Kâse traduction Portugais
295 traduction parallèle
Kahvaltıda 2 çiğ yumurta ve bir kâse baldan başka bir şey yoktu.
Só tenho dois ovos crus e uma caneca de mel para o pequeno-almoço.
Ufak bir şehirdenim. Derler ki şehri bir kâse fasulyeyle bıçak karşılığı satın almışlar.
- Minha cidade natal... dizem que foi comprada por um saco de feijões e um canivete.
Bir kâse buhar.
Um panelão de vapor.
Bir kâse de yoğurt lütfen.
E um frasco de iogurte, por favor.
Saat 11'de işimiz bittiğinde bizi yemek odasına götürüp bir kâse çorba verirlerdi.
Às 23h, quando acabávamos o nosso trabalho, levavam-nos para a sala de jantar onde nos davam uma malga de sopa.
- Kâse iyi.
- Que pernas.
Bir kâse dolusu güzel bir çorba iyi gelir, ha?
Que dizes a uma boa malga de sopa, hem?
Kâse şeklinde bir çukur var ki inanılmaz
Com uma secção interior fabulosa.
Adel'i getirin, bana su, Angostra suyu getirsin ve suyun içinde limon ve parmaklarım için bir kâse buzlu su.
Pede à Adele que vá buscar aquela água com o acre da angostura dentro. e algum limão na água e uma malga de gelo com água para lavar os meus dedos...
Rica etsem bana bir kâse soğuk su getirebilir misiniz?
Arranjam me uma panela com água fria?
Vulkanlı metabolizması bir kâse termitle bile başa çıkabilir.
Está a brincar? Com o metabolismo vulcano, até podia comer uma tigela de térmites.
2 kâse, komutanım.
Dois pratos, senhor.
Şimdi bunu kabul etmek zorunda kalmışlardı. Sadece bir kâse sihirli biftek suyuna çorbadan içtikten sonra... kendini iyi hissetmişti.
E a Tita, apesar de ultimamente não lhes dar grande crédito, agora tinha de o aceitar como sendo verdade pois ela própria voltara a si ao tomar uma única malga de caldo de carne.
... bir kâse çorba için, yarım saat boyunca... -... ateş ve kükürt masalları dinlemeyi.
A ouvir sermões pelas missões para comer uma tigela de sopa.
Ya da daha yaygın olan adıyla Kutsal Kâse.
Ou pelo seu mais vulgar nome de o Santo Graal
Kutsal Kâse mi?
O santo Graal?
Yani Kral Arthur ve son yemekteki kâse mi?
Como no rei Artur? A última ceia?
Dünya'da, Kâse bir efsaneden ibarettir.
Na terra, o Graal não é mais do que um mito.
Üzülerek belirtmek isterim ki Kâse, Minbarilerin elinde değil. Ziyaretinizden önce varlığından haberdar bile değildik.
É com pena que lhe digo que o Graal não está na posse dos Minbari nem ouvimos falar dele, antes da sua visita.
Kâse hakkında bir bilgi edinirsek onu bulacak ve size ulaştıracağız.
Se houver alguma noticia sobre o Graal o meu povo encontrá-lo-á e lha dará.
Kutsal Kâse adında bir nesneyi arıyor.
Ele procura um objecto chamado santo Graal.
Kâse neye benziyor?
Como é esse Graal?
Kâse.
O Graal!
- Kutsal Kâse.
- O Santo Graal.
Kutsal Kâse'den bahsediyoruz, değil mi?
Os Jaffa disparam mal te vejam.
İzlediğim her filmde o bir kupaydı. Hayır. Kâsenin bir kupa veya kadeh olduğu kavramı hatta İsa'nın Son Akşam Yemeği'nde kullandığı kâse olduğu mitolojiye sonradan eklendi.
Dada a falta de cobertura e o tamanho do exército Jaffa, acho que nem eu conseguia chegar ao portal sem ser detectado.
Goa'uld'un yenilmesinden Ori'nin keşfine Asgard'la karşılaşılmasından, Kutsal Kâse arayışına "Stargate SG-1" hayranlarına her hafta kendini izlettirecek zengin ve karmaşık bir mitoloji yarattı.
- Deixem isso aqui e escondam-se. Os... Os Jaffa encontram-me.
Hıristiyan kökenli Kâse'yi arayan saf kan şövalye mitosu Wagner'in de Hitler'in de doğaüstü bir biçimde oluşturduğu Nazi ırkçılığının merkezinde yer alıyordu.
E esta ideia de um cavaleiro do Graal cristão, em busca do mito do sangue puro, era primordial para Wagner e para a própria concepção de Hitler do que o racismo nazi estava a fazer a um nível sobrenatural.
