English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Portugais / [ F ] / Fılm

Fılm traduction Portugais

431 traduction parallèle
Skandalların, tartışmaların protesto ve tenkitçi bağırışların ardında heyecan uyandıran fılm gösterime giriyor.
Precedido por un grande rumor de escândalo, polêmica, protesto, reprovação e exaltação chegou um filme sensacional.
Televizyonda harika bir fılm var.
- Vai dar um bom filme na TV.
Dinleyin bayanl eğer sizebir şey olursa, sanki kalbime bir bıçak fırlatılmış...
Escute, se acontecer algo contigo meu coração se partiría em dois.
Doktor, boynu kırılmış deyince Bay Rhett, silahını kapıp, dışarı fırladı ve midilliyi vurdu.
Quando o Dr. Meade disse que ela tinha o pescoço partido, o Sr. Rhett pegou na arma e matou o pónei.
- Bulundum. Loş ışıklar, masanın üzerine yayılmış harfler, baş aşağı çevrilmiş şarap bardağı birinin amcasından kaybolmuş diş fırçasını bulmak için gelen mesajlar.
- Luzes suaves, o alfabeto escrito numa placa, um copo de vinho posto ao contrário, mensagens de um tio Oswald de alguém, de como encontrar uma escova de dentes perdida...
- Sana bakmayı yeğlerim. - Kulağıma boş, tatlı sözler fısılda. Bronx'un nüfusu ya da Yankee Stadyumunda geçen yıl kaç sosisli satılmış gibi.
Você só sussurra doces bobagens, como a população do Bronx ou quantos cachorros-quentes foram vendidos no'Yankee Stadium'no ano passado.
- İçinden çıkarılmış önünde yakılan ateşin içine fırlatılmış.
- Foi-lhe tirado... e jogado às chamas do sacrifício, na frente dela.
Uzlaşılmış bir tartışmanın ardından, fırlatmaya teşebbüs edildi.
Após uma discussão razoável, o empreendimento é lançado.
Bir bıldırcın sürüsü arasında, fırtınaya kapılmış bir kaz kadar bile beynin yokmuş gibi davranıyorsun.
É um tolo e age como se tivesse um cérebro... de ganso cego numa tempestade de granizo.
Kırılmış sazlıklar, zayıf ruhlar.
Pessoas ambíguas, almas fracas.
Fırtınaya kapılmış.
Ele cavalga a tempestade.
Chu Chin Chow, ya da ismin her neyse, Biftekler önceden 400 derece ısıtılmış fırında... tam olarak 11 dakika pişecek.
Chu Chin Chow, ou seja lá qual for o teu nome, os bifes querem-se cozinhados exactamente 11 minutos de cada lado numa grelha pré-aquecida a 400º.
Yanılmıyorsam, üçüncü sınıf bir silahşörle konuşuyorum.
A não ser que esteja enganado, devo estar a falar com um... pistoleiro de terceira categoria.
Parçaları kalmış, ama nöbetçi doktor da benimle aynı fikirde, kimyasal aşınma, neredeyse bir asit fıçısının içine atılmış gibi.
Restam apenas fragmentos, mas o médico concorda comigo. Uma corrosão química, como se tivesse sido atirado para dentro de ácido.
Tüm Kuzey Kutbu büyük bir buz fırtınasına kapılmış durumda.
Toda a zona polar está soterrada devido a uma tempestade de gelo.
Kanı Akıtılmış Helal Fıtık Bağı ile Nil'de gezinin.
Navegue pelo Nilo com a Cinta Genuína Sangra-A-Jorros.
Bir mancınık tarafından fırlatılmış gibi görünüyor.
Parece que foi lançada por uma catapulta, senhor.
Ana giriş kapısı, hatta bazı yan kapılar bile gulyabaniler ve fırfırlarla donatılmış durumda.
As portas principais, e inclusive algumas secundárias, estão repletas de enfeites e adornos.
Evet hanfendi, şimdiki satış 7 yaşında bir erkek goril, tümüyle yatak yapmak için alıştırılmış, A sınıfı.
Sim, madame, para venda imediata. Gorila macho, com 7 anos. Completamente condicionado como camareiro, classe A.
Denizdeki bir fırtınayı andırıyor ama "katılaştırılmış".
Como uma tempestade no mar, mas solidificada.
Almanların karşısında, zayıf donatılmış ve tecrübesiz 80.000 Amerikan askeri vardı.
Combateriam apenas 80 mil americanos inexperientes e mal equipados.
Sivil halkı Leningrad dışına çıkarma fırsatı kaçırılmıştı.
Perdeu-se a oportunidade de retirar os não-combatentes de Leninegrado.
Bu da fırındaki işverenin Eberhardt tarafından yazılmış... bir mektup, antetli kağıtlar onun.
Esta é uma carta escrita pelo seu patrão Eberhardt... na padaria, com o timbre dele.
Benim tarafımda bulunduğum kapı aniden fırlayıp açılmıştı.
A porta deve-se ter aberto porque de repente eu estava deitada no chão.
Bu komplo sözüm ona "ulusun yüksek çıkarları" adı altında düzenlenmiş "ulus" sözcüğü maalesef bir kılıf olarak kullanılmıştır.
O complô foi organizado em nome do "interesse da nação" A nação trata-se naturalmente de um alibi.
Jim, 300 yıl önce fırlatılmıştı bu.
Isso foi lançado há mais de 300 anos.
Gezegenler bu modelde gerçekten ölçekli yapılmış olsaydı toz tanesi kadar o zaman bir kuyruklu yıldızın iç güneş sistemine girip bir gezegene çarpmak için ancak birkaç binyılda bir zayıf bir şans yakaladığını görmek çok daha kolay olurdu.
