English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Portugais / [ B ] / Bağırın

Bağırın traduction Portugais

2,084 traduction parallèle
- Son haftalarda birkaç kez gelmişti. Hep aynı olay çılgınca bağırınıp sonra gidiyordu.
- Tinha aparecido umas vezes nas duas últimas semanas, o mesmo de sempre, montes de gritos histéricos e depois ia-se embora.
Hatırlaması zor. Yalnızca bağırınıp duruyordu.
Estava apenas, sabe, descontrolada, basicamente.
* Bağırın Rallo diye *
Dêem as boas-vindas ao Rallo
Şimdi bağırın bakalım. Bir... iki.. üç!
Está bem, vamos formar uma roda e gritar, um, dois, três!
İstediğiniz kadar bağırın, Bayan Ritchi.
Podes gritar à vontade, menina Ritchi!
Bizi duyamadığını söyledi bağırın demedi.
Ele acabou de dizer que não nos ouve, não disse para falarmos mais alto.
Silkinin ve bağırın!
Levante e grite!
Hayır, beni kovamaz çünkü en son onun ameliyathanesinde bir hava embolisi için torakotomi yaptığımda kulağımın dibinde bağırmak yerine beni cesaretlendiriyordu.
Não me despede porque da última vez que fiz uma toracotomia aberta para uma embolia, foi com ele, no bloco dele. Só que ele deu-me palavras de incentivo, não me gritou aos ouvidos.
Dışarı koşup durdurmaya çalıştım. Babamın, kardeşi hakkında yalan söylediği McBride'ı kurtardığı konusunda bağırıyordu.
Estava a berrar coisas sobre o meu pai mentir acerca do irmão dela e ter soltado o Von McBride.
Mırıldanıyor bağırıyor, kendini parmaklıklara fırlatıyor. Bunların bir manası olmalı ama.
Ele murmura, grita, atira-se contra as barras, mas há qualquer coisa ali.
Sonra Polanya'nın arkasından dolaşıp, sürpriz diye bağırırız.
Depois damos a volta por trás da Polónia e gritamos, "Surpresa!"
Hiçbirimiz, çöküşün şu anda olduğu kadar sert ve şu anda olduğu kadar süratle olabileceğini tahmin etmedik. Ama yıllardır bağırdık durduk, ve söylediğimiz herşeyin, bir bir çıktığını gördükçe, çok öfkelendik.
Nenhum de nós esperava que o colapso fosse tão severo como está a ser, ou tão rápido como está a ser, mas há anos que vimos bradando e temos assistido a tudo o que tínhamos previsto e sentimo-nos tão... revoltados!
Kirk'ün dahiyane fikirlerinden biriydi Rita ev gösterirken buzdolabının içine bağırsak koymuştu eminim o gün ev falan satamamıştır.
Essa foi a melhor de todas do Kirk! Ele pôs entranhas dentro do frigorífico de uma das casas dela abertas ao público. Sim, aposto que nesse dia ela não vendeu nenhum condomínio.
Eğer hastanın bir dostu ameliyat odasına dalar ve dur diye bağırırsa durursun.
Se o amigo do paciente entra a correr na sala de operações, a gritar, é preciso parar.
Kadın adama daha hızlı gayda çalsın diye bağırıp duruyor ama zaten adam çok hızlı çalıyora benziyor.
Ela continua a gritar, pedindo-lhe para tocar com mais força mas parece que ele está a tocar com muita força.
Neyse, işte çalıIıkların arkasındaki alandaydık. Topu arıyorduk ki bağırışı duyduk.
Estávamos nos arbustos à procura da bola e ouvimos um grito.
Bağırışların onu yine delirtmiş olmalı.
Os teus gritos devem tê-lo assustado outra vez.
Maliye Bakanlığı'nın önüne elimde bir megafonla gidip onlara piçler diye bağırırım falan demişti ama. Pek böyle bir şey değil.
Ele falou sobre talvez ir até lá com um megafone, e chamar sacanas... aos do Departamento do Tesouro, mas não assim.
Bağırışlar bittikten sonra, şansımı deneyeyim dedim. Belki kek ve kahve için hazırsınızdır.
Depois da gritaria acalmar, achei que arriscaria que podiam estar prontas para alguma tarte e café.
İşte böyle! Joe kulağımın dibinde bağırıyorsun.
Ei, Joe, estás a gritar mesmo no meu ouvido.
Sanırım onu sürekli gördükçe yani sabah kalktığınızda, akşam yattığınızda, bilirsiniz aranızda bir bağ oluşuyor.
À medida que o conhecemos, que o vemos de manhã à noite, criamos uma relação com ele.
Kazığa geçirilen adamların kokusu bağırsakları dökülen kadınların kokusu cayır cayır yanan bebeklerin kokusu kurşun yağmuruna tutulan yaşlıların kokusu bu.
O odor de homens empalados. O odor de mulheres desmembradas. O odor de crianças cremadas.
Ve biz 5, bağışlayın beni, 6 yabancı muhabir tarafından onurlandırılmış olmamız sebebiyle... Katılanların 6 gruba ayrılmasına karar verildi.
E como fomos agraciados com cinco... desculpe, com seis jornalistas estrangeiros... decidimos dividir todos por 6 grupos.
Yirmi dakika önce burada bir kadın vardı, bağırıyordu! Yanında bir çocuk vardı.
Há 20 minutos atrás, estava aqui uma mulher que estava a gritar!
Anna ve Nemo Tanrı'nın ve bu cemaatin huzurunda kutsal evlilik bağıyla bağlanıp- - Elise ve Nemo birbirlerinin rızaları ile bu kutsal yeminleri ettiler- - Jean ve Nemo ömürlerini birlikte geçirmek istemiş ve- -
Estamos aqui reunidos para celebrar a união... em matrimónio com testemunhas e amigos... de Elise e Nemo, e aqui juntos para celebrar a união de Jean e Nemo, que se ligam um ao outro declaro-os marido e mulher...
