Felâket traduction Portugais
141 traduction parallèle
Her ikimiz için bir felâket olmuş.
Foi uma calamidade de ambos os lados!
Büyük bir felâket geliyor.
A pior catástrofe dos últimos anos.
Montalvo'nun derhâl Madrid'e dönmesini ve kaderde ona feci felâket yaşatmak olan bu yabancılarla ilişiğini kesmesini istedi.
Queria que Montalvo voltásse imediatamente a Madrid... para não ter nada a ver com estes extrangeiros... que estavam destinados a trazer-lhe uma horrivel catástrofe.
Dönüş hazırlığı yapıyoruz. Ne felâket!
Vou tratar dos preparativos para a partida.
Felâket yumuşak elleri var.
Tem umas mãos horríveis... macias...
Onun felâket elleri var, Benim felâket ellerim var.
Ele tem mãos horríveis.
Tekrar, manşetlerde, mağlubiyet durumunda felâket artmıştı.
Mais uma vez, as combinações enfatizavam as derrotas.
Örneğin "felâket" ( disaster ) kelimesini ele alalım.
Por exemplo, vejam a palavra'desastre'.
Abdullah destek verirse bizim için felâket olabilir.
Se Abdullah se entrar... pode ser uma calamidade.
Felâket tellâlı olmak istemem ama önümüzdeki birkaç hafta içinde durumun kötüleşeceğini düşünüyorum.
Não quero ser alarmista... mas a situação vai ficar muito feia... - nas próximas semanas.
Fırtına değil, felâket.
Não é uma tempestade, é um cataclismo.
Bana sorun. Yanlış anlamayın... ama bu küçük çaplı bir felâket olabilir.
Com o devido respeito, arrisca-se a que seja um fiasco.
Bagajımın ve Afrikanın, sevgilimin başına böyle bir felâket geldikten sonra ne anlamı vardı.
O que era a minha bagagem ou África para mim quando soube que tal destino tinha caído sobre a minha amada?
Talihsizlik, ihanet, felâket, trajedi.
Má sorte, traição, catástrofe, tragédia.
Pantolonun ise bir felâket.
Mesmo com as calças erradas.
- Doğayı koruyanlar bunu felâket olarak nitelendirdi.
- Os ambientalistas falam de um desastre.
Bu bir felâket değil.
Não é uma catástrofe.
Bir felâket olabilir.
Pode ser uma catástrofe.
Felâket görünüyorsun.
Está um horror!
Bu şehrin başına ne tür bir felâket açtığın hakkında hiçbir fikrin yok.
Não sabes a praga que lançaste sobre esta cidade.
Harvard'la ilgili olarak şu çok net ; bizler gibi işçi sınıfından, böyle bir kültürden gelmiş insanlar için, dışlanmışlık sendromu felâket bir şey, kalabalık içinde yalnız kalmak.
O problema de Harvard, para alguém da classe trabalhadora, como nós, vindo com esses antecedentes é que existe uma terrível sensação de isolamento, de estar só, lá.
Fakat o sene, Mart ayının tam ortasında, felâket kapıyı çalmıştı.
Mas nesse ano, em pleno Março, aconteceu um desastre.
Bugün felâket yoğundum.
Tive um dia ocupadíssimo.
Herkes biliyor ki, sen felâket bir çöpçatansın.
E todos os teus arranjinhos têm sido um desastre.
- Felâket mi?
Um desastre?
Hiç kimse gitmiyor. Yağmur felâket.
Está uma chuva horrível.
Kral için ne felâket tek oğlunu ve vârisini kaybetmek.
Que tragédia para o Rei... perder o seu único filho e herdeiro...
O bir felâket habercisi.
É um arauto de desgraças.
Tam anlamıyla bir karmaşa yaşanıyordu. Bu bir felâket başlangıcıydı.
Era... era o caos completo... um desastre de fabrico.
"Dünya ile felâket bir çarpışma kaçınılmaz gibi görünüyor."
O impacte com a Terra parece... Tom, é a Susan.
Felâket.
É um desastre.
Bu bir felâket.
Isto é um desastre.
Bu bir felâket.
É um desastre.
Majesteleri, malûm genellikle felâket tellallığı yaparım, ama... Eşlerinizin başları için kazık tükeniyor.
Majestade, eu sei o que normalmente faz ao portador de más notícias, mas estamos a ficar sem lanças onde espetar as cabeças das suas mulheres.
- Felâket. - Bir şekilde önemli damarlarının hepsini ıskalamış.
Conseguiu evitar uma veia.
Ve bitiminde felâket bir sonu var.
E para além disso um fim espantoso!
Nehirler oluşuyor. Bitkiler yeşeriyor. Ama El Nino'nun okyanustaki etkisi tam bir felâket.
Nascem rios, as plantas florescem, mas o impacto do El Niño no oceano é catastrófico.
- Felâket.
- Uma tragédia.
Sudan'daki Darfur ve Nijer de bu felâket bölgesinin içinde.
Mas o Darfur e o Níger estão entre essas tragédias.
Sen de felâket banal!
E tu és incrivelmente banal!
Kimyasal madde formülü hesabındaki basit bir hata felâket getiren uçuculuğa sebep olabilir.
Um simples erro no cálculo da forma química pode causar uma volatilidade desastrosa.
Biz insanlar için çok önemli olduğu tespit edilen bir felâket.
Um acontecimento que se revelou muito importante para o Homem.
Bizim bakış açımızla bu küresel felâket kötü bir olay değildi.
Para nós, esta catástrofe global acabou por não ser má.
Bunun, Dünya'daki okyanus akıntılarının çöküşüyle başlayan bir felâket olduğu düşünülmekte.
Uma catástrofe que terá sido desencadeada pelo colapso das correntes oceânicas do planeta.
Bu felâket sona erdikten sonra Dünya'nın varisi, dinozorlar oldu.
Uma vez terminado, foram os dinossauros que herdaram a Terra.
Evrimi tetikleyen bu felâket olmasaydı Dünya hâlâ bakteriden öteye gitmeyen canlıların yuvası olabilirdi.
Sem esta catástrofe, que impeliu a evolução, a Terra poderia ainda conter apenas bactérias.
Madam Epner Green, bu bir felâket. Sorumlu kişi kim?
Sra. Afner Grin, quem é o responsável aqui?
Carrie Bradshaw'ın internet sitesi tam bir felâket.
A página da Carrie Bradshaw está uma confusão.
Bu sandviç tam anlamıyla bir felâket.
Esta sanduíche é um desastre absoluto.
Tam bir felâket.
É uma catástrofe.
Havalandırma çalışmıyor oda servisi felâket ve şu radyoyu dinler misin?
E gostaria de repetir... Por favor, por favor, veja o programa da noite da Fox.