Doldu traduction Portugais
2,895 traduction parallèle
Tamamen doldu.
Já está cheio.
Tamamen doldu.
Foste-me infiel, por isso, também te fui infiel.
Zaman doldu, Botwin.
- Não vou... - Está na hora, Botwin.
Zaman doldu, derdim.
Diria que acabou o tempo.
Kafam oldukça doldu.
Estou bastante ocupado.
Tüyo kâğıtlarının süresi doldu. Ama şimdiki pozisyonlarımız... Bu kişiye özel bilgidir.
As folhas de previsões expiraram mas as nossas posições atuais são informação confidencial.
Pekâlâ, vakit doldu müdür.
Bom, acabou o tempo, doutor.
Sanırım süremiz doldu.
Acho que a oportunidade passou.
Her tarafı çöp ve ıvız zıvırla doldu.
Tinha porcaria e terra por tudo que era lado.
Çünkü, ben daha fazla "The View" bölümü kaydedemiyorum. Çünkü, benim DVR "The View" bölümleriyle doldu. Ben de burada kaydettim.
Não posso gravar em casa, porque o gravador está cheio, portanto, tive de gravar cá.
Buzlar azalırken ve yeni bir Kuzey yarım küre şekillenirken buzullar dev oluklar açtılar, bunlar suyla doldu, ve Kuzey Amerika'nın büyük göllerini oluşturdular
À medida que o gelo recua e revela um novo hemisfério norte, os glaciares cavaram enormes depressões, e que agora são cheios de água, para se tornarem nos grandes lagos norte americanos.
24 saatin doldu.
As tuas 24 horas acabaram.
Evet ama zamanı doldu değil mi?
Sim, mas o mandato dele acabou. Não é?
Zaman doldu.
- O tempo está a acabar.
Tamamdır millet, zaman doldu.
Pessoal, o tempo acabou.
İki dakikam doldu.
Os meus dois minutos acabaram.
Anlaşma vakti doldu.
A altura para negociar acabou.
Daha çok yılana. Peki, iyi deneme ama, 2 saatimiz doldu.
Pois, boa tentativa, mas as duas horas terminaram.
Vakit doldu.
Acabou o tempo.
Hem de bugün yapacaksın çünkü zamanın doldu.
E irás o fazer hoje, porque o teu tempo está no fim.
Ve Lucas bana gelip seni okulda görmüş olabileceğini söylediğinde kalbim sevinçle doldu.
E quando o Lucas disse achar, que te viu na escola, o meu coração ficou tão feliz.
Olduğuna eminim ama ne yazık ki süremiz doldu ve eminim siz de birbirinizin pipisini çekmekle çok meşgulsünüzdür. - Ne?
Tenho a certeza que sim, mas estamos a ficar sem tempo e vocês devem ter um dia muito aterefado, a tirar fotos das suas salsichas.
Zaman doldu, Nikita.
Acabou o tempo, Nikita.
Tamamdır, zaman doldu.
Vamos ver o que fizeram.
- Galiba yarım saatiniz doldu.
- Parece que a meia hora terminou.
Vaktimiz doldu.
O nosso tempo acabou.
O bir dakikamız doldu.
O nosso minuto acabou.
Salon doldu, ama iptal edeceğiz.
Uma casa cheia e temos de cancelar!
Yedikleri minik planktonlar artan sıcaklıkla enerji doldu ve eriyen deniz buzulundan akan nehirlerin getirdiği gıdalarla beslendi.
O minúsculo plâncton que comem foi estimulado pelo calor crescente do sol e fertilizado pelos nutrientes trazidos por grandes rios e soltos pelo derretimento do gelo marinho.
Bay Elliot'un kullanım süresi doldu, onun da işlevi kalmadığına emin olun.
O Sr. Elliot esgotou a sua utilidade. Certifica-te que ele fica inoperacional.
Clay'in zamanı doldu, evlat.
O Clay tem que partir, filho.
- Çalışma sözleşmenin süresi doldu.
O seu contracto de trabalho expirou
Ve tesadüfe bakın ki Paris suyla doldu Ve şimdi sokakları hemen kurutmayacağız Su bizim silahımız!
E a coincidência de Paris alagada ele não se movimenta bem por ruas secas.
Artık gidiyorum, vaktim doldu.
Agora tenho de ir, o tempo acabou.
Oğlum, İstiridye Bar bir aylığına tamamen doldu.
Meu, o Clam Bar. Cheio para um mês inteiro.
O günden beri her stadyum doldu her koltuk satıldı.
Eu vendo bem. Todos os lugares em todos os estádios onde toco.
Vakit doldu.
Tempo.
Vakit doldu dedim.
Eu disse "tempo".
- Süreniz doldu efendim.
Acabou o tempo.
Zaman doldu.
Chegou a hora.
Gözlerim doldu ancak...
Estou a jorrar aqui, mas...
Zaman doldu, Sipho.
É a hora, Sipho.
Başkasını bulmaya çalıştım, ama zaman doldu.
Eu tentei encontrar outra pessoa, mas o tempo acabou.
5 dakika hemen doldu, ha?
Já acabou os 5 minutos, não?
Süre doldu.
Acabou-se o tempo.
Zamanın doldu.
O seu tempo acabou.
İki günün doldu.
O teu prazo acabou.
Üç dakika doldu.
Passaram três minutos.
Clay'in vakti doldu, evlat.
O Clay tem que partir, filho.
Zaman doldu, Mason!
Acabou o tempo, Mason!
Süre doldu.
Acabou o tempo.