Müzik traduction Portugais
11,444 traduction parallèle
Sadece müzik, adamım.
- Só a música.
Müzik tutkunuyumdur.
Sou apaixonado por música.
Herkes müzik tutkunudur yahu.
Toda a gente gosta de música.
Müzik mi yapıyorsun?
Tu tocas?
Çok komik çünkü uzun zamandır tanışıyoruz ve çalmayı bırak, seni bir müzik aletinin yakınında bile görmedim.
Engraçado, conheço-te há algum tempo e nunca te vi próximo, nem a tocar um instrumento.
Müzik işindekileri bilirim.
Conheço gente no ramo da música.
Şimdi kulağıma müzik var!
Isso é música para os meus ouvidos!
"Çok havalıyım çünkü New York City'de müzik eğitimi alıyorum ve her gün metroda istediğimi yapıyorum."
" Sou tão fixe, porque estou a estudar música em Nova Iorque, e faço a minha cena no metro, todos os dias.
Müzik çalıyordu, dans ediliyordu.
Havia música e dança.
Böyle sakinleştirici müzik mi açsak?
- Que tal se colocarmos música relaxante?
Çalan benim müzik listem değil ki.
Não está a pôr a minha playlist. - Parabéns, Charles.
Bir çok popüler müzik tarzı için programlanmış durumdayım.
Fui programada com vários estilos musicais.
Pekala, müzik? Başla.
Certo, música.
Kendall, bi'müzik yapımcısı.
O Kendall é produtor musical.
Şişe ve müzik kutusu için.
Isso é pela garrafa e a jukebox.
- Müzik kutusu mu?
- Jukebox?
- Şaka yapıyorsun, değil mi? - Sen ne diyorsun? Orası dünyadaki en büyük country müzik turizm noktası.
É só o maior destino turístico mundial de música country.
Ayrıca Branson'ın olayı sadece country müzik değil.
E Branson não tem só música country.
Eğer beraber çalışırsak, Bart'ı spor salonuna Lisa'yı müzik kursuna ve Maggie'yi de davetli olduğu beş tane doğum günü partisine yetiştirebiliriz.
Se trabalharmos juntos, podemos levar o Bart ao desporto, a Lisa à sua música dela, e a Maggie às 5 festas de aniversários para que foi convidada hoje.
Müzik kariyerinden falan oldukça etkilendim. Ama bu resimdekinin sen olduğunu bilmemize imkan yok.
Pois, estou comovido pela sua carreira musical e tudo mais, mas não temos como saber se esse é você.
Müzik dükkanı işletiyor. Sporla haşır neşir biri.
Ela tem uma loja de música, faz desporto.
Müzik : Burial "Come Down To Us"
MÚSICA : "Come Down To Us" por Burial
Kadınlar eğitim görmeyecekti ve tüm film ve müzik yasaklanmıştı.
As mulheres não podiam estudar, e todos os filmes e música foram banidos.
O zamandan beri ona ulaşmaya çalışıyorum ama biraz zor oldu çünkü galiba bebek bakıcılığı, hokey, caz müzik falan derken zamanı kalmıyor.
Tentei contactá-la desde então, mas tem sido difícil, pois acho que ela está ocupada a cuidar de crianças, com o hóquei e isso tudo.
- Biz de tam müzik dinliyorduk...
- Estávamos a ouvir música e...
Hâlâ müzik icra ediyor muydu?
Ainda faria música?
Yoksa müzik ona musallat mı olmuştu?
Ou a música dele assombrava-o?
- Ama müzik içinde.
- Mas a música está dentro de ti.
Dostlar müzik yazarı değilmiş gibi davranmaz ve büyük dergilerde makaleler yazmaz.
Não fingem não ser jornalistas e publicam histórias em revistas.
Şuradaki, Bay Müzik seni kesiyor.
O Sr. Música está de olho em ti.
Bay Müzik Adam'dan bahsettin, değil mi?
Citaste o Sr. Música, não foi?
Bir ara çeşitli müzik çalarlarla müzik dinleme fırsatımız olmuştu ama hepsi de berbattı.
Pudemos testar vários leitores de música e todos eram horríveis.
Ve Steve "Git bir müzik çalar yap" dedi.
O Steve virou-se e disse : "Criem um leitor de música."
Üzerine eklenen müzik etkiyi artırıyor!
E a música é ensurdecedora!
Müzik bebek için yararlı anne.
A música é boa para o bebé, mãe.
"İstersen müzik kutusunu tekrar kapatabilirsin fakat Tom Petty'i sevdiğine dair içimde bir his var."
"Podes desligar a jukebox outra vez, se quiseres, " mas sei que lá no fundo, até gostas de Tom Petty,
İyi geceler, çalışmayan müzik kutusu.
Boa noite, jukebox que não toca uma única música.
Müzik hariç her derste.
Em todas as aulas, excepto em música.
Orta okulda müzik dersinde arkadaşımdan kopya çektim.
Roubei a partitura do "Aladdin" da minha aula de música.
Kusura bakmayın, müzik sesinden duyamadım.
Desculpa, a música não deixa ouvir.
Cazı durdurun. # Müzik durur #
Parem com o jazz.
- Müzik kutusunun içine çeyrekliği atan mini etekli kurbağayı diyorum.
Aquela rã de mini-saia a colocar 25 cêntimos na jukebox.
Bu pazar Beconcé Knowles rock müzik konserine iki bilet.
Duas entradas para o concerto da Beyoncé.
Biz işletme okusun istedik ama o müzik yapmak istiyor.
Queríamos que ele fosse para a universidade fazer Gestão, mas ele quer fazer música.
Biraz müzik açayım.
Vou pôr música.
Müzik kulağı olmayan kızımız çok yorulsun da yetenek gösterisine çıkıp kendini rezil etmesin diye ona bir sürü aktivite bindirmekle mi suçluyorsun beni?
Estás a acusar-me de sobrecarregar a nossa filha desafinada para que fique fatigada, falhe o concurso de talentos e evite humilhar-se?
Kan kaybından öleceğim. En azından giderken kulağımda güzel bir müzik çalacak.
Se vou sangrar até morrer... pelo menos vou ouvir uma boa música.
Klasik borulu amfi müzik seti bu. - Süper teknoloji.
Isto é um clássico... sistema de som estéreo com amplificação por válvulas, e de super gama alta.
Hanımlar, şu eski, tüp bazlı müzik setini yalnız mı kurmayı planlıyorsunuz?
Então, as senhoras estão a planear montar aquela velha aparelhagem de válvulas sozinhas?
Müzik.
Música.
Müzik :
MÚSICA CONTINUA :