Davran traduction Portugais
30,752 traduction parallèle
Çünkü son zamanlarda çok tuhaf davranıyorsun.
Porque estás muito estranho.
Bu yüzden öyle garip davranıyordun, beni babamla barıştırmaya çalıştın yemeğe gelmemiz için bize yalan söyledin...
É por isso que tens agido de maneira tão estranha, a tentar aproximar-me do meu pai, a inventar um jantar connosco.
- Titiz davranıyorum. Öyle mi?
- Estou a ser minucioso.
Birkaç kötü davranış sergilemiş.
Tem várias acusações de conduta desordeira.
Davranış biçimlerini de test edecek mi?
Isso vai testar as atitudes deles?
- O zaman neden tuhaf davranıyorsunuz?
Então porque é que estão tão estranhos?
- Ben mi? - İkimize de aynı şekilde davranıyorlar, değil mi?
- Tratam-nos do mesmo modo, não é?
Casusluk, adam öldürme, uygunsuz davranış.
- Só as acusações. Espionagem, assassínio, conduta imprópria.
Oliver ile artık öyle bir ilişkimiz yok ve haklısın, garip davranıyorum ve onun sürekli takımda olması ise bana ne yaptığımı hatırlatıyor.
Não, eu e ele já não temos esse tipo de relação. E tu tens razão, fico estranha porque tê-lo na equipa é uma lembrança do que fiz.
Aslına bakılırsa uygunsuz davranış nedeniyle atıldım.
Na verdade, fui expulso.
Anatoly, eğer Bratva yeni üyelerine böyle davranıyorsa düşmanlarına neler yapar görmek istemiyorum.
Anatoly, se a Bratva trata os novatos assim, odiava ver como é que tratam os inimigos.
Davranışlarını karşılayacak kelime genelde bu olmaz.
Não combina com o comportamento dele.
Kardeş oldun ama hala dünyanın tüm ağırlığını tek başına omuzlarında taşıyormuşsun gibi davranıyorsun.
Tornaste-te um irmão, mas pareces carregar o peso do mundo inteiro nas costas, sozinho.
Bence kendine biraz sert davranıyorsun. Bu da biraz rahatsız edici çünkü bu genelde benim ve Felicity'nin işidir.
Acho que estás a ser duro contigo mesmo, o que é irritante porque geralmente é o meu trabalho e o da Felicity.
Suçlu gibi davranıyor olmamın muhtemelen ilişkimiz için iyi olmayacağını düşündüm.
Eu sei que agir como uma criminosa não é bom para nosso relacionamento.
- Çok tuhaf davranıyorsun.
Estás a agir estranhamente.
Korumacı davranıyor sadece.
Ela só está a ser protectora.
Bazen fazla dramatik davranıp abartıyorum.
Às vezes, exagero um bocado.
Çok paranoyakça davranıyordu.
- Ele estava paranóico.
Güzel davranın... iç mekan ses tonu lütfen.
- sem gritar.
Fakat sanki cinlere inanırmış gibi davranıyorsunuz.
Mas age como se acreditasse em génios.
Özür dilerdim, Fakat onun davranışı şu anda senin en az endişelenmen gereken konu.
Eu pedia desculpas, mas a atitude dele é o menor dos seus problemas.
Normal davran Raymond.
- 21 MINUTOS ANTES - Age natural, Raymond.
Neden dışarıdaymış gibi davranıyorsun?
Porque é que estás a fingir que estás ao ar livre? Tu odeias isso.
- Sağ ol. Neden bana kötü davranıyorsun?
Porque é que és tão má comigo?
Yetişkin gibi davranıp her şeye rağmen devam edeceğim.
Então vou agir como adulta e superar isso.
- Bu yatırımcı davranışlarını ölçen bir iktisat teorisi.
É uma hipótese económica de medir o comportamento.
Onu tamamen kaybettiğin bir sonuçtan o kadar korkuyorsun ki arkana yaslanıp tüm bu Tim olayı seni hiç rahatsız etmiyormuş gibi davranıyorsun ama tahmin et ne oldu... onu tamamen kaybedeceksin.
Temes tanto o resultado de que a vais perder, por isso afastas-te e finges que o Tim não te incomoda mas adivinha, vais perdê-la.
Erkek arkadaşım tam bir pislik gibi davranıyor.
O meu namorado está a ser um parvalhão.
Dinle Geçen gece toplantıdan sonraki davranış şeklimden dolayı... -... kötü hissediyorum.
Ouve, estou a sentir-me mal pelo modo que agi naquele dia depois da reunião.
Haftalardır gizemli davranıyorsun.
Há semanas que andas a agir de forma misteriosa.
Ona yakın olanlar, davranışlarını taklit etmekten daima kaçınmalı.
Os que lhe são próximos devem ter em atenção de não o seguir.
Ve bu, son zamanlardaki ilk tahmin edilemez davranışı değil.
E não é a primeira vez que ele é imprevisível.
Ateşkes kabul etmek en doğru davranış olabilir.
Aceitar as tréguas pode ser a nossa melhor opção.
Dikkatsizce davranıp Kıyamet'i getirirsek para neye yarayacak?
Que bem fará o dinheiro se causarmos o Armageddon?
Kıdemli Başçavuşum mütevazi davranıyor.
O Sargento-Chefe está a ser modesto.
Davranışları son zamanlarda, epey gösterişli hâle geldi.
- Não faria? O comportamento dele tem sido menos que exemplar, ultimamente.
Susan Harper'i bu türden davranışlara mı bulaştırdınız?
É esse o o tipo de conduta em que você envolveu a Susan Harper?
Aceleci davranırsanız yanlış teşhis koyma riskiniz artar.
Se nos precipitamos, arriscamos fazer um diagnóstico errado.
Bir şekilde bunu kabul etmişim gibi davranıyorsun.
Em alguma ocasião me ouviste concordar com isto?
Çok mu aceleci davranıyorum?
- Eu precipitei-me?
Çok hoş bir davranış değil mi?
Não foi gentil?
Hiçbir şeyi kabul etmiyorlar. Çok mantıksız davranıyorlar.
Elas recusam tudo, porque estão a ser irracionais.
Çok aceleci davranıyorsunuz.
Bolas. Vocês andam depressa.
Çok mu aceleci davranıyoruz?
Achas que estamos a avançar muito depressa?
Üstelik haklıyım. Olayları abarttığından beri daha da sabırlı davranıyorum.
E estou com a razão, o que me torna ainda mais paciente, já que ela é que está a exagerar.
Fakat seni rezil edeceğime eminim. Aptal gibi davranıp ön sıradan adını haykırabilirim.
Mas, sabes, provavelmente, embaraçava-te a fazer figurinhas, sabes, a gritar o teu nome na primeira fila.
- Şimdi öyle diyorsun ama beni aptal gibi davranırken görmedin hiç.
- Não, tu achas que estás. Tu não me viste a fazer figurinhas.
Kendi seçimlerini yaptığını sanıyorsun. Gerçekten sana ait olmayan davranışlarla bir hayat kurmaya çalışıyorsun.
Achas que estás a fazer essas escolhas todas, e a construir uma vida quando, na verdade, nada disto é realmente teu.
Oldukça asil bir davranış.
É muito nobre.
Olmadığı gibi davranan biriyle değil. - Olmadığım gibi mi davranıyorum?
Então, eu sou um robô?