Nadiren traduction Portugais
1,212 traduction parallèle
Yatakta yalnızken nadiren kafam meşgul olmaz. Aklımda yaratıcı fiıkirler dolaşır. Ve sabah 3 olduğunda kendimi dahi gibi hissederim.
Às vezes estou sozinha na cama, sem distracções, com o cérebro a pulular de criatividade e aí às 3 da manhã...
Söylemeliyim ki, haytın tadı nadiren de olsa için de bulunduğumuz şu zamanda çıkarılabilir.
Devo dizer que os prazeres da vida raramente transcendem momentos como este.
Herhangi bir doktorun cinsel birliktelik için birini zorladığını nadiren duyuyorum.
É uma questão delicada. Raramente ouço falar do tipo de situação em que o Dr. Fulano-Tal assedia claramente uma mulher, ela rejeita-o e, depois, ele despede-a ou corta-lhe o financiamento.
Kolejdeyken odamı nadiren terk ettim.
Na faculdade, mal saí do meu quarto durante três anos.
Çok nadiren görülür. Sadece görmeni istedim.
Quis que a visses.
Yılın bu zamanında, hayatta kalma stratejileri ormanın kalbindeki nadiren donan yerlere gidip vücut ısılarını korumak için sürekli hareketli kalmaları.
Nesta época do ano, sua estratégia de sobrevivência é mudar-se para o centro da floresta, onde raramente se congela e manter-se ativo para manter a temperatura do seu corpo.
Bu kalabalığı beslemek için bir mekanda nadiren yeterli av olur. Bu yüzden küçük gruplar sürüden ayrılıp av için keşif seferine çıkarlar.
Raramente existem presas suficientes em qualquer lugar para alimentar tantos indivíduos... por isso pequenos grupos saem do grupo maior e partem em expedições de caça.
1998 şubatında, Karayipler'deki Guadeloupe Adası nadiren gerçekleşen bir gök olayına hazırlanıyordu.
Em Fevereiro de 1998, A ilha de Guadeloupe, nas Caraíbas preparou-se para um acontecimento celestial raro.
Bilim insanları, Güneş'in nadiren de olsa kendisini inceleme fırsatı sunduğunu keşfettiler.
Os cientistas perceberam que havia momentos em que o sol oferece uma oportunidade rara e especial.
Ancak tam tutulmaların nadiren gerçekleşmesi, bilim insanlarına bu garip fışkırmaları incelemek için çok az şans vermişti.
A raridade de um eclipse limpo deu aos cientistas poucas oportunidades para estudar isto.
Solucanların nadiren gittiği kayalıklardan geçerek... daha yakın bölgelerden çıkanlar oldu.
Há homens que já voltaram das regiões mais próximas, andando por áreas rochosas onde os vermes raramente vão.
Ama nadiren görülür. Çünkü gerçek üçlemeler işe başladığı yere geri döner ve dönerken de bazı geçmiş hakkında bilinmeyen şeyleri keşfederler.
E deve ser levada a sério, porque as trilogias voltam ao começo... e descobrem que um facto inicial era falso. "O Poderoso Chefão"...
Çok tuhaf. İnsanlar, nadiren hayatın hakkında bu kadar çok şey bilir.
É estranho, pessoas que mal conhecemos saberem tanto sobre a nossa vida.
Bu kadar kısa zamanda birine nadiren adil olabilirsin.
Tem pouco tempo para dar ao assunto a justiça devida ;
Girdiği yeni bedendeki insan, nadiren hayatta kalıyor.
O demónio é expelido com tanta força, que o possuído raramente sobrevive.
- Çok nadiren rehine alınırım.
- Raramente sou feito refém.
Sinek bazen kasalarda uzun seyahatler yapmasıyla biliniyor nadiren de karantina sürecinde hayatta kalabiliyor.
Às vezes, o mosquito consegue sobreviver na caixa até ao final da viagem, mas raramente sobrevive à quarentena.
Nadiren kaçırır.
E ele raramente falha.
Biz pulsar ışığında yolculuk ederken, nadiren düşük seviyeleri türleri etkiler.
O trajeto pela luz pulsar, às vezes... afeta espécies inferiores.
Nadiren kişiliğinizi etkiler.
Dificilmente isto afetaria seres da sua estatura.
Nadiren.
- Mesmo?
Uyarılarda bulunmayı nadiren düşünürüm.
Eu acredito em avisos.
Fahişeler sosyal hayatın zirvesindedir. Herkes onlara saygı duyar ama nadiren aşık olurlar.
