Barı traduction Portugais
32,749 traduction parallèle
İş yerinde görüşürüz. Barış!
Vemo-nos no trabalho.
Ne hakkında? Ben çok küçükken kaldığım barınakta acil tahliye olmuştu.
Viemos para cá com uma equipa de cinco, tal como vocês.
Barış içinde geldiklerini, bizi bizden koruyacaklarını söylediler.
Dizem que vêm em paz, para nos protegerem de nós próprios.
Oğlumun Barış Gücü'ne katılacağına inanamıyorum.
Não acredito que um filho meu vai para o Corpo de Paz.
Barış Gücü'de kulağa askeri bir şey gibi geliyor.
Ao menos a "Corpo de Paz" soa a militar.
"Barış" da var ki bu babanı mutlu eder.
- E "Paz", o que faz o teu pai feliz.
Yakima'da, yemek, barınak ve tıbbi yardım bulabilirsiniz.
Comida, abrigo e ajuda médica estão disponíveis em Yakima...
Burayı barış içinde terk etmeniz için son bir şansınız var.
Têm uma última hipótese de sair daqui pacificamente.
Lockjaw'u serbest bırak ve barışçıl bir şekilde teslim ol.
Largue o Dentinho e entregue-se pacificamente!
Barı temizlemek için geç kalmıştın.
Ficaste até mais tarde para o limpar.
Onunla barış yaptım.
Fiz as pazes com ele.
- Ve futbol oyuncusuydu, ama ACL onu mahfetti, - Bu yüzden Barış Gücüne katıldı.
Jogava futebol, mas rompeu os ligamentos e... resolveu alistar-se no Corpo de Paz.
Bu geceki parti bir kutlamanın her tonunu bünyesinde barındırmalı. Hürmet dolu, acı tatlı, tempolu, neşeli, akıcı.
Esta noite deverá ser uma mistura de celebração, respeito, felicidade, tristeza, optimismo, diversão e tranquilidade.
Bobby pek de kendisiyle barışık sayılmaz.
Não anda a ajudar-se muito.
Veya sandığa giderek barışçıl bir şekilde çözebiliriz.
Ou podíamos fazê-lo pacificamente na urna de votos.
Kardeşim, okul otobüsündeki sakin, barışçıl başka bir günün tadını çıkarmaya hazırlan.
Bem, irmão, prepara-te para desfrutar de outro dia de calmaria, e comportamento pacífico no autocarro escolar.
Mini barı açıp 10 dolarlık Tobleron'lardan yeme özgürlüğü.
Liberdade para abrir o mini bar e comer Toblerones de dez dólares.
Temel ihtiyaçlar gıda, su, barınma ve radyasyondan korunma.
comida, água, abrigo e uma protecção contra a radiação.
Barınak bulmak, kubbeyi kurmak ve görevimizi tamamlamak için gerekecek kaynakları bulmak için tek umudumuz onlardı.
Eram a nossa hipótese de encontrar abrigo e os recursos necessários para instalarmos a cúpula e completarmos a missão.
Mars'ı üstesinden gelinecek bir zorluk olarak görmemek hoşuma gidiyor. İnsanları barışçıl bir şekilde bir araya getiren ve türümüze bir amaç veren bir fırsat olarak görüyorum.
Prefiro não ver Marte como um desafio que temos de superar, mas como uma oportunidade de unir as pessoas de um modo pacífico e de dar um objectivo à nossa espécie.
Tek seferde sekiz ay boyunca, çok küçük bir uzay aracında birkaç insanla birlikte hayatta kalmak ve muhtemelen onlarca yıl boyunca dünyaya dönmeyecek olma fikriyle baş edebilmek, pek çok zorluk barındırıyor.
Há muitos desafios envolvidos na sobrevivência Em uma espaçonave muito pequena com alguns outros seres humanos Durante oito meses de cada vez e então ser capaz de
Ben kendimle barıştım.
Estou em paz.
Çok gizli hassas bilgiler barındırıyor.
Há conteúdo delicado nele.
Dünya nüfusunun % 5'ine sahip küçük bir ülke dünyadaki mahkumların % 25'ini mi barındırıyor?
Um pequeno país com cinco por cento da população mundial tem 25 por cento dos detidos?
Arizona'da Amerika Cezaevleri Şirketi CCA tutuklanan göçmeleri barındırmak için federal bir sözleşme yapmış durumda.
No Arizona, a Corrections Corporation of America, ou CCA, detém os contractos federais para albergar os imigrantes ilegais.