O yüzden mi her gece anneme bağırıp çağırırdın?
Era por isso que gritava com a mãe todas as noites?
Batırmayın! " Diye bağırıyordum.
"Não me apunhalem."
Genç bir kız yardım isteyip "Yangın" diye bağırıyorsa
Quando uma menina pede ajuda e grita por fogo...
Bak... hayatıma paldır küldür daldın. Ve babamla olan tek bağımı istedin.
Olha, tu apareceste na minha vida... e pediste a única ligação que tinha com o meu pai.
Araf, bağışlanabilir günahların suçluğu içinde ölmüş ya da günahlarının cezasından memnun kalmayan kişilerin bir süre günahlarının bedeli olarak ızdırap çektikleri yerin adıdır.
E onde quem morreu com culpa ou pecados mortais... ou sem ser punido por eles, fiica sofrendo por algum tempo.
Olayları ve anıları ve anekdotları ve görme zevkini ve hastane şoklarını ve cezaevlerini ve savaşları bağırıp çağırıp fısıldayıp kusarak konuşanlar.
a tagarelar a gritar a vomitar a sussurrar factos e memórias e anedotas e choques de hospitais e cadeias e guerras,
Şimdi ona en çok kim kızgındır merak ediyorum. İhaneti için karısı mı yoksa bu mütevazı bağışı için basın sekreteri mi?
Eu gostava de saber, quem está mais zangada com ele agora, a mulher dele com as suas traições... ou o seu secretário de imprensa pela sua'modesta investidura'?
Ağzını açan da bağırır zaten.
Quando falam, é só para gritar.
Endişelenmeyi bana bırakıp bağırıp çağırmadan emekli olamaz mısın?
Podes-me poupar essa lengalenga e continuar aposentado?
Bizim gibi insanların iki seçeneği vardır :.. ... bağışlama ve intikam.
Pessoas como tu e eu, só têm duas opções : perdão ou vingança.
Çılgın bir bayan, serbest kaldığın için... -.... sevinçten bağırıp çağırıyordu. - Çılgın bayan.
Uma louca entrou por aqui a gritar que... estava inocente.
Bir yerlerde yangın olduğunu bağırıp duruyordu.
Começou a gritar que havia um incêndio, algures.
Bu da demektir ki, bunu söylemekten çok mutluyuz 5000 doların tamamı askerlerin ailelerine yardım etmek üzere bu gece burada bulunan Jake'in hayır kurumuna bağışlanacak.
O que significa que temos muito gosto em poder dizer ao Jake, esta noite, que o prémio de 5 mil dólares irá para a sua angariação de fundos para ajudar famílias de soldados.
Rita'nın annesi kızını banyodaki çiçeklere bağırırken görmüş.
A mãe da Rita encontrou-a a gritar para a planta da casa de banho... a dizer coisas como : "tu és uma desgraça para a tua família"... e : " O que estás a olhar, sua... Porquê?
Ama hapşırırsam, bağırsaklarımın boşalmasından çok korkuyorum.
Mas tenho um medo terrível de que as minhas entranhas evacuem.
Az önce karının 9 yaşındaki haline mi bağırıyordun?
Estavas a gritar com a tua esposa de 9 anos?
Mızmızlanmaya devam edersen, çınarın birinde bir yarık açar seni onun budaklı bağırsaklarına tıkar ve orada on iki kış boyu ulumaya bırakırım!
E se mais murmuras fendo um carvalho e fecho-te dentro do seu tronco para uivares mais doze invernos.
Sınıfda işlediğiniz kitap ile yaşadığınız ergen problemleri her ne ise aralarında her zaman güçlü bir bağ vardır.
Os livros que lês nas aulas têm sempre uma ligação forte... Excepto o Huckleberry Finn.
Kulağın gayet iyi işitiyor, neden bağırıyorum ki?
Ouve-me bem, é escusado estar a gritar?
Meyve suyu içiyorum. Çünkü çocukların önünde sarhoş olursam karım bana bağırır diye korkuyorum.
Eu estou a beber um pacote de sumo, porque tenho medo que a minha mulher grite comigo por me embebedar à frente dos miúdos.
Şimdi, eğer hani öldürülmesi hakkında bir şey - ve ben Yapmanız eminim - Eğer bir bağırsak atış anlarsınız çirkin şekilde yapmaktır.
Agora, se sabes alguma acerca de matar... e tenho a certeza que sim... sabes que um tiro no intestino é a maneira mais feia de fazê-lo.
Gençliğinde, boş şeyler hakkında bağırıp çağırdığın için Hull'daki birçok bara giremediğini hatırlıyorum.
Lembro-me que foste expulso de um monte de bares em Hull por gritares asneiras, quando eras jovem.
Kollarını bir kız gibi sallayan, ortalarda bağırıp koşan birini buldum.
Vi ele a corre e a gritar e abanar os braços como uma criança.
Uyuşturucu bağımlısı olmadan da aynı şeyi söylememiş miydin? Ya Kimber'la evlenmeden ya da pandomimci gibi giyinip, soygun yapmadan önce? Müstakbel kocanın hesabı kabarıktır.
Não foi exactamente isso que disseste antes de te viciares em anfetaminas, casar com a Kimber, vestir-te como mímico e roubar lojas?
- Hayır, bağırmazsın.
- Não, tu não vais nada.
Sayın Başkan, bağışlayın ama Jamot, yakın çevrenizdeki en güvenilir insandır.
Sr. Presidente, o Jamot é um membro de confiança do seu círculo íntimo.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]