Esasında traduction Portugais
631 traduction parallèle
Daha bugün tanıştık esasında.
Sabe, nós nos conhecemos hoje.
Bu teşhisi koymamın nedeni esasında alkol değil, bir tavşan nedeniyle öylesine sinirlendi ki, Harvey,... evet, sanırım, adı Harvey dedi.
O alcoolismo dela não é a base do meu diagnóstico, mas como ela falou acerca do coelho branco, Harvey, sim, acho que se chamava Harvey.
Sadece bir kaç ufak yavru. Esasında hava almak için geldik.
Que chegue para fritar, queríamos era apanhar ar.
Unutmayın, bu cinayet suçlamasıyla ilgisi hariç..... sanığın Madam Grandfort'la ilişkisi hakkındaki görüşleriniz esasında..... sanığı yargılamanız söz konusu olamaz.
Lembrem-se também de que não estão a julgar o arguido com base na opinião que têm sobre a relacão dele com a Sra. Grandfort, excepto no que diz respeito à acusação de homicídio.
Çünkü esasında benim görmek istediğim oydu.
Porque era com ela que queria falar, principalmente.
Onun evinde kalıyor esasında.
Está hospedada em sua casa.
Müşterilerimizin her biri esasında özel hatta sahip olmalı.
Todos os nossos clientes vão receber uma linha privada.
Evet, esasında çok da karmaşık değil.
Sim, não é muito complicado, na verdade.
Ama esasında ne hissettiğini biliyorsun.
Mas sabe como ele se sente.
Böyle bir çocuk esasında iyi çatı aktarırdı.
Um miúdo escanzelado como ele dá um bom limpa-chaminés!
Ama esasında insanlarla tanışan bizleriz iyi, samimi insanlarla.
somos nós que fazemos contato. Sabemos que é gente boa e sincera.
Esasında çağımız modern toplumunun, Roma'nın önemli ve bitmek bilmeyen sorunlarıyla karşılaştığında vereceği tepkiyi merak ediyoruz.
- Queríamos falar consigo. - O que quer? Perguntar-lhe se este filme mostrará Roma de um ponto de vista objectivo, referindo os problemas dramáticos que resultam da sociedade actual.
Esasında bunun en güçlünün hayatta kaldığı bir olay olarak hissediyordum.
Senti que estava em causa a sobrevivência dos mais fortes.
Esasında beni orada görmek onlar için oldukça büyük bir şeydi çünkü o kadar badire atlatıp onları görmek için seyahat etmem evlerinde pek de uzakta olmadıklarını düşünmelerini sağlıyordu.
Só o facto de me verem ali foi muito importante para eles, por me ter dado ao trabalho de ir até tão longe só para os ver. Isso fê-los sentir que não estavam muito longe de casa.
Hal Philip Walker esasında gizemli bir adam.
Hal Phillip Walker é, de certo modo, um homem misterioso.
Esasında sana bir saat boyunca federal daireler çizdirdiler, yani.
Basicamente, deram-lhe a volta durante uma hora?
Esasında bana bu işe karışmamamı söylediler.
Basicamente, disseram-me para não me meter.
Ben esasında Dana ile konuşmak istiyorum.
O que eu queria mesmo fazer era falar com a Dana.
Esasında... niye onun için yeni bir kilise yapmayalım?
Na verdade... porque não construir uma igreja nova?
Esasında onu bir pusula ile değiştirecektim ama insan nasılsa hep yanlış yöne gidiyor.
Queria substitui-lo por uma bússula mágnetica mas normalmente acabo por ir na direcção errada.
Esasında çok normal.
Isso é perfeitamente normal.
Bir sürü madalyan olabilir, ama esasında sahtekarın birisin.
Cheio de medalhas, mas Iá no fundo estás cheio de merda!
Cleveland'a, esasında.
Para Cleveland, por acaso.
Beni şahsen vurmadı, esasında.
Não foi ela que atirou, em si.
- Sayın Hakim, bunlar, 6 Eylül'e ait Gitmo'daki telefon kayıtları ve Santiago'nun dokuz ay içinde yazmış olduğu 14 tane mektup naklinin yapılmasını rica eden, esasında, yalvaran.
Esta é a lista das ligações de GITMO em 6 de Setembro... e estas são as 14 cartas que o Santiago escreveu em 9 meses... a pedir, a implorar uma transferência!
Gerçeği istemezsin. Çünkü esasında partilerden bahsetmezsin. Bu duvarın yanında bana muhtaçsınız!
Você não quer a verdade, porque um lado seu, que você esconde... quer que eu vigie aquele muro, precisa que eu vigie aquele muro!
Esasında, tam olarak bir kabus değil.
Bem, não é um pesadelo...
Esasında, benimle gelmen daha iyi olacak.
Não querida, é melhor que tu venhas até mim.
Üretimimiz, esasında insan iç çamaşırı içindir.
A nossa linha é basicamente lingerie para os seres humanos.
