Bir noktada traduction Portugais
1,471 traduction parallèle
Bir noktada yaşamın gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalacaksın.
Vais ter de enfrentar a vida sozinha.
- Galiba bir noktada uzlaşmaya vardık.
Acho que chegámos a um entendimento.
Bir noktada, bu artık bitmeli.
A certa altura, deves ter pensado :
Bebeği uzlaştığımız bir noktada dünyaya getirirsek...
Mas podemos reconciliar-nos pelo bebé, por isso, podemos falar...
Ama bir noktada, işler istediğin gibi gitmezse belki de büyük bir şey seçip onun etrafında dönmek daha iyidir.
Mas se nada acontece como você quer... escolha alguém ou alguma coisa e orbite em volta deles.
Bir noktada birbirimize alışmamız lazım.
Temos de mexer com os nervos um do outro a dada altura.
Kensai, kılıcı eline aldığı andan itibaren güçlerini bir noktada toplamayı başarmış.
Mal a empunhou, sentiu potenciar a sua força.
Arabasını buraya çok yakın bir noktada bulduk.
Encontrámos o carro dele a menos de 1.6 km daqui.
Tamam. Ne olduğunu anlayana kadar, herkesin bir noktada olmasını istiyorum.
OK, até que saibamos o que está acontecendo, quero todo mundo no mesmo lugar.
Cinayeti gazetelerin baş sayfalarında, Demokratlarla, Cumhuriyetçileri bile bizlerle ortak bir noktada uzlaştırdı, hepimiz de aynı soruyu soruyoruz :
A sua morte dominou as manchetes, unindo igualmente os Democratas e os Republicanos.
- Yani bu iki belgenin bir noktada ortak özellikleri olduğunu mu düşünüyorsun?
Estás a dizer que, algures no tempo, estes dois documentos estavam ligados?
Ama bir noktada mutlaka başkasıyla yer değişiyor olmalı.
Mas eventualmente tem que haver uma troca.
Neyse, bir noktada bayıldı.
Fosse lá como fosse, a certa altura ela desmaiou.
Bir noktada herkesin bu filmi göreceğini biliyor değil mi? Bir noktada, evet.
Ele sabe que em alguma altura toda a gente o vai ver?
Bu iyi bir fikir.En azından herkesi tedavi için bir noktada toplarız.
É uma boa ideia. Ao menos todos estarão num único lugar para o tratamento.
Aşama iki, onunla kişisel bir noktada bağ kur.
Passo 2, ligar-me com ela a nível pessoal.
Böyle şeyler, bir noktada, daha iyi olacağını düşündürür.
Neste tipo de situações, pensamos que vai melhorar.
Şu an tekrardan arkadaş olabileceğimiz bir noktada mıyız?
Estamos na parte em que voltamos a ser amigos?
Bir noktada, eğlenceniz illaki bozulacak, işte bu yüzden, yemininizi etmeden önce, kendinize sormalısınız, yatağımdaki bu insan, yaşanabilecek herşeye değer mi?
A determinada altura, as coisas vão correr mal, e é por causa disso que agora, antes de se comprometerem, vão ter de perguntar a vocês mesmos, a pessoa que está junto a vocês na cama vale o esforço?
Bir noktada, eğlenceniz illaki bozulacak, işte bu yüzden, yemininizi etmeden önce, kendinize sormalısınız, yatağımdaki bu insan, yaşanabilecek herşeye değer mi?
A certa altura, vão surgir montes de problemas. É por isso que agora, antes de se comprometerem, têm de se perguntar : A pessoa deitada ao vosso lado merece esse trabalho?
Ve davanın geliştiği bir noktada, Jim, Dick Pabich Wisconsin'den şirin, politik bir genci hamisine aldı.
Jim encontrou um protegido um menino bonito de Wisconsin, Dick Pabich.
Ve bir noktada her şeyi durduruyor...
Pará-la nesta altura...
Peyton sen de bu şirketteki herkes gibi.. zeki ve yeteneklisin, ama olaya bizim taraftan bakıp, oyunu kurallarıyla oynasan... çok daha ileri bir noktada olabilirdin.
Peyton, tu és tão inteligente e talentosa como qualquer um, mas estavas muito mais à frente se aceitasses o que fazemos e jogasses o jogo.
- Hayır. Aslında bir noktada haklı.
Não, na verdade, o gajo tem razão.
Sanırım bu konuda oldukça sabırlı davrandım ama bir noktada neler olduğunu açıklayacaksın, deği mi?
