Faze traduction Portugais
936 traduction parallèle
Sonuna kadar gitmek istiyorum ama bunu takım hâlinde yapmak istiyorum Neeko'nun yaptığı gibi. - Sana bir şey söyleyeyim mi?
Eu quero chegar ao fim, mas quero fazé-lo em equipa, tipo como o Neeko está a fazer, estás a ver?
Şantaj yapmak için büyük bir şans.
Mas eu não poderia faze-lo.
Böylece bitti, Gussie.
Esta é a forma de faze-las, Gussie.
Yumruk, tekme ya da silah, hiç farketmez.
Posso faze-lo com os punhos e os pes, Mas com um revólver...
- Burada ne arıyorsun?
- Que estás a faze aqui?
Hiç aklıma gelmemişti bir gün gidebileceğin.
Nunca pensei que poderia faze-lo.
Gel, ey gece! Bağla gözlerini yumuşak yürekli gündüzün. Görünmez kanlı ellerinel yırt at uykularımı kaçıran varlığın kader yazgısını.
Vem, noite ofuscante... vendar o terno olhar desse piedoso dia... e, com tua sangrenta e invisível mão, cancela e faze em pedaços... o grande compromisso que me mantém pálido!
- O olmadan yapamazsın ama.
- Não poderia faze-lo sem ela.
Daha önce kürtaj yaptıysan yine yapabilirdin.
Se fizeste um aborto antes, podes faze-lo outra vez. É tão desagradável.
Insanlari idare etmeyi, mutlu etmeyi biliyorsun.
Sabes como lidar com as pessoas e faze-las estar bem.
NasiI yapacagini bilmiyorum ama bir ºekilde yapacaksin.
Nao sei como o vais fazer, mas vais faze-lo de alguma maneira.
- Yapmaliyim. Fay Dutcher'in Vird kardeºleri vurdugu gibi... onun Hugh Clagg'i vurdugu gibi onu vurmaliyim.
- Devia faze-lo, como o Fay Dutcher matou os Vird... e ele matou o Hugh Clagg, sem hipoteses.
ona, Lottie'den boşanmamın imkansız olduğunu... Anlatmaya çalıştım.
Era inútil tentar faze-la compreender... que não podia conseguir o divórcio da Lottie.
- Bunu yine yaptık.
- Voltamos a faze-lo.
Prova şansımız varken, burada yapabiliriz diye düşündük.
Pensamos que, visto podermos ensaiar, podiamos faze-lo aqui.
Beraber yapabileceğimiz bir şey olabilir.
Talvez possamos faze-lo juntos.
Haydi. Onu yapalım.
Va la, vamos faze-lo.
Bu sefil yerde nasiI duyabilirsin ki?
Como podes faze-lo neste lugar miserável?
Uygun adim yürüyecek ve canli adimlar atacaksiniz.
Vao marchar e faze-lo a passo vigoroso.
Bunu sadece mahcup olmayayım diye yapmıyorsun, değil mi?
- Faze-lo para me salvar a face? - Não.
Seni dışarı sürüklesinler.
Fá-los ter que faze-los arrastar-te para fora dali.
Eğer doğru yerlere harcayacak paran olursa çok rahat edebilirsin.
Se um homem tem algum dinheiro para distribuir nos lugares certos, deve sentir-se bem confortável faze-lo.
Bu riski bile göze almıştım. Ama Hank'in kaybolması ile Louis Bernard'ın cinayetini birbirine bağladıkları an yapacakları ilk şey, Louis Bernard'ın bana pazar yerinde fısıldadıklarını söyletmek olacaktır.
Pensei em faze-lo, mas quando eles ligarem o rapto do Hank e a morte do Bernard, vão forçar-me a contar o que o Bernard me disse.
Tam da eşimin yemekte yardıma ihtiyacı olduğu zamanda geldiniz.
Veio a tempo de ajudar a minha mulher a faze-lo comer.
Senin için çok güzel yapacaktım.
ia faze-la muito linda para ti.
Onu bu kasabadan uzaklaştırabilirsem, uzaklaştırırım.
Se eu puder detê-lo ou faze-lo abandonar a cidade, eu faço-o.
Ama uzaklaştıramazsam, bahanem yok.
Se eu puder. Mas não posso faze-lo sem um motivo.
Ve albayları da dışarı atarım!
Tambem posso faze-lo com os coroneis!
Bunu zaten yapacaktım.
Eu ia faze-lo de qualquer jeito
Aylar önce, bana bu hakkı verdiğinizi hatırlatmama gerek var mı?
Devo lembra-lo que a meses atrás deu-me ordens para o faze-lo.
Bakışlarınla, duruşunla, evet, öyle yapıyorsun.
Está a faze-lo com os olhares, o tom de voz e a postura que adopta.
- Ben de bunu yapmanı istiyorum.
- Alguém tem de faze-lo, estou a pedir-te a ti.
Geçen sefer onu indirmek üç gün sürmüştü.
Da ultima vez, levamos tres dias para faze-lo descer.
Size nasıl davranılmasını istiyorsanız, siz de öyle davranın.
O que quereis que os homens vos façam, faze-o vós a eles.
Sana hayal ettiğinden daha fazla kazandırabilirim ama Güneyli olman, risk olacak.
Posso faze-lo ganhar mais do que pode imaginar... mas vai arriscar a pele.
Dur biraz.
Precisa faze-lo.
Onun görmesini sağla.
Faze-o enxergar.
Yapmak zorundaydım. O benim kocam.
Tinha de faze-lo, é o meu marido.
- Nereye götürebiliriz?
- Aonde poderíamos faze-lo ir?
- Neyse ki ben işi bitirdim.
- Mandei fazë-lo para si.
Aynı koşullara geri dönsek bunu yine yaparım.
Se tivesse de voltar a fazë-lo, fá-lo-ia.
- Ama yazmalısınız.
Ah, tem de faze-lo.
Belki. Kimse beni yeterince umursamadı ki.
Ninguém se importou comigo o suficiente para faze-lo.
Altı ay sonra onu Sefaret Balosunda bir düşes gibi yutturabilirim.
Em seis meses poderia fazë-la passar por duquesa num baile de Embaixada.
- Mecbur değilsin.
- Não deves fazé-lo.
- Mecburum.
- Devo fazé-lo.
Yapamazsınız!
Não podem fazé-lo! Não podem fazé-lo!
Mecburdum.
Tive de fazé-lo.
- En azından kan testi yapayım sana.
- Por favor, deixe-me fazé-lhe um exame sanguíneo.
O omorâşi için gerekli değildi o, Deli ama memnun oldu onlar bunu.
Não era necessário matar o polícia, mas aquele tarado adorou fazé-Io.
- Bu olacak.
- Mas há-de fazé-Io!