Marış traduction Portugais
2,180 traduction parallèle
Hepsi boş kafalı, Şımarık yaramaz çocuklar.
Disse que ia cá ficar uns meses e que tem algo para ti.
Çünkü kıyıya çıkınca hepsi yıkanmış olacak.
"Eles vão lavar-se no mar de qualquer modo."
Ama babası balıkçı olduğu için buna alışkınmış, ilacı almamış.
O pai dela era pescador. Por isso, estava habituada ao mar...
Yurt dışında çok vakit geçirmiş.
Ela passava muito tempo em vagem no mar.
Belki de kötü adamımız şımarıklar listesindeydi. Bekle.
Talvez o nosso vilão esteja na lista dos mal comportados dele.
Dulumuz, teğmen yurt dışı görevdeyken bir ilişkiye girmiş, Chevy Chase, Maryland'den James Hanlin adında bir bankacı.
A viúva teve um caso enquanto o tenente estava no mar, com um banqueiro chamado James Hanlin,
Saklanma yerini galiba yanlış seçtim çünkü alttan deniz suyu doluyor.
Calculei mal a posição do esconderijo. O mar entra por ele adentro.
Şimdi kutup baharının başları ve aylar sonra ilk kez ışık buzun altındaki suya ulaşıyor.
Estamos no início da Primavera polar e, pela primeira vez em vários meses, a luz chega ao mar sob o gelo.
Deniz yıldızı midesini fokun derisine bastırır ve fokun dokularını eriten sıvılar salgılar.
Ao pressionar o seu estômago contra a pele da foca, esta estrela-do-mar segrega sucos digestivos que dissolvem os tecidos da foca.
Eğitim bittiğine göre,... artık dalış bölgesine doğru gitme vakti ve Ross Denizi'nin donmuş yüzeyinin altına dalmaya hazır olmak gerek.
Com o treino terminado, chega a altura de viajar no gelo até ao local de mergulho, preparados para mergulhar sob a superfície congelada do mar.
Bir çamur zıpzıpı ömrünün çoğunu denizin dışında geçiren bir balıktır.
O saltador do lodo é um peixe que passa a maior parte da sua vida fora do mar.
Okyanustaki çetin yaşam mücadeleleri diğer bazı balıkları, denizi terk etmeye zorlamış.
Os duros desafios da vida no oceano levaram outros peixes a abandonar o mar.
Diğerleri bu balıkları nehrin yukarısında avlayacak ama burada ilk fırsat ayıların olacak.
Alguns irão atacar os peixes subindo o rio, mas aqui no mar, estes ursos têm a primeira chance.
Havuz neredeyse denizden tamamen ayrılmış.
A piscina é quase completamente isolada do mar.
Açık denizle tek bağlantı dar ve sığ bir kanal.
Um canal estreito e raso é o único acesso ao mar.
Çekilen sular, denizin saldırısına karşın hayatta kalmasının sebebini gösteriyor.
A maré baixa revela a chave da sobrevivência ao ataque do mar.
Babam The Mary Elwyn adındaki ticari geminin kaptanıydı. Güney Çin denizi seyahatimiz sırasında, bende kamarot olarak görev yapmaya başladım.
O meu pai era o capitão duma embarcação mercante, o Mary Elwyn, sobre o qual fui empregado como camaroteiro, numa viagem ao mar da China Meridional.
Koca popolu bir deniz cadısı yarışabilir dalgalarla...
Uma bruxa dum mar muito profundo Pode surgir nas ondas
Sizleri hiç tanımıyorum ama adım gibi biliyorum kahrolası Smoky Dağları'ndan inip 8000 km denizi aşıp Sicilya'nın yarısına kadar ilerleyip kahrolası bir uçaktan atlayıp Naziler'e insanlık öğretmek için gelmedim.
Não sei quanto a vocês mas eu, com certeza, não desci das Smoky Mountains atravessei 8 mil quilômetros de mar, lutei na Sicília e pulei de um avião para ensinar lições de humanidade aos nazistas.
Tombul şımarık her yere işeyen... bir bebek olduğun günlerdeki gibi. Bu kirli siyah botların içinde bir amele gibi olmadan önce
Lembras-te de como eras... quando eras um bebé rechonchudo a fazer xixi em tudo... antes de te tornares uma operária de botas pretas nojentas.
Onlar sıkıcı, anlayışsız, inatçı, dik kafalı, şımarık, anasının kuzusu kadınlar için bir ödül olduklarını düşünen, ve ne yazık ki, öyleler çünkü etrafta çok fazla kız var.
São maçadores, indiscretos, casmurros, meninos mimados que se julgam cobiçados pelas mulheres, o que infelizmente é verdade, visto que elas estão em maioria.
Deniz Anemon'unun felç edici zehrine karşı bağışıklığı olan Palyaço Balığı onun dokunaçları arasında saklanır.
Imune ao veneno da anémona-do-mar, o peixe-palhaço esconde-se nos seus tentáculos.
Denizde halen, bozulmamış temiz ve yabani bölgeler var Bütün yabancı yüzlerin, birer hikaye anlattığı bölgeler.
Ainda há lugares impolutos, onde o mar é selvagem e puro. Há lugares onde qualquer rosto estranho conta uma história, com algumas reviravoltas inesperadas.