- Esasında hiç aç değildim.
- Não, não tinha fome.
Esasında ailemin bir terapist tanıdığı var. Denemek için onunla birkaç kez görüşmemi istiyorlar.
Os meus pais têm um amigo que é terapeuta... e gostavam que eu tivesse umas sessões com ele.
Aslında esas gayem ; vericimin, şifrelerimizi kıran Almanlar tarafından bize karşı kullandıkları konusunda üstlerimi uyarmaktı.
Mas, sobretudo, alertar os meus chefes que a estação de rádio a meu cargo beneficiava os alemães, que se apoderaram do código.
Subaylar yataklarının başında esas duruşta dursun.
Cada oficial vai ficar aos pés da cama em sentido.
Bu soruşturmanın esas öznesi tecrit altında tutuluyor.
O verdadeiro sujeito desta investigação está fechado, em isolamento.
Esas farkına vardığımız şey ise Jext ve Telez Uvalarında Omlar yüzünden büyük hasarlar oluşmasıdır.
O que realmente podemos observar é o dano considerável causado pelos Oms nos Uvas de Jext e Telez.
"Nakit hesaplarında, taşeron firmalara ve dağıtıcılara ödenen ücret düşüldükten sonraki net kâr esas alınacaktır."
"O lucro bruto deverá consistir de todos os fundos das receitas das sub-licenciadas, e não meramente a quantia líquida remetida, depois do pagamento ao licenciador ou ao distribuidor."
Aynen, bunu yaptığında esas akordu yapmış olursun.
Precisamente. Aí, teremos o acorde perfeito.
Hayatında her şey yolunda gidiyorsa istediğin her şeye sahipsen, bu durumuna esas akort denir.
- É quando tudo se conjuga. Quando temos tudo o que queremos.
Ben ise, kaportanın altında ne olduğunu bilmeyi severim ama beni esas ilgilendiren şey aracı sürmek!
Eu gosto de saber o quê está debaixo capot, mas o gosto é de guiar!
Maalesef bu sefer esas görev olarak Bakanlık harcamalarında bir kısmaya gitmeyi planlıyor.
Temo que ele começe a ver isto como a sua grande empreitada.
Ama Nathan'ın kitabın hakkında söylediklerinin... esas düşünceleri olmadığını biliyorum.
Mas quero que saiba que o Nathan... nao quis dizer o que disse sobre o seu livro.
- Esasında, var.
- Por acaso, até tenho.
Esas ince çizgi ne biliyor musun? Kıyafetin. Cher'in son hali ile Howard Keel'in ilk hali arasında ince bir çizgide.
Há uma ténue diferença na tua roupa... entre a Cher e o Howard Keel.
Zehirli şeriyi esas içmesi gereken, asıl öldürülmek istenen, Lady Muriel'in aslında kayıp oğlu ve dolayısıyla da tek varisi olan,
A pessoa que devia ter bebido o xerez envenenado, a pessoa a quem ele se destinava, era o filho desaparecido que vinha herdar a fortuna da Lady Muriel.
Bu ego ya da kibir değil. Ama Dr Soong beni yarattığında, bana evrenin esasını da ekledi.
Isto não é ego ou vaidade, mas quando o Dr. Soong me criou, ele acrescentou a essência do universo.
Esas sorun, kanında biraz Mississippi bacak köpeği var.
O único problema é, ele tem um pouco de cão de caça do Mississippi.
Savunma makamı tüm 22 tanığın vereceği ifadenin esas itibariyle Onbaşı Hammaker'ınki gibi olacağını kabul etmek istiyor eğer iddia makamı onlardan hiçbirinin 6 Eylül günü 16 : 20'de Dawson ve Downey'nin odasında olmadığını kabul etmek isterse.
A defesa aceita que todos dirão o mesmo que Hammaker... se o governo aceitar que nenhum deles... estava no quarto do Dawson e Downey às 16 : 20 daquele dia.
Biliyorsun, Downey'ye göre bu Kendrick tarafından verilmiş bir emirdi. Esas kaynaktan duymamış olması sorun değil. İkisi arasında ayırım yapmaz.
No que diz respeito ao Downey, a ordem viera do Kendrick... ele não faz a distinção entre o Kendrick e o Dawson.
Esas olay bugün harika vakit geçirmemiz, ve bunu sürekli kılmak için... küçük bahisimiz hakkında annene birşey söylemeyelim, tamam mı?
A questão é que, nós nos divertimos bastante hoje. E para manter-mos isso... Não vamos contar à tua mãe sobre a nossa pequena aposta, ok?
Esasında benim kız kardeşim yok.
Vou dizer-lhe uma coisa, Capitão, nunca tive irmã, está a ouvir?
Simon bana işin esasını anlattığında neredeyse kendimi Brooklyn köprüsünden atacaktım.
Quando o Simon me contou a história senti vontade de saltar da ponte de Brooklyn.