Olayın traduction Portugais
16,636 traduction parallèle
Sarılma olayını geçelim çünkü daha yemek yemedim.
Vamos evitar os abraços porque eu ainda não jantei.
Belki... Belki de çürüme olayını araştırıyordu.
Talvez estivesse a verificar a decomposição.
Lütfen içinizden birinin geometri için ekstra kredi olayını
Já resolveram o problema dos créditos extra
Olayın nedir senin, Cat?
Qual é a tua, Cat?
Bu olayın ayrıntılarını kimseyle paylaşma.
Não revele os pormenores deste acordo.
"Şeytanla Anlaşma" olayını?
"Pacto com o Diabo"?
Olayının ne olduğuna dair bir fikrim olmasa da en azından şu andan itibaren gözüm üzerinde.
Posso não ter ideia do que pretendes disto, mas... pelo menos agora posso manter um olho em ti.
Bak, olayın nedir bilmiyorum ama beni daha iyi bir dedektif yapıyorsun.
Olha... Não sei qual é a tua... Mas tu tornas-me uma detective melhor.
Vurulma olayını canlandırmak istiyorum.
Certo, quero que voltes a encenar o tiroteio.
Vurulma olayına giden aylarda Nikolas Aoudi isimli Fransız bir uyuşturucu satıcısını izliyorduk.
Então, nos meses anteriores ao tiroteio, estavamos a seguir um traficante de drogas francês. Nikolas Aoudi.
Belki de birileri yasal olma olayını istemiyordur.
Talvez alguém não recebeu o lembrete da reformulação.
- Şeytanlık olayını epey ciddiye alıyorsun.
Tu levas toda essa coisa de Satanás bastante a sério.
Lord Teknolojileri'nde gerçekleşen bir olayın söylentilerine değinmek istiyorum.
Gostaria de falar dos rumores acerca de um incidente na "Lord Technologies".
Neyse ki ölen ya da yaralanan olmadı ve olayın sorumluları tutuklandı. - Teşekkürler.
Felizmente, não houve vítimas... e os responsáveis foram capturados.
Üzgünüm ama bilecekler. Senin olayın değilse sorun yok.
Desculpa, mas eles saberiam.
Ne olayını?
Perceber o quê?
Benim iki hafta sonra çıktığım ve sınavın 12 gün sonra yapılacağı olayını.
Perceber que vou sair daqui a duas semanas e o processamento desse exame estúpido demora 12 semanas.
Belki de okul senin olayın değildir.
Talvez não tenhas jeito para a escola.
Tanıklar orada gördüklerini söyledi. Üç olayın en az ikisinde oradaymış.
Há testemunhas que confirmam a presença dela na cena do crime em, pelo menos, dois dos três incidentes.
Kaçırma olayını övüne övüne anlatıyormuş. Etrafına para saçıyormuş.
Veio aqui gabar-se acerca de um rapto, a espalhar dinheiro por aí.
"Tarladan sofraya" olayını biliyorsun, değil mi?
Conheces o conceito "do prado para a mesa"?
- Hayır, biliyor musun... Çünkü bir kadın, bir adamla tanışır adamın bir fare avcısı olduğunu öğrenir olayın büyüsüne kapılırlar falan işte.
É que há mulheres que conhecem um homem, descobrem que ele apanha ratazanas e são enfeitiçadas pelo glamour.
Aslında, bu olayın tutulma sırasında gerçekleşmesi gerektiği yazıyor.
De facto, diz que esse evento deve acontecer - durante uma ocultação.
Ki olayın geleceği nokta bu.
Que é a isso que se resume.
- Ama... Saçlarını sarı yapmadan önce bu olay biraz özgüvenine yardım ediyordu.
- Mas antes de ficar loura, isso ajudou-a um pouco com a autoestima.
Ben de, sanırım bu biraz kültürel şeylerin olayı, anlarsın ya?
Nem eu, mas acho que é isso a que se refere esta coisa cultural, percebes?
Bay Züppe ve kızının olayı nedir?
Qual é a do Sr. Calças Vistosas e filha?
DC polisi olayın kaza olduğunu duyurmuştu.
- ATIRADOR IDENTIFICADO : LUCAS GOODWIN
Erkek çocuk, kız çocuk ve yetişkin bir kadın olay yerinde ölü bulundu.