Se os planetas fossem mostrados à escala num tal modelo, como grãos de areia, seria então totalmente claro, que um cometa entrando no sistema solar interior, teria uma possibilidade desprezível de colidir com um planeta, apenas em alguns poucos milhares de anos.
Fıçıda bir hazine olduğunu düşünmüştüm ama yanılmışım.
Pensei que a jarra continha um tesouro, mas estava enganado
Dünyadaki en kötü şey kaçırılmış bir fırsattır.
Isso é a coisa mais triste da vida, uma oportunidade perdida.
Onları atlatırız. Ama o ödül ve sokaklardaki bütün o fırsatçıları düşünürsek bu şehirde kapana kısılmış durumdayız.
Mas com essa recompensa e a corja toda nas ruas esta cidade está tomada.
Bu özel olarak elde yapılmış birinci sınıf bir Benetti, İtalyan malı.
Esta é uma Super Crown Benetti, feita á mão em Itália.
Metal yorulması var, kablolama da bizim ihtiyaçlarımız için zayıf ve bu semt de sanki polisten arındırılmış bölge gibi.
Tem excesso de metal, a instalação eléctrica não nos serve. e a vizinhança parece uma zona desmilitarizada.
Tüple birlikte Atılgan'dan fırlatılmışlar.
Vieram da Enterprise.
tam dolgun pürüzsüz karışım tonları, çok maharetli fırça darbeleri sol elle yapılmış.
A sfumatura dele, os tons suavemente misturados, é muito subtil e as pinceladas dele são com a mão esquerda.
Çünkü sandalyeler duvara fırlatılmıştı. Bu sandalye ile sanki kadını, kendinden uzak tutmaya çalışmış.
Estas cadeiras foram arrastadas até à parede e ele segurava uma nas mãos, como se a tivesse tentado afastar.
Öyleyse uçuş sırasında bir yerde fırlatılmıştır.
- Deve ter sido atirado no voo.
Anlat bana şair o zavallı ölümsüz şarkıcıyı. O ki ölümlü dinleyicileri tarafından terk edilince sesini kaybetmiştir. Anlat, nasıl anlatanların meleği iken kimsesizler ülkesinde bir kenara fırlatılmış, alay edilen biri olmuş.
Diz-me, Musa, o nome do pobre cantor imortal que, abandonado pelos seus ouvintes mortais, perdeu a voz e, de anjo de narração, passou a tocar realejo, esquecido ou escarnecido, lá longe no limiar da terra de ninguém.
Bir taş fırlatılmış.
Foi atirada uma pedra.
İyi yapılmış bir iş için bol sıfırlı bir çek almak.
Receber um cheque grande e gordo por um trabalho bem feito.
Domates, soğan, ketcap, turşu ve sıkıştırılmış sığır etine bir fışkırtma.
Al, nunca entrei numa luta.
Adi bir barda yere atılmış fıstık kabukları gibi ezerlerdi beni.
Elas pisavam-me como se fosse amendoins no chão de um bar rasca.
Valdemar Rukovski'nin cinayetinden yargılanan mahkum için karar verilmiştir. Ceza yasasınca verilen karar doğrultusunda 148'inci maddenin birinci fıkrası ve 44'üncü maddenin ikinci fıkrasına göre Jacek Lazar idama mahkum edilmiştir. Medeni haklardan mahrum bırakılmıştır.
assaltado, roubado, e matado Waldemar Rykowski, o tribunal encontrou-o culpado, e em acordo com o Artigo 148, Parágrafo 1, e o Artigo 44, Parágrafo 2, do Código Penal, condena-o à morte e despoja-o perpetuamente de todos os direitos civis.
Tommy Gunn, ikinci sınıf bir boksörü yendi. Çenesi o kadar çok dağıtılmış ki, camdan. Avizeci olmalı.
O facto é que o Tommy Gunn venceu um boxer de segunda linha, com tanto vidro nos maxilares que podia ser um candelabro!
Onu bütün gün güldüren alışılmış bir fıkra anlattığını söyledi.
Disse que lhe contou uma piada que o fez rir o dia todo.
Ah. Son fıstık- -... kardeşlerinden ayrılmış, tuzu ve yağı taşmış.
O último amendoim... transbordando com o óleo e o sal dos seus irmãos passados.
Yıldızfilosu, Jem'Hadar hakkında daha fazla bilgi edinmek için bunu kaçırılmış bir fırsat olarak gördüğünü ve bu yüzden uğradığı hayal kırıklığını ifade etti.
A Frota Estelar está desiludida com a oportunidade perdida para saber mais sobre os jem'hadar.
Bazılarının göğüsleri fırlamış bazılarının elbiseleri yırtılmıştı.
algumas de peito descoberto, os vestidos rasgados.
Fırtınanın hareketleri geniş bir alana yayılmış durumda.
A proporção da tempestade é tipicamente alargada nesta vizinhança.
Fırlatmış. Orada bayılmış.
Perda de sentidos.
Biz geldiğimizde sizler zayıf, durağanlaşmış yalıtılmışlıktan boğulan oysa şimdi yeni bir özgüveniniz var yepyeni bir amaç hissiniz bu Çeyreğin geleceğindeki kilit rolünüzü saymıyorum bile.
Quando chegámos, vocês eram uma raça fraca e contemplativa, asfixiada pelo vosso isolamento. E agora têm uma confiança renovada e novos objetivos, sem falar no papel fundamental no futuro de todo o Quadrante.
Bu iş için komuta kodu yetkisi gerekmekte. Bilgisayar, warp çekirdeği kimin yetkisi ile fırlatılmış?
Mas lembre-se, se vai estar a segurar o recipiente vai ter de estar numa forma sólida.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]