E eu responderia :
Sonra sen de "Haklısın!" derdin. Bu da neden artık "Tanrı seni kutsasın" demediğim hikâyesinin sonu.
E então dirias : "Touché" E isto conta a fábula da razão de não dizer mais "Que Deus te abençoe."
Sheldon, hastasın işte, yatağa dön.
Estás doente, volta para a cama.
Biraz grip ilacı ve çayın çözemeyeceği bir şey değil.
Nada que um medicamento para a gripe e um chá não resolvam.
Mikropların bana bulaşsın istemiyorum.
Não quero os teus germes à minha volta. Tu seguras a minha mão, beijas a minha boca, mas foges de uma febre de 38º C? O quê?
Göğüs pompasını denediğimi söyledin mi ona?
Contaste-lhe que usei a bomba de tirar leite?
Gizlilik anlaşmasını ihlal ettim.
Perdi a minha autorização de segurança.
Hapishanede benim gibi insanların başına ne geldiğini biliyorsunuz.
Vocês sabem o que acontece a pessoas como eu lá.
İri bir adamın özel öğretmeni olmaya zorlanacağım.
Serei forçado a ser professor de um tipo enorme.
Sakinleş. Koşuya çıktığın zaman çörek aldığını biliyorum.
Relaxa, eu sei que a tua "corrida" é para ir comer donuts.
Pekâlâ, sen kazandın.
Está bem, ganhaste, posso acabar o que estou a fazer?
Tamam bak, canını sıkan bir şey varmış gibi geliyor.
Bem, talvez eu esteja a sentir que algo está a incomodar-te.
Bak, en iyi kararın hangisi olduğunu ben de bilmiyorum.
Ouve, também não sei qual é a melhor decisão.
Herkese içki ısmarlayacak mısın yine?
Vais pagar outra rodada a todos?
Artık MasterCard'ın neden dolandırıcılık uyarısı gönderdiğini biliyoruz.
Agora sei porque a MasterCard enviou um alerta de fraude.
Herkes en iyisini yapsın.
Todos a postos!
Şimdi çoğunuzun Bayraklarla Eğlence'nin nasıl başladığını merak ettiğinize eminim.
De certeza que muitos de vocês estão a questionar-se como o "Diversão com Bandeiras" surgiu.
Size Haiti ve Lihtenştayn'ın aynı bayrağı kullandıklarını nasıl keşfettikleri anlatıyordum.
Eu estava a contar-te a história sobre como o Haiti e o Liechtenstein descobriram que tinham a mesma bandeira.
Polis der ki "Saatte 137 km hızla gittiğinizin farkında mıydınız?"
O polícia pergunta : "Sabia que estava a 130km / h?"
Howard ve Bernadette'in arasını ben yaptım zaten.
Já juntei o Howard e a Bernadette.
Zavallı bir kızın hayatını mahvetme sırası şimdi sende.
É a tua vez de arruinar a vida de uma pobre coitada.
Howard'ın annesi sabah akşam yanındaydı. Bak şimdi dünya çapında bir ana kuzusu oldu.
A mãe do Howard ficou perto dele o tempo todo e ele é o maior filhinho da mamã do mundo.
Senin büyütüldüğün gibi olmasın. Kızımız biraz daha bağımsız yetişsin.
Seria bom criar a Halley para ser mais independente do que tu.
Profil fotoğrafını mı sildin?
Apagaste a tua foto?
Sakın kapıyı çarpayım deme.
Não te atrevas a bater com a porta!
Duvarlarını ölçtün mü bari?
Chegaste a medir as paredes da casa dela?
Gerçek aşkı hakettiği saçmalığı senin başının altından çıktı.
A ideia de ele merecer o amor foi tua.
Tabii başka biri çocuğunun ayağının tabanına X işareti koymadıysa.
A menos que mais alguém tenha colocado um "X" no pé do filho.
Bakımdan aldığınız anda aradıklarının farkında mısınız?
Eles ligaram-me quando a levaram.
Veya Leonard'ın kendini alçatma gücünü kullanarak Penny'i tavlamasından farklı mı?
Ou o Leonard por suplicar para ficar com a Penny?
- Sana burada rastlamanın ihtimali nedir ki?
Qual era a probabilidade de te encontrar aqui?
Teoriye göre, eğer gerçek manada beynini yorarsan Nevrofiberler daha kalın ve glia hücreler daha parlak hale gelir.
A teoria é que se sobrecarregares o teu cérebro, as neurofibras vão tornar-se mais grossas e as células gliais mais brilhantes.
Ayrıca nişanlısı da orada olacak, o yüzden eğer sohbet tıkanırsa, onların düğününden bahsedebiliriz.
A noiva dele vai estar lá, portanto, se não tivermos assunto, falamos do casamento deles.
Uyumadığını biliyordum!
Eu sabia que não estavas a dormir.