Yiyecek ve barınak sağlamanın yanı sıra, geniş ve açık bir mekândır okyanus.
O mar, além de comida e abrigo, fornece também grandes espaços.
Kuzey Kutbu yakınlarında, yiyecek için bütün canlıların denize bağımlı olduğu yerden, bozulmamış başka bir Arktik manzara.
Perto do pólo norte, outra paisagem aparentemente intacta, onde todo o tipo de criaturas depende do mar para se alimentar.
Maskeli balodaydık çünkü şımarık, zengin zibidi.
Era uma fantasia do baile. - Menininho rico e mimado.
Şımarık bir çocuk gibisin.
És como uma criança mimada.
"Bir zamanlar büyülü bir prenses varmış..." "... deniz altında büyülü bir baloncuğun içinde yaşarmış. "
" Era uma vez, uma princesa mágica, que vivia numa bolha mágica debaixo do mar.
Ama bazen gerçekten şımarıyorlar.
São mesmo pequenas e atraentes. Vamos!
"Azgın denizin tüm suları gelse kutsanmış bir kralın yüceliğini silip atamaz."
"Nem toda a água do agitado mar " pode lavar o unguento de um Rei ungido. "
İzmaritler kötüdür çünkü denize sürüklenebilirler ve sonra balıklar onları içip nikotin bağımlısı olabilirler.
As beatas não são boas porque vão parar ao mar e os peixes fumam-nas e ficam dependentes da nicotina.
O İsrail oğullarını Mısır'dan çöle götürdüğünde Tanrı'ya şikâyet edip Musa'ya eziyet etmişler.
Pois quando ele conduziu os filhos de Israel para fora do Egipto através do Mar Vermelho e pelo deserto, eles queixaram-se de Deus e afligiram Moisés.
Roma İmparatorluğu Afrika Çölünden Hazar Denizine kadar uzanıyordu. Fakat en uzak ve kontrolsüz sınırı Kuzeybatı Britanya idi.
117 DC o império romano se estendeu desde o deserto africano até ao mar cáspio, mas a sua fronteira mais distante, não controlada ficava no norte da Bretanha.
Sızıntı, tankerin Galveston açıklarında dalgalı denizde hasar görmesiyle başladı.
O derrame começou quando o petroleiro se danificou no mar agitado perto de Galveston.
Vücudunda kemikten başka bir şey kalmamış her şey köpek balıkları tarafından yenmişti.
O teu corpo foi despedaçado e espalhado comido por tubarões no mar.
Pekala sınıf, Perikles, Atina halkına şehrin kapılarına toplanmalarını söylemişti bu arada filosu Spartalılara denizden saldırdı.
Foi Péricles que disse ao povo ateniense... que todos se deviam reunir nos portões da cidade, enquanto os seus vizinhos partiam por mar.
Musa ayrılmamış bir denizde boğuluyor.
Moisés se afogou em um mar não separado.
Koş o şımarık, popülist... Harika.
Corre, corre para os mimos dele, populista...
- benimle iken şımarıklaşıyor musun?
Estás a brincar comigo?
Ancak, asıl ender görülen ki gerçekten neredeyse inanılmaz bir şey giysilerimiz, yani denizde sırılsıklam oldukları halde yine de canlı ve parlak.
Mas o mais raro de tudo e que é quase inacreditável é a nossa roupa, molhada como foi pela água do mar, estar agora tão fresca como quando a vestimos em África.
Gemicilerin denize attığı bir şarap fıçısının üstüne çıkıp kurtuldum.
Eu salvei-me em cima duma barrica que os marujos lançaram ao mar.
Şımarıklık yapan birini biliyorum. Ekmeği verir misin?
Já estou a ver quem irá levar mimos.
Benimki şımarık ineğin teki.
A minha é uma vaca estragada, a sério.
Duygularımla oynuyorsun tıpkı, parçalamak için oyuncak isteyen şımarık bir çocuk gibi.
Brincas com o meu coração como uma criança endiabrada que exige um brinquedo para o despedaçar.
Lakin kötü deniz kralının başka planları varmış.
Mas o malvado rei do mar tinha outros planos.
Prensesi çevreleyen balon patlamış ve iki köpekbalığı kralı parçalamış bağırsaklarını, patlamış yastıktan pamuk çıkarcasına denize saçmışlar.
A bolha que protegia a princesa rebentou, e dois tubarões-tigres devoraram o corpo sem vida do rei, espalhando as suas tripas pelo mar como uma almofada cheia de penas.
Kız biraz şımarıktı!
Ela foi um pouco mimada!
Rusya'nın Karadeniz kıyısında ufak bir köy.
É uma pequena cidade junto ao Mar Negro, na Rússia.
Burada tekme basılacak kıçlar varsa onlar da sizin şımarık, ayrıcalıklı, züppe kıçlarınız.
Mas por aqui os únicos que vão ter os cus pontapeados vão ser vocês, seus mimados, previligiados, insolentes, imbecis arrogantes.
Zengin ve şımarıktırlar ve çok kibirlidirler.
São ricos, mimados e agem como se as pulgas deles não mordessem. É ridículo!
Böyle şımarıkça konuşman benimle iyi geçinmeni sağlamaz.
Com uma resposta malcriada não vai conseguir nada comigo.