English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Portugais / [ L ] / Lerın

Lerın traduction Portugais

4,940 traduction parallèle
Bunu sivil savunma dersinde anlatmıyorlar ama "On the Beach" kitabında okumuştum Hidrojen bombasının 16 km genişliğinde radyasyon etkisi varmış.
Na aula de defesa civil não te dizem isto, mas tenho andado a ler este livro, On the Beach, e a bomba nuclear tem um raio de explosão de 15 km.
Haklısın, herkes pür dikkat kesilmiş jüriye bakıyordu.
- para ler o veredicto. - Tens razão, prestavam todos atenção e provavelmente estavam fixados no júri.
Sizin şansızlığınıza ki o korsanların başlarına gelenleri ve onları öldüren kahraman denizcilerden haberim var.
Infelizmente para si, andei a ler sobre piratas, e os heróis da marinha que os apanharam.
Asıl amaç onların olabildiğince insani olmasıysa o halde DRN'ler o kadar da büyük başarısızlık değil.
E se, ser tão humano quanto foi o objetivo, então... acho que os DRNs não foram um fracasso afinal.
Ölü bir adamın aklını okuyamam ama çeyrek milyon doları öylece vermemi istemezdi diye düşünüyorum.
Não consigo ler a mente de um morto, mas não acredito que quisesse que esbanjasse 250 mil dólares.
Eğer rapora bakarsan komidindeki silaha uzandığının yazılı olduğunu göreceksin.
E se ler o relatório, vai ler que ele tirou uma arma da mesa de cabeceira.
Bunu okuyunca her şeyi anlayacaksın.
Vai fazer tudo sentido quando ler isto.
- O dokümanları dikkatlice okumalısınız.
Devia ler aqueles documentos cuidadosamente.
Pekâlâ, Bayan Blake'in dersinde Karanlığın Yüreği'ni okuyorduk ve bu ilk insanın içindeydi değil mi?
Muito bem, na aula da sra. Blake, estamos a ler o Coração das Trevas, e ele é na primeira pessoa, certo?
Böyle şeyleri çay kutularının üstünde okurdum.
Algo que posso ler num pacote de chá?
Bununla birini arayabiliyorsun, internette gezinebiliyorsun ve en önemlisi internet romanlarını okuyabiliyorsun.
Isto é... podes fazer chamadas, navegar na internet, e mais importante, podes ler banda desenhada.
Diane'in e-postalarından bir kısmını karıştırıyormuş.. .. ve Pierce ve Strahan'daki bir boşanma avukatıyla.. .. karşılık bir çok yazışmalarına ait bir dosya bulmuş.
Ele estava a ler uns e-mails da Diane e encontrou um arquivo com um monte de coisas sobre um advogado de divórcio da Pierce-Strahan.
Niye o amına koyduğum kitabını okuyorsun hâlâ?
Porque é que continuas a ler o raio do livro?
Kral oturup anlaşma okumaktan fazlasını yapar.
Um rei faz mais do que ficar sentado a ler contratos.
Eğer tüm e-mail hesaplarına girebiliyorsak... Gardner'a ne olduğunu bulmak için kullanabiliriz. CSIS ajanın e-mail hesabına mı gireceğiz?
Se podemos ler o e-mail de toda a gente, pode ser uma oportunidade de descobrir o que aconteceu com o Gardner.
Neden dünyada aklını okuyamadığım tek kişi sensin?
Porque és a única pessoa no mundo que não consigo ler?
Yarın sabah patates kızartması ve yumurta eşliğinde Sun gazetesini... okuyacak olan amcıklar sizsiniz ama.
Tu és o imbecil que irás estar a ler o "Sun" em cima dos teus ovos com batatas fritas amanhã!
New York'taki insanların benim hakkımda neler okuduğunu öğrenmek istiyorum.
Quero ouvir o que as pessoas em Nova Iorque andam a ler sobre mim.
O zaman seni tekrar hapse tıkmalarını sağlayacağım. Bu sefer Hudson'daki hapishaneye değil. Memleketimdeki bir hapishane olacak.
Então, vou fazer tudo para que voltes à cadeia e não é para Hudson, mas algures na minha terra natal onde, de vez em quando, o jornal chega ao seu destino e poderás ler sobre o Collis Huntington
Şu aklını okuduğun hani?
A que andas a ler a mente?
Uyku vakti hikâyeleri mi okuyacaksın bana?
Vais ler-me uma história para dormir.
Hayır, ama tahmin yürütecek olursam benimle çalışmasının, seninle ilişkisini etkileyebileceğinden korkuyor olabilir.
Não, mas se eu tivesse que ler nas entrelinhas, pensaria que ela estava perocupada que o facto de trabalhar comigo pudesse afectar a vossa relação.