Neste momento, sinto-me como se estivesse a ser uma tipa porreira com tudo isto, mas há uma altura em que me vais explicar o que estamos aqui a fazer, certo?
Mozart'ı dinleyen herkes, veya dinleyecek olanların hepsi, bir noktada buluşacak..
Todos aqueles que já ouviram Mozart, ou que o ouçam, ficam todos ligados.
İçine girdim, belirli bir noktada beni dışarı atıyor.
Eu entro, chego a um certo sítio e expulsa-me.
Tek bildiğim artık bir noktada çizgiyi çekmen gerektiği.
Só sei que precisas de estipular um limite algures.
Gerçekler tek bir noktada yoğunlaşıyor.
- Os factos só apontam numa direcção.
Bu arada, şu köşedeki noktada, bir serseriyi dövmüştüm.
A propósito, exactamente aqui neste canto, esfaqueei um vagabundo.
Neredeyse bir saat boyunca aynı noktada kaldığını görünce, ters bir şeyler olabileceğini düşündüm.
O sinal esteve mais de uma hora no mesmo sitio. Imaginei que algo estava errado.
Ama o noktada, tereddüt etmedim değil. Ya bir kenardan düşerse diye endişelenmiştim.
Mas nessa altura ainda achava que ele poderia cair da borda...
Tek bir ufak noktada.
Um pequeno ponto.
Bu bir hataydı. Bu noktada, Sean Donnelly okula geri dönme fikrinden nefret ediyordu.
"Se soubesse que alguém me vinha ajudar, fugia logo."
Tam bu noktada, Quagmire devreye girecek ve uçağı güvenli bir şekilde indirecek. Ve bir kahraman olacak.
Aí, o Quagmire é forçado a intervir e aterrar... o avião em segurança, fazendo dele um herói.
Bu noktada Angelina Jolie gibiyim, eve dönerken bir bebek bulmalıyım.
Sou tão Angelina Jolie agora que não me surpreenderia adoptar um bebé.
Joseph K.'nın ensesinde ve aynı noktada derin bir kurşun yarası oluştu.
Uma ferida profunda e similar apareceu pescoço do Joseph K, no mesmo sitio.
Yavaş, durun bir dakika. İşler bu noktada iyice karışıyor, tamam mı?
É onde isso fica um pouco mais complicado, está bem?
Suçun ilk işlendiği noktada birbirinin üstüne gelmiş bir sürü ayak izi vardı.
Muitas das pegadas na cena primária estavam sobrepostas, talvez uma luta.
Burrows ve Scofield, on dakikadan az bir süredir dışarıdalar. Yani, şu noktada her saniye mühim.
O Burrows e o Scofield fugiram há menos de 10 minutos, o que significa que cada segundo conta.
En azından şüpheliler arasında olmalı. Şu noktada bir sürü şüphelimiz var.
Neste momento, Sr. Dowd, temos muitos suspeitos.
Kaç kez, tam bu noktada durup, bana bir şeyler söylemeni bekledim. Ve sen bunu şimdi mi yapıyorsun?
Fiquei à espera tantas vezes, para que dissesses qualquer coisa, e tu decides fazê-lo agora?
Hayır efendim, bu noktada herhangi bir tahmin tutarsız olacaktır.
Por agora, quaisquer estimativas são prematuras.
Orası özel bir yerdi, çünkü... Earl Jr.'a hamile kaldığımda tam o noktada duruyordum.
Era um lugar especial porque foi naquele local exacto que eu estava quando o Earl Jr. foi concebido.
Bu noktada aklıma bir soru daha geliyor. Onu yönetime geçirdiğimizde, bize sadık mı kalır yoksa bizi Çinlilere mi satar?
A questão é se na altura certa ele fica do nosso lado, ou vende-nos aos chineses?
Bu noktada bu sadece akademik bir ayrım doktor.
Agora não passa de uma distinção académica.
Acele etme. Bu noktada yapabileceğimiz bir şey yok.
Não há pressa, não devemos poder fazer nada agora.
Bu noktada söyleyecek bir şey yok.
Muito bem.
Bu noktada başka bir şey bulmamız gerekir.
Nesta altura, quero tentar tudo.
Bize bak.Sen ve C.C. orta noktada buluşuyorsunuz ben sonra bir daire bakmaya gideceğim.
Olhe para nós. Vai encontrar-se com a CC a meio caminho e vou ver um apartamento mais tarde...
Hangi noktada tanıyamayacağımız bir ülke haline gelecek?
Qual o sentido de ser um país se nem, ao menos, o reconhecemos?