Um rapaz, uma rapariga e uma mulher adulta foram encontrados mortos no local.
Tepedeki adamın peşindelerdi bütün bu olayı düzenleyen adamın.
Eles queriam o mandachuva, o homem que organizou tudo.
Benny'e yaptığın iyiliği düşünüyordum da O iyilik aynı zamanda Benny'nin üzerindeki suçları kaldırıp olayı Viper'a yıkmayı da kapsıyor muydu?
Sabes, tenho pensado sobre o favor que concedeste ao Benny. Ele também envolveu ilibá-lo da acusação de assalto que pôs o Vibora na prisão no lugar dele?
Ayrıca, tapınma olayı daha çok babamın tarzı.
E segundo, toda essa coisa de culto de adoração é mais o meu pai.
Olay yerinde sana nasıl davrandıklarını gördüm.
Vi o modo como eles te trataram na cena do crime.
Bu olay bir soygunsa failimiz polisler kokusunu almadan paraya çevirmek isteyecektir. Ben de yerel rehin dükkanlarını arayıp...
Se isto foi um assalto, nosso criminoso irá querer vender antes da policia se meter nisto, por isso ligarei para as lojas de penhores locais...
Benim olayım o zaten, anlamadın mı?
Já reparaste que é assim que eu gosto?
Sakın mı olayım?
Calma?
Olay yerının otel personelı tarafından kırletıldığı ve Meksıka'da menfaatın adaletten üstün olduğu gerçeğını değıştıremez.
Não podemos mudar o facto de que o local do crime foi comprometido pelos funcionários do hotel e não podemos mudar o facto de que a conveniência supera a justiça no sistema legal Mexicano.
Ajan Sımmons'ın da olay yerını ıncelemesını ıstıyorum.
Gostava que o agente Simmons fosse ao local do crime na vila.
Ama olay yerını korumayı ve delıl toplamayı bılmıyorlar.
Bem, eles não sabem como preservar um local do crime, ou recolher provas.
Olay yerının bozulduğunu sız de bılıyorsunuz.
Sabe tão bem como eu que este local foi comprometido.
Karıyerımın başlarında olay yerını katılın gözünden, aynı şartlarda görmeyı öğrendım.
No início da minha carreira, aprendi a ver o local como o assassino vê... à mesma hora, de acordo com as mesmas condições.
Yapabıleceğı tek şey ızını temızleyıp olay yerını karıştırmaktı.
A única coisa que resta é limpar os rastos dele, confundindo o local do crime.
Bu sadece Christopher Pilover'ın yakasını bırakmayan sancılı olay serilerinden biriydi.
Este foi um de vários eventos dolorosos para Christopher Plover, DEV FLEISHMAN, AUTOR De " FILLORY E MAIS :
Olayımızın tek amacının çeteleri ayırmak olduğunu sanmıştım.
Pensei que o nosso propósito era separar gangues.
Burada kalıp bu olanların sebebini ve asıl amacın ne olduğunu öğrenmem gerek. Olay sadece adamlarımı kurtarmak değil.
Preciso de ficar aqui agora e descobrir o que é que aconteceu qual é o plano em acção aqui, não apenas salvar a minha tripulação.
Kayıtlara geçirdiği her türlü olayı ve hareketi okudum. O durumda kendisi de benim yaptığımın aynısını yapardı.
Li todos os incidentes e relatórios que ele alguma vez registou, e ele teria feito exactamente a mesma coisa que eu nesta situação.
Olay yeri fotoğraflarını ve Rodrigo'nun kişisel eşyalarını verdi.
Ele já entregou os fotografias do local do crime e os bens pessoais do Rodrigo.
Yerel polis olay yeri fotoğraflarını gönderiyor.
A polícia local está a enviar-te as fotos do local do crime por email.
Olay yerinde niye "Allah iyiliğini versin" yazdığını da açıklar.
Bem, isso iria explicar o porquê do "abençoa o teu coração" que foi deixado no último local do crime.
- Tedavi olayım deme sakın.
- Nunca tome a cura.
Efendi'nin bütün olayı o kemirgenlerin gözünden izlediğinin farkındasın değil mi?
Sabem que o Mestre viu tudo pelos olhos dos roedores, não sabem?