Ama, yazdığı kitabı okuyunca, onun tipik bir sanatçı olmadığını anladım,
Mas, ao ler o seu livro, percebi que não era o típico artista.
Her aramanızı, okuduğunuz her mesajı, yaptığınız her Google aramasını görebiliriz.
Podemos ouvir todas as chamadas, ler todas as mensagens, rastrear todas as pesquisas do Google.
Kitaplarını mı okuyacaksın?
- Tu vais ler os livros?
Elbette seni bulamamış ama beş saniyeni verip okusaydın Kötü Kalpli Cadı ile savaşmanın yolunu bulduğunu görürdün.
Obviamente, ele nunca te encontrou, mas se perderes cinco segundos para o ler, ele encontrou um modo de lutar contra a bruxa má.
İkinizin davalarını okumak için bütün gece uyumadım. Elimden bırakamadım bir türlü.
Passei a noite inteira a ler os ficheiros dos vossos casos.
- Eğer işe yararsa Albay'ın düşüncelerini duyabileceğiz.
Se funcionar, nós devemos ser capazes de ler os pensamentos do Coronel.
Şanslısınız ki Fransızca okuyabiliyorum.
Para tua sorte, eu sei ler francês.
Aklını Rachel'dan almak istiyorsan Scottie'nin yeminli ifadesini oku.
Se não queres pensar na Rachel, tenta ler o depoimento da Scottie.
Ben cadıyla yakınlaşıp aklını bir yoklayayım dayanak noktasını nerede sakladığını öğreneyim.
Vou aproximar-me da bruxa e ler-lhe a mente, para descobrir onde ela está a esconder a âncora.
Dul kadının ifadesini tekrar gözden geçirdim.
Ouve, eu voltei a ler o depoimento da viúva.
Bu kadınların suistimalcilerinin yaptığı iğrenç şeyleri okuyordum da ve Tanrı'ya senin gibi kaslı, aynı zamanda beyefendi birini bulduğum için dua ettim...
Eu tenho estado a ler estas coisas abomináveis, que aconteceram a estas mulheres, nas mãos dos seus agressores, e posso apenas dizer, graças a Deus existirem homens como tu, que são fortes, mas gentis ao mesmo tempo -
Belki de o kitapları okumayı bırakmalısın. Ya da orada yazılanlar gibi konuşmamaya çalış.
Se andaste a ler isso nos livros ao menos deixa de parecer como eles.
Onu gerçekten de okuyacak mısın?
Tens a certeza que o queres ler?
- Hiçbir şeyi okumasına gerek olmadığını.
- Que ele não devia saber ou ler.
Kaptan'dan ekibe. Şanslarını deneyen Alman 88'ler var.
Capitão a toda a tripulação, temos algumas 88mm a tentarem a sua sorte.
Yani insanların zihnini okumakta ustasın.
Porque és muito bom a ler as pessoas.
Mary'e dosyanın içeriğinde ne olduğunu öğrenmek istiyorsa teslim olması gerektiğini söylemelisin.
Mas diz à Mary que para o ler, ela vai ter de se entregar.
Jake'in el yazısını okuyabilmek bir lütuf.
Conseguir ler a letra do Jake é um dom.
Zihnimi okuyabilseydin, adımını ona göre atardın.
Se pudesses ler a minha mente, afastavas-te.
- Dinle, Schumacher'ler kurbanlarını tanıyorlar, tamam mı?
- Os Schumacher... Sabes que mais? Eles conhecem as vítimas.
Birinin aklını okuyabilmek ve hissettiklerini hissedebilmek.
Ser capaz de ler a mente de alguém, sentir o que ele sente...
Vur-kaç'ın bir ödeşme olduğunu biliyoruz çünkü 520'ler Delcampo'yu öldürdü.
Aquele carro foi uma vingança porque os 520 mataram o Delcampo.
Okumamalısınız, Dr. Wells. Afedersiniz.
Não devia estar a ler, Dr. Wells.
İş için buradasınız, okumak için değil.
Está aqui para trabalhar, não para ler.
Bu yüzden mi Mindy Kaling'in kitabını okuyor?
É por isso que ele está a ler o livro da Mindy Kaling?
Bunu benim düğünümde okuyamazsın. - Orada çocuklar olacak.
Não podes ler isso no casamento.
Scully'nin aramalarını okuyordum.
Estava a ler o histórico do Scully.
- Hey, Mikey. Çizgi romanlarını bir kenara bırakıp birazcık göreve odaklansan?
Ei, Mikey, podes parar de ler banda desenhada e prestar atenção à missão?
Bekle, iyisi mi sen gidip "Polisliğe giriş." kitabını bir daha okuyuver.
Não, espera. Por que não vais ler o manual de como ser polícia?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]