As prostitutas estão no topo da cadeia social, todos as respeitam, mas raramente se apaixonam.
Samantha nadiren erkeklerden kalmalarını isterdi, ama onun Tiffany'leri ile kahvaltı yapma fikrine karşı koyamadı.
A Samantha raramente convidava um homem para ficar, mas não resistiu a tomar o pequeno-almoço com os Tiffanies.
Nadiren kaybederim.
Eu raramente perco.
Ona nadiren laf yapıştırabiliyorum.
Sabes como é raro apanhar alguma coisa assim para lhe atirar à cara.
Bütün ayrıntıları bu kadar anlaşılır yazan birine nadiren rastlanır.
É muito raro ter alguém que vá aos concertos e escreva com tanta clareza.
Tesadüfen : Gündüz nadiren TV izlerim.
Foi uma sorte, não vejo muito.
Oysa kendimi nadiren iyi hissediyorum.
Mas, claro, raramente me sinto óptima.
- Daniel'ı nadiren görebiliyoruz. - Her gün biraz daha tuhaflaşıyor.
Mal vemos o Daniel desde que deu em maricas.
Aynı şeyleri isteyen insanlar çok nadiren karşılaşır.
Nem todos os dias encontramos quem queira o mesmo que nós.
Ve şimdiye dek nadiren içlerinden bir tanesinin kameraya Görüntü vermesi hemen hemen gerçek dışıdır vahşi veya çok şiirsel.
No entanto... às vezes... certas atrizes deixam transparecer algo completamente louco... algo violento e muito poético.
Normal, sağlıklı bir insanla karşı karşıya olduğumu nadiren hissettim.
Muito dependia do projeto. Ela tinha o maior poder... que era aparecer ou não.
Bu meslekte insan nadiren yaşlanır.
Porque não há fotógrafos de guerra velhos.
Ve olay Fransa'da geçer, nadiren Fransızca sahnelenir çünkü İtalyanca yazılmıştır.
Chama-se Rodolfo. E apesar de se passar em França raramente é interpretado em francês já que está escrita em italiano.
Voyager'ın hem pilotu, hem ilkyardım uzmanı ve nadiren benim yanımda olurdu.
Piloto da Voyager, médico e ocasionalmente um espinho a meu lado.
Yağmur Adam bilgindi, çok nadiren rastlanır.
Esse era um sábio, são casos muito raros.
İnsanlar cinayete kadar her şeyi titizlikle planlar. Ama sonrasını nadiren düşünürler.
As pessoas são meticulosas ao planear até ao homicídio, raramente planeiam o que fazem a seguir.
Hayır. Bir bağlantısı yok. Nadiren eve gelen başarılı bir kadın.
Posso não me lembrar daquela noite, mas lembro-me da minha vida antes dela.
Arkadaşları nadiren uğrar.
- Ele raramente recebe amigos.
Saraydaydık ve bu nadiren sahip olduğumuz o huzur dolu anlardan birisiydi.
Nós estávamos no palácio... e foi um daqueles raros momentos em que se estava a caminhar para a paz.
Ya da, nadiren de olsa bencil olmamak.
Ou ser-se altruísta de vez em quando...
Nadiren.
Nada disso.
Kışın güneşin zayıf ışınları çok az ısı verir ve sıcaklık eksi 50 derecenin üstüne nadiren çıkar.
No inverno, a inclinação fraca dos raios de sol traz pouco calor e a temperatura raramente sobe acima dos 50 graus negativos.
Kırmızı ışık burada nadiren görülür ve çoğu hayvan bunu göremez.
A luz vermelha é rara aqui em baixo. E a maior parte dos olhos animais não a vê.
Besin zincirinin tepesinde, deliklerden fazla uzaklaşmayan balıklar vardır, ama yıllardır deliklerin nadiren etkinleştiğini artık bildiğimiz için, onlar ya da torunları sonunda yer değiştireceklerdir.
No topo da cadeia alimentar, peixes que não se afastam das chaminés. Mas eles ou os seus descendentes terão de se movimentar pois sabemos agora que as chaminés individuais estão raramente ativas durante mais de algumas décadas.
Sardalyeler nadiren kabarcıklarla karşılaşır ve bir araya toplanırlar.
As sardinhas raramente atravessam a parede de bolhas e amontoam-se ainda mais.
Bu derecede bir beslenme toplantısı nadiren görülür.
É raro ver-se um grupo desta dimensão a alimentar-se.
Ordular nadiren öyledir..
Nenhum militar é no fundo...
Çok nadiren.
Quase nunca.
Ben nadiren düşünürüm.
Eu raramente penso...