Çoğu kişi ev hayvanlarını bile insanları barındırdığımız bu koşullarda tutmaz.
A maioria das pessoas não teria animais nas condições em que estas pessoas vivem.
Bununla nasıl barışabildiler?
Como podem ter aceitado isso?
Mike'ı dışarı çıkarmak için ne yapmam gerekirse yapacaktım... ve ben bununla barışıktım.
Mas também sabia que, se precisasse, faria o que fosse necessário para libertar o Mike.
- Dürüst olursam, mahalle barına gitmek istiyorum.
- A verdade? - Preferia ir direta a um bar.
Herhangi birinin ihtiyacı olabilecek her bilgiyi barından bir kitap.
Contém todo o conhecimento que alguém poderá precisar.
Söylesene, adamların bir katili barındırdıklarının farkındalar mı yoksa umursamıyorlar mı?
Então, diga-me... o seu pessoal está ciente que estão a dar guarida a um assassino, ou apenas não se importam?
Söylesene, adamların bir katili barındırdıklarının farkındalar mı yoksa umursamıyorlar mı?
Então, diga-me, o seu pessoal está ciente que estão a dar guarida a um assassino ou, simplesmente, não querem saber?
Süresiz olarak barındırabilir ya da haznenin içine tekrar bırakıp maddeye dönüştürür.
Pode ser mantido assim indefinidamente, ou pode ser descarregado para o interior de uma câmara e convertido em matéria.
İki kaçak barındırıyorsun. Quake olarak bilinen Nainsan ve alevleri kontrol edebilen gelişmiş bir insan.
Vocês estão a dar guarida a dois fugitivos... a não-humana conhecida como "Tremores"... e uma pessoa com poderes que consegue controlar o fogo.
- Henüz kırabilen olmadı ve oldukça güçlü bireyleri barındırmışlığı var.
- Nunca ninguém escapou... e já prendemos indivíduos muito mais fortes aí.
Bunu bir... pahalı bir barış teklifi olarak alabilirsin.
Considera isso... Muito caríssimo oferta de paz.
Sokağın karşısındaki bardayım.
Estou no bar do outro lado da rua.
İçmeye gidiyorum.
Esquece. Vou para o bar!
Kalitesiz bir bar mı?
Um bar?
O gece bara doğru eğilmiştin.
Estavas a tomar conta do bar nessa noite.
Sen bana sorular sorarken içimden beni rahat bırakmanı diliyordum. Çünkü bir bara ya da adamın birine kaçmak istiyordum.
Quando me estava a fazer perguntas, só desejei que me deixasse em paz para ir a correr a um bar ou para os braços de um homem.
Bana... Şurada beklememi söylemişti. Şu barda.
Ele disse-me para esperar ali, naquele bar.
Havuz barları kadar çok su harcıyor. Bense köpek diliyle duş alıyorum.
Ele desperdiça água como um bar aquático enquanto eu aqui me lavo com a língua de um cão.
Bu barda vakit öldürdüğünü sandığın adamlar aslında dünyayı kurtarmak için çalışan ajanlar.
Estás a ver, miúdo, parece que os tipos que pensaste que estavam a desperdiçar o tempo neste bar, eram na verdade agentes disfarçados a ajudar a salvar o mundo.
Barda şöyle derim...
Eu estaria no bar a dizer :
Gecenin dördünde bir barda adamın tekiyle konuşursunuz da hayatının boktanlığını anlatır ya?
Já estiveram num bar às 4h00, estão a conversar com um tipo e ele conta-nos como a vida dele é merdosa?
Bar sol tarafta. Lavabo sağ tarafta.
À esquerda é o bar e à direita é a casa de banho.
Hikaye bir striptiz kulübünde geçiyor.
- Fui eu que a escrevi e encenei. A ação desenrola-se num bar de strip.
- Nereden aldın vodkayı?
Onde o foi buscar? Ao bar.
Nasıl bir mal sözleşmeye erik suyu ve kepekli bar koyar.
O quê? Que tipo de dildo põe barras de cereais e sumo num contrato de arrendamento?
Peki ortağına el pençe divan gitmiş olmama rağmen sırf bir iki kepekli bar yedim diye kira kontratımı kaybedecekken neden sana yardım edeyim?
E porque te deveria ajudar? Quando eu fui até ao teu sócio de joelhos e ainda vou perder o arrendamento, porque comi algumas barras de cereais.