Himmler Kâse'yi engin bir ezoterik ve okült güç kaynağı olarak görüyordu ve ona sahip olduğu takdirde savaşın kolaylıkla kazanılacağını düşünüyordu.
Himmler viu o Graal como um objecto de imenso poder esotérico ou ocultista, e acreditou que se possuísse esse objecto físico, a guerra seria ganha com grande facilidade.
Himmler, Rahn'ın okült bilgisinden ve hayatı boyu süren Kâse'yi arayışından etkilenmişti.
Himmler foi atraído pelo conhecimento de Rahn sobre o oculto, e pela sua incessante busca pelo Graal.
Himmler beyin takımıyla Wewelsberg'de üslenince Rahn da Kutsal Kâse arayışına Nazi Partisi'nin bir şövalyesi olarak devam etti.
Uma vez no círculo interno de Himmler em Wewelsberg, Rahn continuaria a sua busca pelo Santo Graal, só que agora no papel de cavaleiro do Partido Nazi.
Catharlar'ın Kâse'nin sırrına vâkıf olduklarına dair kuvvetli bir inanış vardı ve Montsegur Kalesi'nin düşmesinden hemen önce üç Cathar şövalyesi yanlarında oldukça değerli bir şeyle üç Cathar şövalyesi yanlarında oldukça değerli bir şeyle surların ötesine kaçmışlardı.
Havia uma tradição muito forte, que ainda hoje se mantém, de que os Cátaros tinham possuído o segredo do Graal e que precisamente antes de o castelo de Montségur cair, três cavaleiros da Ordem Cátara escaparam sobre as muralhas e levaram algo consigo, algo de grande valor.
Söylentiler bunun Kutsal Kâse veya Kâse'nin sırrı olduğundan... Söylentiler bunun Kutsal Kâse veya Kâse'nin sırrı olduğundan ve mağaralara saklandığından bahseder.
E mais tarde, a tradição disse que se tratava do Graal, ou o segredo do Graal, e que eles o esconderam numa das muitas cavernas.
Öncelikle Kutsal Kâse'nin Alman kalesi olan Wildenberg'ün kalıntılarına gitmeliyim.
"Primeiro, tenho de ir às ruínas de Wildenberg," "o castelo alemão do Santo Graal."
Ama Rahn Kâse'yi bulmaya hiçbir zaman muktedir olamadı.
Mas Rahn nunca conseguiria alcançar o derradeiro prémio, o próprio cálice sagrado.
Pek çokları Rahn'ın Kutsal Kâse'yi arayışı başarısızlıkla sonuçlandığı için Himmler tarafından öldürülmesi emrinin verildiğine inanır.
Muitos acreditam que Himmler deu ordens para que Rahn fosse assassinado quando se tornou claro que a sua busca pelo Graal tinha fracassado.
Tennis topu, kâse ve çakmağı alıyorsun...
Pegas numa bola de ténis, uma tigela e um isqueiro...
Selam. Ödünç alabileceğim büyük bir kâse var mı?
Têm uma tigela grande que me emprestem?
Demek onun için bu kâse tanıdık geldi.
Não admira que a tijela me pareça familiar.
Bu yeni bir kâse almaktan daha pahalıya gelir.
Isto vai custar mais que comprar uma tijela nova.
Ek C. Bu doğru. Altı kasa biraya, bir karton Morley Lights'a ve büyük bir kâse de jelibona ihtiyacım var.
Preciso de seis latas de cerveja, uma embalagem de Morley Lights, e uma taça de gomas.
Kâse...
Pote...
Hayır, kâse değil...
Não, Não o pote... o vaso.
- Kâse değil...
- Não o pote... o vaso.
Nereye giderse gitsin bir kâse kırıyor.
E onde quer que vá, parte um vaso, pote. Pote?
Kâse? - O öyle söylüyor.
- É o que ela chama.
Elinde bir kâse dolusu şeker vardı.
Estás à porta com a taça de doces.
SG-1 yeni bir düşmanın ortaya çıkışına odaklanırken dizi Arthur mitolojisi dünyasını derinlemesine araştırıyor ve bizleri Kutsal Kâse arayışına götürüyor.
O que é isto?
Biliyorsunuz, Merlin / Kutsal Kâse sorunlarımıza çözüm olabilecek bir şeyin arayışı ve 10. sezondaki asıl taarruz eğer doğru kullanılırsa Ori'yi gerçekten öldürebilecek bir cihazın arayışı.
Estás bem? Nem por isso.
Kutsal Kâse gerçekten ilginç bir figür çünkü yine resmi olarak hiç Kilise tarafından kabul edilmemiş ama güçlü bir Hıristiyan çağrışımı olan bir sahte Hıristiyan nesnesi.
- Estás ferido? - Sobrevivo. - E a nave?
Kâse!
O pote!