English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Portugais / [ B ] / Brew

Brew traduction Portugais

70 traduction parallèle
Brew, işi bırakıp bunların geldiği yeri kazmaya başlar mıydın?
Brew, será que podes fechar e começar a cavar na base disto?
Ambition and romance is a poisonous brew..... and I mean to distil the one from the other.
Ambição e romance é uma mistura venenosa... e o que quero dizer é que tens de destilar uma coisa da outra.
Tatlım, Beef and Brew'dan sadece on dakika izin alabildim. - Yani acele etmeliyim. - Evet.
O Beef and Brew só me deu 10 minutos, por isso tenho de me apressar.
Karen, Steak ve Brew bile telefonda bana bozuk çaldı.
Karen, até no Steak Brew me cuspiram pelo telefone.
* Yiğitlerin birası bizim biradır
But the only brew for the brave and true
- Ev yapımı brew ister misin?
- Queres cerveja caseira?
Her zamankinden değil, özel bir harman bu...
It's not your ordinary, it's a special brew
Evet Adamlarından bazıları "Black Brew" nin dışında.
Onde? Alguns homens seus acabam de ir ao quarto negro.
"Black Brew" nerede?
- O quarto negro? Onde fica isso?
- Madem ondaydı, neden kullanmadı?
Se ele a tinha, porque é que não a fabricou ( Brew )?
Brew Yurdu, bir açık oturumunu senin blog'una ayırmış, biliyor muydun?
Sabias que no Brew House dedicam uma noite a ler em voz alta o teu blog?
Ben de çok fonksiyonlu bir kahve makinesi aldım.
Comprei uma máquina de café Grind and Brew.
Casey Roman, Bazza Brew Kahve Sizi tanıdığımı biliyordum ama, dinleyin lobi, bir bayanla kavga etmek için pek de iyi bir yer değil anlıyorsunuz değil mi?
- Casey Roman, do Café Bazza Brew, sabia que o conhecia, mas ouça, o átrio do hotel não é o lugar para discutir com a sua mulher.
Diana bana Java Brew'de yeni bir işe başladığını söyledi. Ve sanırım bir de sen taşınınca yepyeni kızım büyümüş gibi geliyor. - Biliyorum.
A Diana disse-me que ias arranjar um emprego no Java Brew e suponho que entre isso e saíres cá de casa é como se a minha nova filha estivesse a crescer.
- Kafede.
No "Brew".
Yukarıdaki kendi yerimi alarak iğrenç ailemden kaçabildiğimi düşünüyordum. Doğru.
Pensei que arranjando uma casa por cima do Brew, podia escapar à minha família disfuncional.
Sabahki davranışlarım için özür dilemek istedim.
Quero pedir desculpa pela maneira como me comportei no The Brew.
Seni ızgaracıda gördüğümde Maya ile ilgili konuşmalarını duydum. Onunla iletişime geçmiş gibi hissettim.
Quando te encontrei no "The Brew", ouvir-te falar sobre a Maya, fez-me sentir muito ligado a ela.
Seni görmüştüm ama döndüğünü bilmiyordum.
Vi-te no "Brew" e não sabia que tinhas voltado.
Kafeyi sabah bu kadar erken açman için seni nasıl ikna ettiler?
Como é que te convenceram a abrir o "The Brew" esta manhã?
Dinleyin, bugünlük dedikoduya katılamayacağım çünkü okumam gereken birçok kitap var. Edebiyat için. Öğle yemeğinde görüşürüz.
Ouçam, hoje vou passar o The Brew porque tenho muito que estudar para Português, por isso vemo-nos ao almoço.
Um, eğer buluşmaya gidiyorsan, sana katılabilir miyim?
Se ainda vais ao The Brew posso ir contigo?
Brew'da çalıştığını zannediyordum.
Pensei que ela trabalhava no "The Brew".
Bu sabah Brew'da sana dik dik baktığını gördüm ve şimdi de bu.
Esta manhã, vi-a a olhar para ti no "The Brew" e agora isto...
Kafede seni bekliyordum.
Estava à tua espera no "The Brew".
Mozarella çubuklarından sipariş edebiliriz. Onları çok seviyor.
Podemos encomendar os palitos de mozzarella do "The Brew".
Hayır. Olay gerçekleştiği zaman kafedeydim ama hiçbir şey görmedim.
Estava no "The Brew" quando aconteceu, mas não vi nada.
Ayrıca olay gerçekleştiğinde, Connor'ın arabası kafedeydi...
E o carro do Connor estava no "The Brew" quando isso aconteceu.
Geçerken bir bardak içebiliriz.
Podemos passar no "The Brew" a caminho.
Bugün kafede acayip garip karşılaştık.
Tivemos um encontro estranhíssimo hoje no "The Brew".
Kafeye uğradım ama yoktun.
Quando fui ao "The Brew" e não estavas lá.
Bir ara kafeye uğra. Kapuçino makinesiyle yüzümü eriten A'yı izlersin.
Passa pelo "Brew" mais logo e verás "A" programar a máquina do café para me derreter a cara.
Dün kafede, Shana'nın Ali'yle konuştuğuna eminim.
Ontem à noite, no "Brew", a Shana estava a falar com a Ali.
Shana'yla kafede buluşacaktık ama gelmedi.
Era suposto a Shana encontrar-se comigo no "Brew", mas não apareceu.
Bana Brew'den kahve ister miyim diye sordu ve gitti ardından oraya döndüğümde yoktu.
Pediu-me para ir ao "Brew" buscar café e quando voltei, tinha desaparecido.
Sudsley Doğru-Maya!
Sudsley Brew-Right!
Kürsüye Sudsley Doğru-Maya'yı çağırıyorum!
A acusação chama Sudsley Brew-Right!
Buz gibi bir brew geliyor.
Há uma cerveja para ti aqui.
Birkaç Craft Brew çeşidi, Siyah Bira, IPA, kış buğdaylı var.
Temos Craft Brews, a Stout, IPA, Winter Wheat.
Birinin ağzını tutamayıp yaydıklarını bilmeli.
Ele precisa de saber o que se passou no The Brew.
Kafede Hanna ve Sydney'in çevresinde kim vardı bilmiyoruz.
Não sabemos quem é que estava no The Brew com a Hanna e a Sydney.
Sandviç almaya kafeye gitmiştim biraz fazla cana yakın davrandı, tamam mı?
Fui ao The Brew comprar uma sandes e ele foi demasiado amigável.
- Aynen. Kafede hala çalışıyor musun?
Ainda trabalhas no The Brew?
Nişandan bir şey olmadıkça yerim.
Como qualquer coisa que não seja do The Brew.
Mortimer Brew...
- Mortimer B...
Ellerinde biraz pudra.
Vamos encontrar-nos no Bowl and Brew para nos acalmarmos.
Beef and Brew'da indirimim var.
Almoçamos?
Bölüm "Garip İçki"
- S03E08 - Strange Brew -
Onu da sipariş edemeyiz.
O "The Brew" não lhe pode entregar a única coisa que ela quer... a mãe.
Brew'deydim.
No "Brew".
- Kafeden uzak duruyorum.
- A evitar o The Brew.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]